DR. TUNAY AKOĞLU
Avrupa Birliği Proje Müdürü / Beyrut
European Union Project Manager / Beirut


Küreselleşme, Sivil Toplum ve Dehşet


İlk bakışta başlıktaki üç kavram belki birbirleri ile pek ilişkili gözükmeyebilir. Ancak, terör eylemcileri, sapık ve gerçek dışı dinsel inançların yanı sıra, sivil toplum bünyesine ve onun çeşitli dallarına giderek sızmakta; küreleşmeye karşı eylemler arkasına gizlenmektedir.

Diğer yandan, dehşetle (terörle) savaşta sivil toplum kuruluşlarına büyük görevler düşmektedir. Ayrıca, küreleşme kavramı ve süreci yeni tanımlar, yorumlar ve yeni yöntemler arama durumundadır.


Küreleşme; artık sınır tanımayan ekonomik, sosyal, teknolojik ve kültürel ilişkilere dayanan, hızla büyüyen ve önüne pek geçilemeyecek bir güç olarak, soğuk harbin yerine geçmiş durumdadır. Kalkınma (Dünya Bankası), para ve maliye (Uluslararası Para Fonu) ile ticareti (Dünya Ticaret Örgütü) kapsayan uluslararası ilişkiler artık küreleşme süreci içinde ele alınmaktadır. Küreleşme, dünya ölçüsünde düşünüp, stratejik kararlar alma ve uygulama anlamı taşımaktadır. Ancak, aşırı küreleşme taraftarları bile, dünya çapında düşünmekle beraber, yersel hareket etmek zorunluluğunu da kabul etmektedirler.

Diğer taraftan, küreleşme süreci genişledikçe, yersel politikalar da gittikçe önem kazanmaya başlamışlardır. Yersel, hatta ulusal niteliklerini ön plana çıkarıp, küreleşme süreci bünyesinde kendi kendilerini yönetip, kendilerine özgü kimliklerini sürdürme amacı ve çabası çeşitli toplumlarda hem hız, hem de önem kazanmaktadır.

Görüldüğü gibi, küreleşme artık otomatik , önüne geçileyemeyecek bir süreç olmaktan çıkmış, ulusal devlet yönetimleri ve uluslararası kuruluşlar, küreleşmeyi ekonomik, ticari, teknolojik alanlardan çıkarıp; politika, demokrasi ve yersel yönetimle bağdaştırmaya çalışmaktadır.

Bu yeni tutum ve eğilim, küreleşmeye yeni bir yön verme çabası içindedir. Serbest ticaret ve pazar artık uluslararası işbirliği, demokrasi ve insan haklarına saygı ile paralel olarak ele alınmakta; uluslararası ticaret, ekonomik kalkınma ve sosyal gelişme - bütünleşme, barış sağlama amacı ile mümkün ölçüde bağdaştırılmaktadır. Moral ve manevi ilkeler de artık küreleşme süreci ve tanımında yer almaya başlamıştır.

Bütün bunlara rağmen, küreleşmeye karşı olanlar, küreleşmeyi, sınırsız bencilliğe yol açan, toplumları daha da fakirleştiren, çevre sorunlarını artıran, dünya barışını tehlikeye sokan; uluslarası ticaret, para, finans ve teknoloji şirketlerine devletten çok daha fazla güç veren bir süreç olarak görmektedir. Moral veya manevi değerler yerine; para, mal ve emek değişimi ve sömürüsüne yol açan en büyük olayı küreleşme olarak tanımlayan bu çevreler; aynı küreleşmeyi; petrol başta, küresel kaynakların kontrol ve sömürüsünü hedefleyen ve dünya barışına en büyük engel olarak da kabul etmektedir. Savaşa karşı, barışçı olanlar da artık küreleşmeye karşı olanlarla birleşmiş durumdadır.

Bu genel çerçeve içinde sivil topluma ve sivil toplum kuruluşlarına önemli görev ve sorumlulukların düştüğü açıktır. Gerçekten, sivil toplum kuruluşları, yersel kaynakları harekete geçirip kullanarak mal, hizmet ve gelir dağılımını daha adil ve etkili kılabilme durumundadır. Gene sivil toplum örgütleri, yersel güçlerin ekonomik kalkınma ve sosyal gelişmeye katkılarını hızlandırabilmekte; yersel kaynakların verimliliğini artırabilmektedir. Aynı örgütler, dinsel ve siyasal bağnazlığa-fanatizme de karşı olma durumundadır.

Sivil toplumun bu önemli rolü, küreleşmeye daha verimli, daha adil ve daha insalcıl bir yön verebilir elbette.

Ancak, aynı sivil toplum kuruluşları gittikçe artan ölçüde küreleşmeye karşı olanlarla birleşmekte veya bu karşıt elemanlar sivil toplum kuruluşlarında etkili olma çabası gütmektedirler. Bu eğilim ve tutumlar daha çok barış taraftarları ile ortaya çıkmakta ve bazen şiddet eylemlerini de kapsamaktadır.

Uluslararası terörizm elbetteki bu tutum ve eğilimlerden yararlanmadan gecikmemektedir. Dinsel inançları ve gerçekleri çarpıtarak kullanan teröristler; artık küreleşmeye karşı olanlar ve barışçı çevrelere de sızmaya çalışmaktadır. Barışçı olmak, terörler savaşta yumuşak tutuma yol aşabilir. Sivil toplum kuruluşları bünyesine sızan terörist eylemciler, bu kuruluşların olumlu tutumlarını maske olarak kullanıp, daha sinsi, daha gizli ve daha etkin hareket edebilmektedir.

Küreleşme sürecine, barışçı ve demokratik yollarla karşı olmak normal bir hak ve tutumdur; ancak bu tutum eğer terör, yani dehşet ile birleşirse; hem yöntemi, hem etkenliği ve hem de amacı değişmiş olacaktır. Eğer insanlık daha adil ve daha verimli olarak, daha çok refah ve barış içinde birlikte yaşamak istiyorsa o zaman, sivil toplum kuruluşlarının küreleşme sürecinde birleşmeleri ve yersel, bölgesel, ulusal ve uluslararası bünyelerde daha çok etkinlik kazanmaları gerekecektir. Küreleşeme elbetteki dünya çapında bir niteliğe sahiptir.

Ancak terörizm de artık aynı niteliği kazanmaktadır. Bugün hemen hemen bütün dünya ülkeleri, değişik nedenlerle ve çeşitli biçimde dehşet eylemlerine sahne olabilme durumundadır. Dolayısıyla, terörle mücadele, aynı küreleşme gibi (yersel, bölgesel, ulusal olma yanı sıra) dünya çapında - küresel ölçekte olmalıdır. Diğer taraftan, barış taraftarlarının, küreleşmeye karşı olanların; terör örgütlerinin ve eylemcilerinin etkisinden kaçınmaları zorunlu gözükmektedir.

Görüldüğü gibi, eğer küreleşmenin insana yönelik moral ve manevi değerlerini ön plana alan bir tutuma kavuşması sağlanırsa ve sivil toplum kuruluşları yersel, bölgesel, ulusal ve uluslararası alanlarda daha etkili olabilirse ve demokratik , insan haklarına saygılı örgütler ve devlet yönetimleri hep bir arada uluslararası barışı sağlamak ve korumak için gerekli etken mekanizmaları kurabilirlerse, belki o zaman tüm dünya, barış ve refah içinde mutlu yaşanabilir bir yer olabilecektir.


GLOBALIZATION, CIVIL SOCIETY AND TERROR


Globalization is an almost irreversible strategic approach to design and to implement worldwide policies and actions in the field of economic development, social progress, monetary and financial spheres, free markets; and all these especially through new information and communications technologies.

It is an international system which replaced the cold war system and era. Anti-global movement, often united with the antiwar - pacifist movements, consists of preserving old forces of culture, geography, tradition and community; it is often associated with anarchy and social irresponsability.

Against this background; moral and ethic values, increasing role of governments and non-governmental organizations (NGOs) accompanied by respect for human rights - and democracy, are becoming more and more parts of the globalization process. Therefore, the concept of globalization is evolving. NGOs have a particular role to play in this respect. Like globalization, terrorism is global as well. Hence, fight against terrorism must be worldwide and has to involve the NGOs.

International terrorism, using mainly distorted religious believes and fanatism, is infiltrating in anti-global and peace movements. This is a very dangereous development trend. NGOs, and civil society at large, should become more aware of this threatening reality.

If we want to live in a peaceful and prosperous world, all active forces against terrorism must be united within democracy, respect for human rights and should be able to establish new mechanisms of international peace keeping.



# # # # # # # #