YALIM ERALP - DIŞA BAKIŞ
Emekli Büyükelçi. CNNTÜRK'de Danışman ve
Kültür Üniversitesi Güncel Sorunlar Okutmanı
Advisor to CNNTÜRK and Instructor in
Kültür University on Contemporary Issues


AB: Kıbrıs Bir Kriter mi, Ön Şart mı, Yoksa Engel mi?


Avrupa Birliği'nin son ilerleme raporunda Kıbrıs konusundaki çözümsüzlüğün Türkiye'nin önünde bir engel olabileceğine dair ifadeler Türkiye'de bir çoklarınca şaşkınlıkla karşılandı. Ben de bu şaşkınlığa şaşırdım. Nedenini izah etmek isterim. 1999 yılının 11 Aralık tarihinde AB Helsinki zirvesinde Türkiye resmen aday ilan edildi. Bu sırada Ecevit Hükümeti Zirve beyanındaki ifadelerden ve Kıbrıs'ın bir ön şart olmasından endişe duydu. Bunun üzerine Dönem Başkanı Finlandiya'lı LIPPONEN ECEVİT'e bir mektup yollayarak Kıbrıs'ın ön şart olmadığını teyit etti. Türkiye'ye Yüksek Temsilci Javier SOLANA yollandı. Türkiye de adaylığı kabul etti.

Gerçekten, müzakerelere başlamak için gerekli olan Kopenhag kriterleri arasında Kıbrıs bulunmamaktadır. Daha sonraki raporlarda da Kıbrıs kriter değildir. Bununla beraber, 2004 Mayıs ayından itibaren Kıbrıs'ın üyelik işlemi tamamlanmış olacaktır. Türkiye'ye tarih verilip verilmemesi ise Aralık 2004'de kararlaştırılacaktır. Eğer Kıbrıs 2004 Aralık ayında bölünmüş olmaya devam ederse Kıbrıs,Yunanistan ve Türkiye'nin üyeliği konusunda kuşkuları olanlar Türkiye'ye tarih verilmesine karşı çıkabilirler. Tarih vermeyi siyaseten uygun bulmayabilirler. İşaretler bu yönde... AB Komisyonu'nun söylediği budur. Strateji belgesinde şöyle denmektedir: "Kıbrıs'ın birleşmiş bir şekilde 1 Mayıs 2004'de AB'ye katılmasını güçlü bir şekilde tercih ediyor ve istiyoruz. Kıbrıs sorununda çözümsüzlük, Türkiye'nin AB'ye katılım iradesi önünde ciddi bir engel oluşturabilir. Kıbrıs sorununa çözüm için olumlu koşullar görüyoruz. Komisyon,daha önce de belirtildiği gibi, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik çabaları desteklemenin, bariz bir şekilde, Türkiye'nin ve diğer tarafların menfaatleri icabı olduğunu düşünüyor.Türkiye'ye, Kıbrıs'lı Türk yöneticilere ve taraflara BM Genel Sekreteri'nin önerileri doğrultusunda müzakerelere tekrar başlamaları çağrısında bulunuyoruz." Malumu ilam! Yıllardır, ben de dahil çok kişi bunu yazdı... Dışişleri eski Bakanı İsmail CEM ise bunun böyle olabileceğini açıklamıştı. Bu yüzden şaşırmaları şaşırtıcı buluyorum.

Başka Adaylara da Söylendi

Diğer AB adaylarına da üye olmak için komşularla azınlık veya sınır ihtilaflarını çözmeleri istendi. Mesela Macarlar ve Romenler azınlık sorunlarını çözdüler. Estonya Rusya ile sınır sorununu çözdü. Bu sorunlar teknik olarak üyelik müzakerelerine başlamak için engel teşkil etmedi. Türkiye için durumun farklı olması Kıbrıs'ın Türkiye'den önce AB'ye üye olması ve Türkiye'nin müzakerelere başlaması konusunda söz sahibi olması... Burada, biraz aşağıda bahsedeceğim Emil NOEL'in sözlerinin ne denli doğru olduğu ortaya çıkacaktır.

Bilineni Söylemek

Bu söylenenlerde en ufak bir yenilik yoktur. Tek yenilik bu gerçeğin dile getirilmesidir. AB'nin genişlemeden sorumlu Komiseri VERHEUGEN de bunun Türkiye için bir uyarı olduğunu söylemiştir. Belki tek yenilik bazılarının bunu anlamaya başlamasıdır. Sayın Rauf DENKTAŞ Annan Planı'nı istemiyor. Ancak, Dışişleri Bakanı Abdullah GÜL basın mensuplarına bir süre önce yazılmamak kaydı ile bir şey söylemiş ve bir gazete de bu şartı dinlemeyip yazmıştı: Sayın DENKTAŞ 10 Mart 2003 tarihinde Kofi ANNAN'ın daveti üzerine Annan Planı konusunda son sözü söylemek için gittiği zaman Planı imzalamaktan son anda vazgeçmiş! Çok ciddi olan bu konu üzerinde kimse durmadı. DENKTAŞ son anda neden vazgeçti? Acaba planda o ana kadar görmediği yeni bir şey mi gördü? Türkiye'ye danıştı mı? Ciddi devletlerde bu sorular sorulur. Bizde sorulmadı...

Türkiye 1974 harekatından 1997 yılı sonuna kadar Kıbrıs'ta federasyonu destekledi.12 Mart 1990 yılında da Güvenlik Konseyi'nin 649 sayılı kararı ile federasyon bir çözüm olarak kararlaştırıldı. Kıbrıs Rum kesiminin üyeliğinin belli olması üzerine Türkiye bu kez konfederasyon tezini benimsedi. Bugün Sayın DENKTAŞ'ın Annan planına temel itirazlarından birisi de, pek açık söylenmemekle beraber, planın iki devletin meydana getirdiği Kıbrıs'ı öngörmemiş olmasıdır. Plan federasyondan daha ileri, konfederasyondan daha geri "common state" yani ortak devleti ortaya koymaktadır.

Müzakere Nasıl Olacak?

Kıbrıs'ta taraflar 1968 yılından beri görüşmektedirler. Bilinmeyen yoktur. Bu nedenle, Annan Planı taraflara adeta müzakere edecek pek bir şey bırakmamıştır. Müzakere marjı çok azdır. Taraflardan gelecek bir değişiklik diğer taraftan da benzer taleple karşılaşacak ve bu iş uzayıp gidecektir. Bunu bilmekte yarar vardır.

Sayın DENKTAŞ Garanti Antlaşması'na dayanarak Kıbrıs'ın Türkiye ve Yunanistan'ın beraberce üye olmadığı bir teşkilata giremeyeceğini söylüyor. Bu yabana atılır bir tez değil. Peki ama neden Türkiye hukuki mercilere başvurmamıştır? Belli değil. Neticeden kuşku mu duyuldu? Şimdi başvursa? Bana çok geç gibi geliyor. Zira Türkiye Kıbrıs'lı Türkler ile Kıbrıs'lı Rumlar'ın ayrı ayrı referandum ile Kıbrıs'ın Türkiye'den önce AB'ye üye olmasını esasen kabul etmiş bulunuyor...

Ne Yapılabilir?

Bence Annan Planı üzerinde ciddi bir müzakerede netice almak pek zordur. Türkiye'nin ana sıkıntısı bence aslında planın kendisi değildir. Sıkıntı şudur: AB Kıbrıs sorununu 2004 Mayıs ayına kadar çözüp 2004 Aralık ayında Türkiye'ye müzakere tarihi vermezse ne olacak! Korku budur. Dışişleri Bakanı GÜL'ün belirttiği felaket senaryosu budur... Bu nedenle, müzakere edilebilirse, belki en iyi çare Mayıs 2004'den önce Annan Planı'nı imzalayıp Planı'nın önemli maddelerinin yürürlüğe girmesini Aralık 2004 sonrasına bırakmaktır. Yapılabilirliği kesin değil. Şunu da belirtmekte yarar vardır: KKTC'yi Türkiye yaratmıştır. Bu itibarla, Kıbrıs konusundaki esas kararı KKTC değil Türkiye vermelidir. AB çevrelerinin Türkiye'nin üyeliği konusundaki değişik ve şüphe uyandıran beyanları da Türk tarafında kuşkular uyandırmıştır. Dikkate alınması gereken bir diğer husus da acaba AB perspektifi olmasa da Kıbrıs konusunı çözmekte yarar yok mudur? Çözmemenin siyasal, ekonomik ve uluslararası sonuçları dikkatle değerlendirilmelidir.

Sene 1976

Yunanistan 1976 yılında o zamanki adıyla AET'ye başvurunca, birçok Avrupalı'nın telkinine rağmen Türkiye başvuruda bulunmadı. AET Türk Masası şefi Emil NOEL Yunanistan girer de siz girmezseniz sonra sıkıntı çekersiniz diye uyarmıştı!

(VERHEUGEN'ın son uyarısını bu kez dikkate almakta yarar var.) Türkiye o sırada MC Hükümeti ile meşguldü! O Hükümet gittikten sonra AET bizi sömürür diyenler iktidara geldi! Sonra da 1980 darbesi oldu. Türkiye o sıralarda Yunanistan'ın üyeliğinin ve Kıbrıs sorununun Türkiye-AET ilişkilerini etkilemeyeceği yolunda bazı ifadeleri zabıtlara geçirtti. Ancak, bu ifadeler AB müktesabatı haline gelmediğinden kağıt üzerinde kaldı. Dış politika hataları iç politika hatalarına benzemez. İçeride hatayı düzeltmek iç iradeye, yani sizin iradenize bağlıdır. Dış politika hatalarını düzeltmek için sizin iradeniz yetmez. Ortada başka iradeler de vardır ve sizin iradenizi kısıtlar... Yani dış politika hatalarında fatura ağırdır. Türkiye 1976 yılında Yunanistan gibi başvursa idi muhtemelen Yunanistan'dan daha sonra üye olacak ya da ilerideki üyeliğinin Yunanistan tarafından engellenmeyeceği yolunda daha ciddi garantiler alabilecekti.

Muhtemelen 1980 askeri müdahalesi yaşanmayacak, Türkiye ciddi ekonomik yardım alabilecek ve muhtemelen 1990'larda yaşadığı ağır iç harpten en azından o boyutta geçmeyecekti. Belki de kişi başına geliri bugün 10 bin doları da aşmış olacaktı. Aslında 1980'li yıllarda Kıbrıs meselesi çözülse idi Kıbrıs'lı Rumlar'ın tek başlarına AB'ye başvurması devlete ortak olacak Kıbrıs'lı Türklerce de önlenebilecekti. Diplomaside zamanlama yani "timing" çok önemlidir. Bu konuda bizim çoğu kez dikkate almakta zorlandığımız bir alandır. Tarihi yeniden yaşamak mümkün değil. Ancak, akıllı olmayanların aynı hataları tekrarlaması mümkün...


EU: IS CYPRUS ONE OF THE CRITERIA, PREREQUISITE OR OBSTACLE?


Solving the Cyprus issue is not one of the Copenhagen criteria that must be fulfilled to start the negotiations. Cyprus was not mentioned as a criterion in the subsequent reports either. However, the accession process of Cyprus will be completed by May 2004; whether a date will be given to Turkey or not will be decided in December 2004. If Cyprus continues to be divided in December 2004, then Cyprus, Greece and other countries that have doubts about Turkey's accession may oppose giving Turkey a date for negotiations. The EU Commission has stated that it would prefer to have a united Cyprus join the EU and that the lack of a solution in the Cyprus issue may pose a significant obstacle against Turkey's EU accession. Other candidate countries have also been asked to solve their problems with their neighbors concerning minorities or border conflicts. What makes Turkey's case different is that Cyprus will accede to the EU before Turkey does, it will thus have a say in whether Turkey can start the negotiation process or not.

The main problem Turkey is faced with concerns what would happen if the EU were to solve the Cyprus issue by May 2004 and not give a negotiation date to Turkey in December 2004. Taking this concern into consideration, possibly the best solution is to sign the Annan Plan before May 2004 and leave the implementation of the significant provisions of the plan until after December 2004. Since Turkey created the Turkish Republic of Northern Cyprus, Turkey -rather than TRNC- should take the basic decision about the Cyprus issue. Mistakes in foreign policies are not like mistakes in domestic policies. Domestic mistakes can be corrected by domestic will. However, in foreign policies, a country's own will is not sufficient in correcting mistakes, the wills of others limit the domestic will. Although it is impossible to go back into history, it is possible for the unwise to repeat the same mistakes.




# # # # # # # #