DR. CAN FUAT GÜRLESEL - MAVİ YOL
Yüksek Strateji Merkezi Başkanı
The President of the Center for Advanced Strategy



Yeni Sermaye Birikim Modelini İyi Anlamalıyız


Türkiye'de içinde bulunduğumuz yıllarda önemli bir sermaye birikim modeli dönüşümü yaşanmaktadır. Bu dönüşümün temel kaynağı ise uygulanmakta olan ekonomik programdır. Gerek 2000 yılı başında uygulamaya konulan enflasyonla mücadele programı gerekse 2001 Mayıs ayında uygulamaya başlanan Güçlü Ekonomiye Geçiş programı sahip oldukları felsefe ile sermaye birikim modelinde dönüşüme yol açmaktadır. Her iki programda da daha çok gözetilen ve izlenen enflasyon oranı, faiz oranları, döviz kurları gibi göstergelerdir.

Ancak programların temel felsefesindeki amaçlar ekonomide kamunun görevini ve payını yeniden düzenlemek, piyasa ekonomisini tüm kurum ve kuralları ile çalıştırmak ve rekabetçi bir piyasa yaratmaktır. Bu nedenle uygulanan ekonomik programın sonuçları sadece fiyat göstergeleri ile değil, neden olduğu yapısal değişimler itibarıyla da değerlendirilmelidir.

Bu yapısal değişimlerden önemli bir tanesi de sermaye birikim modelindeki dönüşümdür. Bu dönüşümü sadece ekonomik aktörler değil, program hazırlayıcısı siyasi otorite ile uygulayıcısı kamu otoritesi de iyi algılamalıdır.

Eski Sermaye Birikim Modeli

Eski sermaye birikim modeli siyaset biliminde kliantalist olarak adlandırılan korumacı, himayeci bir modeldi. Bu sermaye birikimi modeli etrafında şekillenen bir siyaset yapma ve siyasi rekabet anlayışı vardı. Siyasi rekabetin kaynağı, aracı ve temel hedefi sermaye birikimini sağlayan kamusal mali kaynaklardı. Kamusal mali kaynaklar siyasi olarak siyasi destek almak üzere çeşitli toplumsal gruplara taahhüt edilir, karşılığında siyasi destek alınırdı. Toplumun çeşitli gruplarının siyasi iktidardan esas beklediği ise bu bölüşümden kendi payını alabilmekti.

Sermaye birikimi bu şekilde gelişince devletin kurumları ve devletin ekonomideki rolü de bu siyasi ve ekonomik yapıyı oluşturacak biçimde şekillendi. Ülkenin uyguladığı sermaye birikim modeline göre devlete ekonomide bir rol biçildi.

Kamu bütçesi, kamu bankaları, KİT'ler bu modelin ve kamu kaynaklarının dağıtımının önemli araçları haline geldi. Kamu bütçesi ve hesapları bu süreçte saydamlığı, kontrol edilebilirliği ve hesap verilebilirliğini kaybetti.

Tam tersine siyasi iktidarların ihtiyari yetkilerini azamiye çıkaracak biçimde şekillendi. Buna bağlı olarak atama ve terfilerde siyasi sadakat, liyakatın önüne geçti. Ve bu sermaye birikim modeli sonunda devletin toplumsal sorunlara çözüm yani kurumsal politika üretme yeteneği ve vasfı zayıfladı.

Bu sermaye birikim modeli içinde özel sektörde kamunun ekonomideki çarpık rolüne paralel olarak özel sektörde yapılanma yaşandı. Özel sektör için başarının şartı üretkenlik, verimlilik ve kaliteden çok devlet veya iktidarlar ile bağlantı kurmak ve bunları güçlendirerek kamu kaynaklarını ve olanaklarını kullanmak haline geldi. Bu sermaye birikim modeline hayat veren ve kamunun ekonomideki yapılanmasını belirleyen kamu mali sistemi ve mali kaynaklar 1990'lı yılların ikinci yarısında tükendi. Bir başka deyişle bu sermaye birikim modelinin sonuna gelindi.

Türkiye yeni bir sermaye birikim modeline geçmek ve kamunun ekonomideki yerini yeniden belirlemek zorunluluğunda kaldı.

Yeni Sermaye Birikim Modeli

2000 yılı başından itibaren uygulanan ekonomik program ile birlikte hayata geçirilen yeni sermaye birikim modelinin en önemli unsuru rekabete ve piyasa koşullarına dayalı olmasıdır. Artık devlet korumacılığı kalkmaktadır. Kamu aracılığı ile veya devlet eli ile sermaye birikimi yapılması olanağı ortadan kalkmaktadır.

Yeni modelde özel sektör tamamen piyasa ve rekabet koşulları altında sermaye birikimi sağlayacaktır. Özel sektör için rekabetin ön koşulları olan verimlilik, üretkenlik, kalite, yaratıcılık, yüksek vasıflı iş gücü, beşeri sermaye gibi kavramlar önem kazanmaktadır.

Bununla birlikte yeni sermaye modelinin oluşumunda öncülüğü kamu yapmakta, özel sektör yeni oluşan şartlara uyum göstermeye çalışmaktadır.

Kamuya öncülük sağlayan ise uygulanan kapsamlı kamu reformlarıdır. Yapılan reformlar ile devletin ekonomideki rolü rekabetin temel kurallarını oluşturma ve hayata geçirme olarak yeniden belirlenmektedir. Piyasa ekonomisinin tüm kurum ve kurallarının oluşturulması hedeflenmektedir. Kamu, piyasa aksaklıklarını gideren, piyasalardaki bilgi eksikliği, dışsallıklar gibi önemli aksaklıkları gideren, piyasada istismarı, rüşveti, yolsuzlukları önleyen, rekabeti düzenleyen roller üstlenmektedir.

Kamu için yapılan bu geniş kapsamlı tarifler reformların teorisi ve felsefesini oluşturmaktadır. Uygulamada aynı kapsamda olduğumuzu söylemek ise oldukça güçtür.

Siyasi otoritenin yani hükümetin ve diğer karar alıcı kamu otoritelerinin kamu reformlarının yeni sermaye birikimi modeli yaratma felsefesi ve amacını iyi görmesi ve özümsemesi gerekmektedir.

Siyasi Otoritenin Yeni Modele Ters Düşen Uygulamaları

Özel sektör yeni dönemde yeni sermaye birikim modelinin şartlarına uyum sağlamak için önemli çaba göstermektedir. Yeni modelin etkin çalışması için kamu ile özel sektör arasındaki çizgilerin net çekilmesi ve kamunun yeni model için uygun şartları bir an önce yaratması gerekmektedir. Ancak uygulanan politikalarda siyasi otoritenin yani hükümetin gerektiği kadar hızlı davranmadığını hatta süreci sıkıntıya sokacak adımlar attığını söylemek mümkündür. Hükümet bu çerçevede aşağıdaki konularda gerekli adımları atarak, özel sektör için uygun çevreyi bir an önce sağlamalıdır.

a-Kamu, ekonomide özel sektöre kaynak bırakacak adımları atmamaktadır. Gerçek bir harcama reformu yapılarak kamu küçültülmemektedir. Kamunun ekonomideki payı 2004 yılında yüzde 53 olacaktır. Kamu, borçlarının çevrilebilirliği için özel kesimden daha çok vergi alarak, ekonomideki kaynakları daha da çok kullanmaktadır.

b-Hükümet, yeni modelde kamu için tarif edilen düzenleyici ve gözetleyici rolü içinde kalamamaktadır. Bu amaçla oluşturulan tüm özerk düzenleyici kurumlara (BDDK, EPDK ve diğer) aşırı müdahale ve baskıda bulunmaktadır. Hükümet yeni modeldeki rolünü anlaşılan doyurucu bulmamaktadır.

c-Kamu ekonomide halen önemli miktarda girdi üretmekte ve fiyatını belirlemektedir. Kamu bu girdilerde tekelci konumdadır ve kamunun verimsiz üretimi fiyatlara yansımaktadır. Dünya fiyatlarının üzerindeki fiyatlar (özellikle enerji, benzin ve diğer petrol ürünleri) ile özel sektörün yeni rekabetçi modelde üretim yapıp global rekabette bulunması mümkün değildir.

d-Hükümet gerçek bir vergi reformu yaparak, vergi tabanını genişletip, gelirden vergiyi almaktansa, halen tüketim üzerinden dolaylı vergiler ile gelir elde etmektedir. Bu tercih nedeniyle yeni modelde piyasa koşulları ile belirlenmesi gereken fiyatlar içindeki dolaylı vergiler nedeni ile çok daha yüksek oluşmaktadır. Yüksek fiyatlar özel sektör satışlarını düşürmektedir. Piyasa koşulları çalışmamaktadır.

e-Kamu ekonomide halen önemli bir üreticidir ve kaynaklar kamu üretimi için kullanılmaktadır. Özelleştirme programı 2003'de başarısız olmuştur. Hükümetin özelleştirme konusundaki kararlılığı yüksek, ancak başarısı çok zayıftır. Kamu ekonomide üretimden çekilmeden yeni sermaye birikim modeli etkin çalışmayacaktır.

f-Hükümet, yeni modelde eski siyasi alışkanlıkları sürdürme niyetiyle, kendi sermaye gruplarına yönelik ayrıcalık ve çıkar sağlayacak adımlar atmamalıdır. Özelleştirme, bankacılık, enerji alanlarında yapılanlar, hükümetin ilerde kendi sermaye gruplarına avantaj sağlamaya yönelik tasarruflar izlenimini vermektedir.

Sonuç

Yeni sermaye birikim modeline uyum göstermede özel sektör azami çaba göstermelidir. Ancak Hükümet de, kamunun yeni modele uygun çevre şartları hazırlaması için azami çaba sarf etmelidir. Bugünkü noktada Türkiye'deki reformlar ve değişim heterojen bir yapıdadır.

Reformlar ile kurumsal gelişme çok çeşitli alanlarda birbiri ile uyumlu değildir. Reformların uyumu ve zamanlaması açısından tutarlılık sağlanmalıdır. Özel sektörün yeni sermaye birikim modeli karşısındaki sıkıntısı, modelde değil daha çok hükümet ve kamunun gecikme ve uygulamalarından kaynaklanmaktadır.


WE MUST UNDERSTAND
THE NEW CAPITAL ACCUMULATION MODEL


Turkey is undergoing a period of significant change in its capital accumulation model; the basic source of this transformation is the economic programs that are being enforced. Both programs focus on indices such as inflation, interest and foreign exchange rates. However, the basic objective of these programs is to reallocate the duty and share of the public sector in the economy, to establish a market economy with all of its relevant institutions and rules, and to create a competitive market. Therefore, the results of these economic programs cannot be evaluated by price indices only; one must also look at the structural changes they have caused. The old capital model was a protectionist and "clientelist" model, according to the political science jargon. The source, tool and main objective of political competition were the public financial resources which ensured the accumulation of capital. As a result, the public budget and accounts lost their transparency and accountability. In fact, the discretionary powers of political powers were maximized; appointments and promotions were based on political loyalty, rather than merit. Consequently, the state lost its power to create solutions or institutional policies. The new capital accumulation model, which has been implemented as a result of the economic program of 2000, is based on competition and market conditions. The prerequisites of competition for the private sector are productivity, efficiency, quality, innovation, qualified labor and human capital. As a result of the reforms, the state's role in the economy has become forming and implementing the basic rules of competition. In order for the new model to work effectively, the lines between the public and private sectors need to be drawn clearly; the public sector needs to establish the necessary conditions for the new model. However, the government is not acting as fast as it should in implementing the policies; in fact, one can even say that it is taking steps which put burdens on the process. There are a number of things the government needs to do differently in order to create the necessary environment. The public sector is not taking steps to allocate resources to the private sector; it should grow smaller through a real expenditure reform. The government also fails to remain within the regulatory and supervisory role envisaged in the new model. The public sector still continues to generate and determine the prices of a significant number of economic inputs. It also generates revenues through indirect taxes on consumption, rather than carrying out a tax reform to expand the tax base and levying taxes on income. The private sector should do its best to adapt to the new capital accumulation mode. The government, too, needs to do its best to prepare the necessary environment for the new model. The difficulties the private sector is faced with are caused by the government's delays and practices.



# # # # # # # #