MEHMET UĞUR CİVELEK


GÖRÜNTÜLER VE GERÇEKLER


Eylül ayının sonuna yaklaştığımız günlerdeki ekonomik durum çelişkili bir görüntü sergiliyor. Finansal piyasalar aşırı iyimser eğilimlerin etkisinde kalırken, reel kesimin tam aksi yöndeki baskılar altında zorlanması bu sonuçta etkili oluyor. Türk Lirası değerlendikçe enflasyon ve faizler geriliyor; fakat rekabet gücündeki kaybın giderilememesi belirsizliğin azalmasını engelliyor.

2003 yılı ekonomik hedeflerinin yakalanma şansı zora giriyor.

Detaya girmeden önce belirsizlik yaratan temel çelişkiyi vurgulamak, bundan sonra yazacaklarımızın daha iyi anlaşılması açısından önemli. Türk Lirasının aşırı değerli hale gelmesi mali sektör ve kamuyu olumlu yönden etkilerken, reel kesimin hareket yeteneğini sınırlayarak küçülmeye zorluyor.

Türk Lirasındaki olası değer kayıpları ise tam aksi yönde bir etkileşime neden oluyor. Bu çelişkili yapı, yolun gözlenen direkt yatırım girişini engelleyerek hem enflasyonun gerilemesi hem de eşanlı olarak ekonominin büyümesi gereğinin gerçekleşmesini engelliyor.

Döviz kuru 1.450.000 seviyesinin altına indiğinde reel kesim bunalıyor, ne iç ne de dış pazarlarda rekabet edemiyor ve küçülmek dışında herhangi bir alternatifi kalmıyor; diğer taraftan kısa vadede enflasyon ve faizlerin geriliyor olması ve bu süreçte ortaya çıkan kısa vadeli ve geçici refah etkisi mali sektörü rahatlatıyor. Tam aksine kur 1.750.000 düzeyinin üzerine çıkar ise yerli üretimin hareket yeteneği artıyor, rekabet gücü artıyor; fakat bu kez de maliyet kökenli enflasyonist baskı ve faizlerin yükselmesi olasılığı kamu ve mali sektörün dengesini bozuyor.

Mali sektörde sermaye yeterlilik oranları gerilerken kamu borç yükü ağırlaşıyor. Küresel dengesizlikler içerideki bu açmazın çözümünü zorlaştırıyor. Zaman içinde gerek mali kesim ve kamunun gerekse reel kesimin olumsuz baskılar altında kalmayacağı kur aralığının daralıyor olması endişeyi artırıyor.

Eylül ayının sonuna yaklaştığımız bu günlerde finansal piyasalardaki aşırı iyimserliğe rağmen önümüzü görmekte zorlanıyoruz. 3 Haziran 2003 tarihinden bu yana; Merkez Bankası dördüncü kez kotasyon indirdi: Kısa vadeli faizler dört ay içinde 12 puan gerileyerek yüzde 20 düzeyine geriledi. Hazinenin borçlanma maliyeti gerilerken, daha önce ihraç edilmiş iç borçlanma senetlerinin önemli ölçüde değer kaybetmiş olması mali sektörü rahatlattı. Türk Lirasının değerleniyor olması sayesinde gerçekleşen bu olumlu gelişmeler ciddi yan tesirler üreterek orta vadeye ilişkin belirsizliği arttırdı. Cari açığın artması, reel kesimin önemli ölçüde pazar kaybetme riski ile karşı karşıya gelmesi, işsizliğin artması ve mali disiplinin kontrolden çıkması olasılıkları gündemdeki yerini almaya başladı.

Programa ilişkin temel performans kriteri durumundaki faiz dışı fazla hedefinin ne 2003 ne de 2004 yılında yakalanamayacağı beklentisi güçlendi.

Bu süreçte artması beklenen kamu finansman ihtiyacı dış destekle karşılansa bile ekonomik daralmanın yaratacağı sosyal ve siyasal problemlerin ağırlaşması riski kendini hissettirmeye başladı. 2003 yılında ekonominin yüzde 5 büyümesi, yıl sonu enflasyonunun yüzde 12 olması ve yüzde 6,5'luk faiz dışı fazla hedefinin yakalanması önemli.

Ancak aşılamayan mevcut çelişkiler nedeniyle bu üçlüden en az iki tanesinin yakalanamaması olasılığı oldukça yüksek ve bu durum olumlu gelişmelerinde kalıcı olmayacağı anlamına geliyor. Eğer Türk Lirası aşırı değerli konumda kalır ise büyüme ve faiz dışı fazla hedefleri yok, yeterli düzeyde değer kaybı olur ise enflasyon ve faiz dışı fazla rakamları yakalanamayacak.

Yerel seçimlerin siyasi irade üzerindeki etkisi dengesizliklere ilişkin belirsizliği arttıracak. Bu ortamda 2004 yılına ilişkin gerçekçi bir bütçe hazırlamakta kolay olmayacak.

Aslında kabul etmemiz gereken bir gerçek var. Olumsuzluk yaratmamak adına ülkemizdeki sorunların mevcut program tarafından çözülemeyecek kadar ağır olduğunu kabul edemiyoruz. Durum böyle olunca da nihai hedefler zaman içinde anlamını yitirirken, amaç krizi öteleme ve sorunların ağırlaşma hızını olabildiğince yavaşlatma şekline dönüşüyor. Belirsizlik ve korku içinde yaşarken sanki bunlar yokmuş gibi rol yapmaya, hem kendimizi hem de başkalarını kandırmaya çalışıyoruz. Zorlandıkça gelen dış desteklerden güç alıyor, telkin ve spekülatif coşku ile günü kurtarmaya devam ediyoruz. Bazı zor soruları sormaktan kaçınmayı adet haline getiriyoruz.

Eğer ABD Hazinesi'nin garantisi ile kulla-nılabilecek 8,5 milyar dolarlık kredi ve IMF'nin 4 Ağustos tarihindeki borç yapılandırması olmasa idi bugünkü dengeler söz konusu olabilir miydi? Kesinlikle hayır: Çözemediğimiz açmazlar nedeniyle kırılganlaşan mevcut yapı ile net dış borç ödeyebilme şansımız yok; ve söz konusu gelişmeler olmasa idi beklentiler bugünkü çizgide olamazdı.

Bu iyi bilindiği için söz konusu dış destekler gündeme geldi ve gerek iç gerekse dış piyasalara olumsuzluk giderebilecek mesajlar dolaylı olarak aktarıldı. Belli ki küresel dengeler açısından Türkiye'nin krize girmesi, şimdilik kabul edilebilir bir durum değil ve engellemek adına gereken destek veriliyor.

Fakat beklentileri yönlendirebilmek için bu gerçeğin görmezden gelinmesi ihtiyacı görüntüyü farklılaştırıyor. Görüntüler ve gerçekler birbirinden uzaklaşması eğilimi bizi sanal bir aleme götürüyor.


APPEARANCE AND REALITY


The economy reveals a rather inconsistent appearance through the end of September. We see that optimism prevails in financial markets whereas the manufacturing industry is suffering under opposite pressures. Inflation and interest rates are going down with the appreciation of Turkish Lira whereas uncertainty cannot be reduced without improving the competitive structure in the markets.

Adverse effects of the over-valuation of Turkish Lira include an increase in the current deficit, the risk of loss of market for the manufacturing industry, increase in the level of unemployment and the loss of control on financial markets all of which contribute to uncertainty.

It is important to achieve the targets set for 2003, i.e. 5% economic growth, 12% inflation rate and 6.5% primary surplus. Yet, the effect of 2004 local elections on politics will further increase uncertainty. Thus, preparing a realistic budget for 2004 will not be an easy task at all.

Thanks to the 8.5 billion dollars loan guaranteed by the US Treasury and the rescheduling by the IMF of foreign debts on August 4, positive expectations for the future can be maintained. It seems that for the time being another crisis in Turkey is not wanted for the sake of the global economy. Yet, disregarding this fact would further diverge the apperance and reality and lead us to a virtual one.



# # # # # # # #