SEZEN CUMHUR ÖNAL - MÜZİK YELPAZESİ
Şarkı Sözü Yazarı


Şarkı Dilinde Türkçe


Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk. "Türk milletinin dili Türkçe'dir. Türk dili, dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir" demiştir. Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yükseltmeye çalışır. Bir de Türk dili, Türk ulusu için kutsal bir hazinedir.

Çünkü Türk ulusunun geçirdiği bunca tehlikeli durumlarda, ahlakının, geleneklerinin, anılarının, çıkarlarının özetle bugün kendi ulusallığını yapan herşeyin dili aracılığı ile korunduğunu görüyor. Türk dili, Türk ulusunun kalbidir, zihnidir.

Bildiğiniz gibi, bir ulusu ayakta tutacak olan milli kültürdür. Herkesin bildiği gibi, bu kültürün hayat damarlarından biri dildir. Bakın, ihtiyar dünyamız yeni bir yüzyılı yaşıyor.

Yeryüzünün küçüldüğünü, kıtaların yaklaştığını, küreselleşen dünyada, evrenin çehresinin yeniden çizildiğine hepimiz tanık oluyoruz. İletişim araçları ağlarını örerken, dilin önemi bir kat daha ortaya çıkıyor. İnsanlar arasındaki iletişimin en önemli halkası dildir. Dilin, yaşamdaki yerinin ne kadar değerli olduğunun bilincindeyiz.

Türkiye Cumhuriyeti'nin, yalnız siyasi değil, sosyal ve kültürel yapısı itibariyle de, çağdaş medeniyet çizgisinin ön saflarında yer alacak modern bir devlet olmasını amaçlayan ulu önder Atatürk, bize hedefimizi göstermiştir. Elimizdeki belgelere bakıyoruz; Ata'mız 9 Ağustos 1928 akşamı, Sarayburnu Parkı'nda, ulusumuza yeni Türk Alfabesi'nin müjdesini vermiş.

1 Kasım 1928'de de, Büyük Millet Meclisi'ni açış konuşmasında da şunları söylemiştir: "Büyük Millet Meclisi kararıyla, Türk harflerinin kesinlik ve yasallık kazanması, bu memleketin yükselmesinde, başlı başına bir geçit olacaktır.

Uluslar ailesine aydın, yetişmiş bir ulusun dili olarak elbette girecek olan Türkçe'ye bu canlılığı kazandıracak olan 3. Büyük Millet Meclisi, yalnız sonsuzluğa varacak Türk tarihinde değil, bütün insanlık tarihinde, seçkin bir çehre olarak kalacaktır."

İnsanlık tarihinde seçkin, medeni bir çehre olarak kalmak için, acaba neler yapmalıyız? Neler yapmalıyız, ses evreninde, iletişim çağında sanat adına? Kültür mirasımızdan ve kültür değerlerimizden nasıl istifade etmeliyiz? Batıda gelişen ve her gün üretilen yeni bilgilere nasıl ayak uydurabiliriz ve nasıl katkıda bulunabiliriz? En önemlisi bu.

Bildiğiniz gibi, birey toplumun temel ögesidir. Onun çağdaş düşünceye olan yaklaşımı, ait olduğu toplumun çağdaşlaşma evrimini oluşturur.

Uygarlıkla çağdaşlık birbirini bütünleyen iki kavramdır. Bir toplumun, uygarlıktaki ölçütü, sanatta çağının gereksinimlerini karşılaması ve aşması demektir.

Anayasamız ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne göre; "Sanat sevgisinin yaygınlaştırılması" ve "Güzel sanatların her bireye ulaştırılması" devlete ait görevler arasındadır.

Her bireyin özgürlüğüne ve değerliliğine saygıya dayanan batı uygarlığı için sanat, her insanın doğal ve evrensel hakkıdır. Bu nedenle, başta müzik ve diğer sanatlar, bireye eğitim yoluyla aktarılmalıdır.

Aktarılmalıdır ki yeryüzü insanları aya gitmek için kuyruğa girerken, biz de çağdaşlığa adım atalım. Sürekli üretilen yeni bilgilerle, herşey sürekli değişirken ve gelişirken, giderek hızlanan bu süreçte, genel olarak kültürler özgün, uygarlık da evrensel olmalıdır.

Değerli kültür ve müzik adamı Cevat Memduh ALTAR'ın dediği gibi; "Cumhuriyet dönemimizde başlayan çok seslilik, zaten sanatın kendisinden doğmaktadır.

Mantıksal ve duygusal evrimin gereği, müzik sanatı, çok sesli olmuştur. Böylece yaygınlık kazanır. Ne var ki, modal ve makamsal müziğe karşı olunamaz. Yeniliğe ve ileriye gitmek, müziğin tekniğini iyi bilmekle olur. Araştırmalar yapılır. Müzikoloji Enstitüleri kurulur. Evrensel ve çağdaş Türk Müziği, gereği gibi yaratılır."

Kanımca, müzik de dil kadar milli kültürün temel ögelerinden biridir. Milenyumda uluslararası arenada saygınlık kazanmanın en önemli koşulunun kültür ve sanat olduğu artık herkesçe bilinmektedir. Kültürlerin kaynaşmasında, iletişimde ses öncelik kazanmıştır. Bir ses buketi olan müziklerin yapısı açısından ülkemiz, hem karışık hem de zengin bir olguya sahiptir.

Dünyanın çok sesliliğe ulaştığı dönemlerde, ki bin yıllık bir süreci kapsar, üzülerek, tarihin akışı içinde biz de tek seslilik kavramının devam ettiğini görüyoruz.

Çok sesli müziğin yaygınlaşması, bir kültür sorunudur. Bu tür müziğe kulakların alışması, geniş halk kitlelerine ulaşması ve benimsenmesi için daha zamana ihtiyacımız var.

Umarım, bu süreç fazla uzun sürmeyecektir. Şimdilerde geniş halk kitlelerine ulaşan en etkin müzik türü, gençlerin müziği olan Pop müzik, bu sürecin kısalmasına yardımcı olacaktır.

Pop müziğin ilk ürünlerini rahmetli dostum Fecri EBCİOĞLU ve Aykut SPOREL ile biz oluşturduk. Ne mi yaptık? Yabancı bestelere söz yazdık. Onlara Türkçe'de kimlik kazandırdık. Bilir misiniz, şarkı diline Türkçe'yi kazandırmak, bugün sesli ve görsel medyada her tarafta söylenen dilimizdeki Pop müzik şarkılarının önünü açmak öyle kolay olmadı.

Özellikle, genç kuşaklara seslenen batının pop müzik parçalarını, "Dilim benim kimliğim" düşüncesiyle yola çıkıp, Türk müzik evrenini, yabancı kültürle harmanlanmış, yabancı dillerin egemenliğinden kurtarmak için, büyük bir uğraş verdik. Bu şarkı dilinde bir devrimdi. Pop müzik dilinde bir ihtilaldi. Rahmetli Fecri EBCİOĞLU ile bunları yaparken, Türkçe şarkıları yazarken, nice engellerle karşılaştığımızı, nelere göğüs germek zorunda kaldığımızı bir bilseniz. Çok acılar çektik, çok yorulduk. O dönemde, bir kısım yazar çizer aydın, buna karşı çıktı. Bırakın karşı çıkmayı Türkiye Radyo Televizyon Kurumu bile, kısa bir dönem de olsa, Türk dilindeki yabancı şarkıları yasaklamak gibi bir hataya düştü. Bu yasağı kaldırmak için, dönemin İç İşleri Bakanı dostum rahmetli Orhan ÖZTRAK'tan rica ettim. TRT Genel Müdürü olan ağabeyi Sayın Adnan ÖZTRAK'tan bir randevu aldı, gittim, durumu izah ettim. Bu karar, o gün toplanan 12 daire başkanının imzaladığı bir ortak bildiri ile düzeltildi.

Bazen, fıkra ve karikatür konusu da olduk, bazen eleştiri sınırlarının ötesinde kötü sözler duyduk. Çünkü bazı müzik yazarı kimliği ile ortaya çıkan garip kalem sahiplerinin menfaatlerine dokunmuştuk. Kimisi de Türkçe şarkı olur mu diye alay etti. Tepkilerin bir kısmı da o dönemin yorumcularından geldi.

Ne gariptir ki, Türkçe Batı müziği şarkıları söylemekten çekindiler. Hatta şöhretlerinin olumsuz etkilenmesinden korktular.

Kısaca; alay konusu olmuştuk rahmetli Fecri EBCİOĞLU ile. Ama sonunda asıl kararı soylu halkımız verdi. Türkçe söyleyen sanatçıları baş tacı etti, plakları kapışıldı. Halkın kararı, aklın kararıydı. Kim ne derse desin, Türk popüler müziğinin ilk adımlarını atmış olduk.

Artık İngilizce bilmeden, şarkıları papağan gibi ezberleyip İngilizce şarkı söylemek, üstelik o şarkıları meşhur eden ünlü yabancı bir yorumcu gibi söylemenin marifet olduğu dönem kapanmıştı. Yeryüzünün Fransızca, Almanca, İtalyanca ve İspanyolca, sevilen şarkılarını o yabancı dillerde okumanın hüner sayıldığı günler de artık gerilerde kalmıştı.

Herkes bilir ki, yeryüzünde her müzik, her dile yakışmaz, her sözcük her şarkıya uymaz. Ama biz bu işe yüreklerimizi koymuştuk. Hedefe kilitlenmiştik. Türkçe, şarkı dilinde yerini almalıydı. Daha önce belirttiğim gibi yerli yorumcularımız çekingen davranınca çareyi dış dünyada aradık. Fecri EBCİOĞLU Adamo için üç güzel şarkı yazdı. Her Yerde Kar Var, dillerde nağme oldu.

Bana gelince, yazdığım şarkı sözleriyle, yeryüzünün sevilen besteleri ve sevilen yorumcuları ile bütünleşen Türkçe'mizi çeşitli coğrafyalara, uzak iklimlere taşıdım. Örneğin Fransa'da seçkinleşen herbiri bir dünya şöhreti olan Johnny Hallyday'e, Sacha Distel'e, Patricia Carli'ye, Theo Sarapo'ya, Guy Marchand'a, İtalya'da Mina ve Peppino Di Capri gibi birer dev sanatçıya, İspanya'dan Nino De Murcia'ya, Los Alcarson'a, Juanito'ya, Belçika'dan Marc Aryan'la Luigi'ye, okyanusun ötesinden Güney Amerika'dan Paraguay'dan Los Paraguayos'a, Arjantin'den Miguel Amador'a, Costa Rica'dan Julia Cortez ve Los Machucambos'a yazdığım Türkçe şarkılarla müzik arenasında bir çığır açtığımı düşünüyorum.

Bizden önceki dönemde yazdıkları tangolarla, Türk müzik tarihine geçen Necip CELAL Bey'i, Fehmi EGE ve Necdet KOYUTÜRK gibi ünlü ve değerli bestecileri Türk sanatına çok önemli eserler armağan eden Cemal ve Ekrem Reşit REY kardeşleri saygı ve rahmetle anıyorum. Bu konuda çalışmalar yapmış, şimdilerde adını anımsayamadığım kişileri de saygıyla selamlıyorum.

Tüm bu olaylardan sonra, günümüzün medyasında dinlediğim ezgilere bakarak, Türkçe'nin şarkı diline yakıştığını gururla söyleyebilirim.

Yazdığım birçok şarkı adına filmler çevrildi. Ve plaklarım, milyonlara varan satışlar yaptı. O şarkılarımı yorumlayan sanatçıların her biri dünya çapında birer yorumcuydu. Bir Tanju OKAN, Bir Ertan ANAPA bir daha gelmez.

Özdemir ERDOĞAN, Berkant, Mehmet TANERİ çok önemli yorumculardır. Kamuran AKKOR yazdığım ilk şarkısı "Aşk Eski Bir Yalan" ile bütün Türkiye'yi kucaklamıştı. Ayten ALPMAN, Nilüfer, ünlü Zeki MÜREN, Gönül AKKOR ve Gönül YAZAR, benim yazdığım sözlerle Batı müziğini denediler.

Onlara şarkı sözü yazmak benim için bir onurdur. Kelimelerin iç musikisini, müziğe aktarabildiğiniz zaman, şarkı sözlerini müziğe uygun ustalıkla yazdığınız zaman, Türkçe şarkı diline yakışır.

Adı Türkiye ile başlayan yayın kuruluşları, özerk bile olsalar, Türkiye adına yarışmalara Türk Bayrağı altında yabancı dillerde yarışmaları, Atatürk Türkiye'sine yakışmıyor, dostlarım, yakışmıyor. Akılcı toplumlarda dilin önemi ortada. Şair Fazıl Hüsnü DAĞLARCA, bakın ne diyor: "Dilim benim ses bayrağım" Bundan 71 yıl önce 1932'de yine bu sarayın, Dolmabahçe Sarayı'nın çatısı altında, 1. Dil Kurultayı'nın Atatürk'ün başkanlığında toplandığını hepimiz biliyoruz. Sorun ciddi, amaç belli... Ata'mızın sözlerini, herkese bir kez daha anımsatmakta yarar görüyorum: "Ülkesinin yüksek istiklalini korumasını bilen Türk Milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır" Yazımı burada noktalarken, Türk diline saygısı olan herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.



# # # # # # # #