YALIM ERALP
Emekli Büyükelçi. CNNTÜRK'de Danışman ve Kültür Üniversitesi
Güncel Sorunlar Okutmanı
Advisor to CNNTÜRK and Instructor in Kültür University on Contemporary Issues

STRATEJİK BAKIŞ: ABD-AB YARIŞMASI


Irak harbine giden süreçte Avrupa Birliği'nin önemli ülkeleri ile Amerika arasında meseleye yaklaşım farkları görüldü. Hem de önemli... Bunun pek yeni olmadığını ve üstesinden kolay gelinemeyeceğini belirtelim. Nedenlerini de aşağıda irdeleyelim. Amerika iki büyük okyanus arasında topraklarında uzun süreden beri harp görmemiş bir ülke. Avrupa ise 1945 yılına kadar topraklarında devamlı harp görmüş ve bu kıtada yaşayan ülkelerin harpten yoruldukları bir kıta. 1945'den sonra da etnik çatışmalar yaşanmış. 18. ve 19'uncu asırlarda Avrupa ülkeleri, özellikle Fransa, İngiltere ve Almanya güçlü ülkelerdi. Silaha kolayca başvuruyorlardı. Güçlüydüler ve uluslararası hukuk ikinci plandaydı. Milliyetçiydiler ve "medeniyetin silah zoruyla yayılabileceğine" inanıyorlardı. O asırlarda, Amerikalı devlet adamları, tıpkı bugünkü Avrupa liderleri gibi, ticaretin faziletini vurguluyor, uluslararası kuralların ve kamu oyunun güç kullanmaktan daha önemli olduğunu belirtiyorlardı. (Buna rağmen, bu inanç, Amerika'nın, bölgesindeki daha zayıf ülkelere karşı güç kullanmasına mani değildi!) Başkan Wilson'un ilkeleri ve Milletler Cemiyeti düşüncesi bugünün Avrupa liderlerinin benimsediği düşüncelerdir. Hatta Avrupa liderlerinin bundan yararlandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Avrupa, ortaya atıldığı yıllarda, Wilson'un fikirlerini kolayca hazmedememişti. Amerikalı devlet adamlarının bu tutumunu ütopik sanmak yanlış olur. Onlar da uluslarası güç dengelerini biliyorlardı. Amerika o sıralarda Avrupa'nın güçlü ülkeleri ile aşık atacak konumda değildi. Uluslararası hukuka bağlılığın esas nedeni güç dengesinin Avrupa ülkelerinden yana olmasından ileri geliyordu. Denizci olması gereken Amerika , deniz kuvvetleri bakımından İngiltere ve Japonya'nın gerisinde idi. 1922 Deniz Kuvvetlerini sınırlayan anlaşma Amerika'nın istediği bir anlaşma idi. Avrupalılar kadar güçlü olmayan Amerika Birleşik Devletleri büyük ölçüde bu nedenlerle klasik sömürgeci bir ülke olamadı; İngiltere ve Fransa'nın oldukları gibi..

Yer Değiştirme

İki asır sonra Avrupa ülkeleri (Avrupa Birliği) ve Amerika Birleşik Devletleri adeta yer değiştirmişlerdir. Değişen nedir? Bunu önemli ölçüde kuvvet dengesine bağlamak gerekir. Bu tek neden değildir; en önemli nedendir. Amerika Birleşik Devletleri büyük bir teknoloji sıçraması yapmış ve uzaya ulaşmıştır. Bugün Amerika'nın silah ve istihbarat teknolojisi Avrupa'da yoktur. Aslında Avrupa'da Iki Dünya Harbi arasındaki geçiş döneminde görülmeye başlanan bu zaafiyeti bazı Avrupa ülkeleri bir meziyet olarak kullanmaya çalışmışlardır. Hitler'in "barış namına" durdurulamamasının ana sebebi budur ve bu zafiyet siyasetinin en güzel örneğidir. Birinci Dünya Harbi Avrupa'yı zayıflattı ise İkinci Dünya Harbi Avrupa'yı büyük ölçüde global bir güç olmaktan çıkardı. Zayıflayan Avrupa diplomasiyi öne çıkardı; ticaret, uluslararası hukuk ve kamu oyunu vurguladı. Diplomaside "sopa ve havuç"olarak tanımlanan politikada havuç Avrupa diplomasisinde ağırlık kazandı. Sopa geriye itildi.

Tek Kutuplu Dünya

Sovyetler Birliği'nin çöküşü ile dünya tek kutuplu oldu. Avrupa, İkinci Dünya Harbi'nden sonra Sovyet tehdidi karşısında NATO yoluyla Amerikan güvelik şemsiyesinin altına girmişti. Sovyetler de çökünce Avrupa rahatladı. AB'ye yeni üye olmakta olan ülkelerin çoğunun Irak harbinde ABD'nin yanında yer almalarını, onların Sovyet tecrübesinin etkisine bağlamak doğru olur. Bu etki yavaş yavaş azalacak ve AB dinamikleri onları da törpüleyecektir. İngiltere'nin tutumunu ise ABD ile olan özel yakınlığından gelen tarihsel bir tutum olarak görmek yanlış olmayacaktır.

Tıpkı Hitler olayında olduğu gibi, Irak "tehdidi" konusunda da Avrupa Amerika'dan farklı bir yaklaşım sergiledi. Coğrafi bakımdan Irak Amerika'ya nazaran Avrupa'ya daha yakın olmasına rağmen Avrupa diplomasiyi, diyaloğu ve ambargoyu öne çıkardı. Unutmamak gerekir ki, Avrupa yani Avrupa Birliği global bir güç değildir; Amerika global bir güçtür.

Amerika'nın NATO yoluyla Avrupa'ya getirdiği güvenlik şemsiyesi Avrupa'ya, silahlanma alanında rahatlık sağladı. Avrupa sosyal harcamaları tercih etti. Silah ve savunma harcamaları geri planda kaldı.
Kültür Farkı

Avrupa tarihsel bakımdan harplerle yoğruldu; yoruldu. Milyonlarca insanını harplerde yitirdi. Sınırlar devamlı değişti. İşte İkinci Dünya Harbi'nden sonra Avrupa'nın bu "iç harpleri" sona erdirme girişimleri başladı. Neticede ortaya 20'nci asrın en büyük siyasal ve ekonomik projesi olan Avrupa Birliği, evreler halinde ortaya çıktı. Avrupa Birliği geçmişten farklı ilkelere oturmak zorundaydı; aksi takdirde başarılı olamazdı. Bu ilkeler insan hakları, bilinen sınırlar, azınlık hakları ve ticaretin serbestisi olarak ortaya çıktı. Başkaları da sıralanabilir. Ancak, bütün bu normların amacı harbi devre dışı bırakmak ve Almanya'yı kontrol altında tutmak içindi.

Amerika tarihsel bakımdan Avrupa'nın yaşadıklarını yaşamadı. Topraklarında harp görmedi. Yitirdiği askerler yurt dışında yitirildi. Aslında, Vietnam'da yaşananlar ve ortaya çıkan başarısızlık bir ölçüde Avrupa'nın tecrübelerinin ufak bir maketi idi. Nitekim, bu olay Amerika'yı etkiledi ve ortaya bir zamanlar hakim olan "Vietnam Sendromu" çıktı. Amerika'nın Avrupa deneylerine nazaran "maket" sayılabilecek bu sendromdan kurtulması ancak Birinci Körfez Harbi ile gerçekleşti. İkiz Kuleler'e yapılan saldırı ise sendromu tamamen sildi. Harplerden yorulan Avrupa'nın barışı, diplomasiyi, uluslararası kuruluşları ve sosyal harcamaları tercih etmesi kolayca anlaşılabilir. Avrupa Birliği başarısı ve Sovyetler'in çöküşü ile Avrupa'daki tarihsel deneyimler Avrupa'da yepyeni bir kültür yarattı. Bunun en güzel simgesi ise eskiden Avrupa'da harpleri başlatan dimanik Almanya'nın bu dinamizmini harp dışı alanlara kaydırmasıdır.

Ayrışmanın Niteliği

Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa arasındaki bu ayrışma ve farklılık üstesinden kolay gelinebilecek bir olay değildir. Geriye çevrilmesi zordur. Avrupa coğrafyası değişmiyor. Amerika'nın teknolojik ve iletişim üstünlüğü görünebilir gelecekte de devam edeceğe benziyor.

Avrupa Birliği kurduğu ilkeler üzerinde devam ediyor. Bütün bunlar Amerika ile Avrupa arasında meselelere yaklaşımdaki bu rahnenin kolay kapatılamayacağını gösteriyor. Önemli olan iki kıta arasındaki bu yaklaşım farkından doğan krizin belirli sınırlar içinde tutulmasıdır.

Bu yaklaşım farkını azaltacak en önemli etken, tarafların bunun nedenlerini iyi anlaması kadar, Amerika Birleşik Devletlerinin, elindeki askeri güç kadar "yumuşak güç" olarak tanımlanan kültürünün evrenselliği, iletişime hakim olmasının önemini anlaması ve bunu kullanmasına da bağlıdır. Alman gazeteci Josef JOFFE bu yumuşak gücün güneşin batmadığı bir imparatorluğa hükmetmek anlamına geldiğini söylüyor.

Ya Türkiye

Türkiye, coğrafyası ve potansiyeli ile Amerika'dan çok Avrupa'ya yakındır. Irak konusundaki yaklaşımı da bunu yansıtmaktadır. ABD ile Avrupa arasındaki bu yaklaşım farkı karşısında ne yapmalıdır?

Türkiye Amerika ile köprüleri atamaz. Ancak, doğrusunu söylemek gerekirse "stratejik bir ortak" da olamaz. Amerika'nın her konuda ve her bölge ve alanda farklı "stratejik" ortakları olacaktır. Global bir ülkenin yapacağı ve yaptığı budur. Türkiye Amerika ile ilişkilerini sıcak tutarak süratle, ama çok süratle, Avrupa Birliği'nin parçası olmaya çalışmalıdır. Türkiye'nin refah ve ulusal güvenliği bunu gerektirmektedir.


STRATEGIC PERSPECTIVE: THE DIVERGENCE BETWEEN USA-EU


In the process that led to the Iraqi War, the leading countries of the European Union and the United States of America had remarkably different approaches. The reasons behind this can be scrutinized as follows:

Recasting of Roles

In the 18th and 19th centuries, the US could not compete with the stronger countries of Europe. While European countries easily resorted to arms, the US stressed the virtue of trade, international law and public opinion. Two centuries later, European countries and the USA, as it were, changed their roles. The most important reason behind this was the shift in the balance of powers. The US achieved a tremendous technological progress while Europe ceased to be a global power and began to attach more importance to diplomacy, accentuated trade, international law and public opinion as a result of the two World Wars.

Unipolar World

With the collapse of the Soviet Union, the world became unipolar and Europe, which had taken shelter under the US umbrella through NATO, took a deep breath. This explains why the new members of the EU sided with the USA in the Iraqi War. UK's stance can be seen as the outcome of her special historical proximity with the USA. Europe, on the other hand, took a different stance than the USA against the Iraqi threat, giving priority to diplomacy, dialogue and embargo.

Cultural Disparity

The US has not undergone any wars in her territories for a long time. Europe has historically been battered by wars and lost many lives. In the aftermath of the World War II, Europe began to take initiatives to end these local wars. The outcome is the greatest political and economic project of the 20th century: The European Union. The achievements of the EU and the collapse of the Soviet Union created a brand-new culture in Europe.

The Characteristics of the Divergence

The US is likely to sustain her advantage in technology and communication in the foreseeable future. The European Union still upholds its initial principles. These indicate that the rift between the USA and Europe is not easily bridgeable.

What is important is to ensure that this crisis is kept within certain boundaries. The gap can be dwindled if the USA conceives the importance of the universality of her culture, which is known as "soft power" and wields it.

What about Turkey?

Turkey is closer to Europe than the US in terms of her geography and potential. Her approach towards Iraq clearly reflects this. But Turkey cannot cut her ties with America. However, to tell you the truth, Turkey cannot serve as a strategic partner to the US. America will have different strategic partners in every condition, in every region and in every field.

Turkey should maintain her ties with the US, but try to become a part and parcel of the EU as soon as possible.



# # # # # # # #