ALİ MİDİLLİLİ - PERSPEKTİF
GYİAD (Genç Yönetici ve İşadamları Derneği)
Yüksek İstişare Kurulu Üyesi
Member of GYİAD's High Board of Consultation
(Young Investors and Businessmen Association)



Sen mi Kurtaracan Bu Memleketi?
Kamuda Etikmiş, Daha Neler!


Etik konusunun yoğun bir şekilde tartışılmaya başlandığı son dönemlerde bende "avazım çıktığı kadar bağırarak" çok önemli olduğunu düşündüğüm bir tesbitte bulunmak istiyorum: Bugün Türkiye'nin en temel sorunu; ne işsizliği, ne enflasyonu, ne bürokrasisi, ne de siyasetçileridir. Gerek özel sektörü, gerek kamu sektörü, gerekse sivil toplum sektörünün önündeki en büyük engel, 'etik olma' kavramının düşüncelerimiz ve davranışlarımızla bütünleşememesidir. Bir başka deyişle, bizler etik olmak nedir bilmiyoruz!

Etik; saygı, doğruluk, adalet, güvenirlilik, yararlık, sorumluluk, hesap verebilirlik, zarardan kaçınma gibi evrensel olarak belirlenmiş ilkeleri bireye benimsetmeyi amaçlar. Bir toplumun ahlaki değerleri ile bütünleşen bu evrensel ilkeler, o toplumun bireylerinin davranış kurallarını da belirlemiş olur. Etik davranış kuralları gerek Avrupa Birliği, gerekse Amerika Birleşik Devletlerin de her üç sektörünün içinde bulunan bireylerin ve kurumların temel olarak kabul ettiği davranış ilkeleri dizisidir. Türkiye de son iki senedir gündeme gelen ve süratle kamuoyunda kendine daha çok yer edinen etik kavramı, Şubat 2001 krizinden sonra, önemini ve eksikliğini bir "bomba" etkisi ile hissettirmeye başlamıştır. Bu konuda ilk insiyatifi, her zamanki gibi sivil toplum almış ve "Toplumsal Saydamlık Hareketi Derneği" ve "Türkiye Etik Değerler Merkezi Vakfı" gibi sivil toplum kuruluşları etik konusunun benimsenmesi için her üç sektörde çalışmalarına başlamışlardır. Kuruluş aşamalarında ise en büyük destek ise, şaşırabilirsiniz ama, yurt dışındaki sivil toplum kuruluşlarından ve bu konunun takipçiliğine öncülük eden uluslararası şirketlerden gelmiştir!

Küresel bir birlikteliğin ve "sınırsız" ticaretin ön planda olacağı 21. yüzyılda adiliyet ve eşit rekabet koşullarının önemi giderek artmaktadır. Uluslararası sermaye, yatırım amaçlı ülke tercihlerini yaparken hukukun, adalet sisteminin ve etik değerlerin o ülke içindeki önemini ve önceliğini, ekonomik kriterlerden daha ön planda tutmaktadır. Türkiye'ye son 12 senedir uluslararası sermayenin gelmek istememesini ve özelleştirme programının yerinde saymasını bu bağlamda değerlendirmekte büyük yarar vardır. Etik kurallar ile yasalar arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Yasaların kimi zaman, Türkiye de pek çok zaman(!), düzenlemekte ve uygulamakta yetersiz kaldığı öznel durumları etik davranış kuralları düzenleyerek, belirli bir meslek grubuna, veya sektöre, veya kamu hizmetlisine nasıl davranacağı yönünde kurallar getirerek ve bunların yaptırımlarını da koyarak, uygulamadaki yetersizlikleri asgariye indirebiliriz. Dünya Bankası'nın talepleri doğrultusunda, son iki senedir, kurulmuş olan 'sektörel üst denetleme kurullarının' kuruluş amaçları ve işlevleri göz önüne alındığında, denetim görevinin uygulamadaki önemi bir kez daha gözler önüne serilmektedir. Bir standard oluşturulmadan, belirli dönemlerde ölçümler ve değerlendirmeler yapılmadan, meslek veya sektör bazında ihtisaslaşmadan, denetleme faaliyetleri başarılı olamaz. Bunun sonucu ise yolsuzlukların, verimsizliğin, yanlış yatırımların, borçlanmanın, vergi yükünün, enflasyonun ve işsizliğin artması, bir başka deyişle Türkiye'nin fakirleşmesidir.

Kamu yönetiminden, toplumun her kesiminin, iktidar partileri dahil olmak üzere(!), giderek daha fazla şikayetçi olduğu bu dönemde, 'Kamu Etik Kurulu' kurulmasının önemini bu mecrada değerlendirmek istiyorum.

Bürokratlar, bürokrasi sisteminin veya yönetiminin içinde bulunan bireylerdir. Bürokratların asli görevi, atanmış oldukları kamu görevlerinde dürüstlük, tarafsızlık ve güvenirlilik içinde, kamusal yararı göz ardı etmeden, halka ve halkın seçmiş olduğu siyasetçilere hizmet etmektir. Ama maalesef bu pek çok kez böyle olmamaktadır. 'Hizmet vermek' yerine 'hizmet almak', 'tarafsız olmak' yerine 'taraf olmak' gibi eğilimler bürokrasimizi "dürüstlüğü tartışılır" ve "güvenilemez" bir konuma getirmiştir. Gerek ulusal, gerekse uluslararası yatırımcılar ve medya nezdinde "ahlaksızlığın yoğun olduğu" bir meslek grubu olarak tanımlanmaya başlanmışlardır. Bu Türkiye Cumhuriyeti devletinin uluslararası saygınlığına, konumuna ve ilişkilerine büyük zarar vermektedir.

T.C. vatandaşları olarak bizim en büyük beklentimiz, tüm kamu görevlilerinin görevlerini icra ederken en yüksek ahlaki ölçülere göre davranmaları ve kamusal yararı arttıracak tarzda hareket etmeleridir. Kamu görevlileri, kanun ve mevzuat hükümlerine ve bunların ön gördüğü yaptırımlara uygun davranmak zorunda oldukları gibi, görevlerini yerine getirirken kamuoyu ve medya denetimine de tabidirler.

Kamu görevlilerinin, görevlerini icra ederken kamuoyunun denetimine tabi olmaları, kamu hizmeti yapmalarının doğal bir sonucudur. Kamu idaresi, kamu hizmetlerinin; açıklık, şeffaflık, hesap verebilirlik, tarafsızlık, dürüstlük, adiliyet, disiplin ve süreklilik ilkeleri doğrultusunda çalıştığı sürece etkili ve verimli olabilir.

Böyle bir kamu idaresi hizmeti, kamuya ve dolayısı ile devlete olan güveni arttırdığı gibi, iş dünyası içinde uygun bir yatırım ortamı oluşturur. Piyasaların verimli işlemesinden dolayı ekonomik kalkınma hızı istenilen düzeylere ulaşırken, gelir dağılımı düzelir, ve kişi başına düşen milli gelir artar. Özel sektörde de olduğu gibi, etik, kamu yönetiminde de 'iyi yönetişimin' anahtarıdır.

Kamu görevlilerinin sorumluluklarını kanunlar ve mevzuatlar gereği hızlı, etkili ve verimli bir şekilde yerlerine getirebilmeleri için bir gözetme mekanizması oluşturulmalıdır.

A.B.D. de 30 senedir var olan 'US Office of Government Ethics' tarzında bir kurum, kamudaki etiğin belirlenmesi, gözetilmesi ve düzeltilmesi görevlerini yerine getirebilir. Tabi bunun için de öncelikle, kamu görevlileri için etik davranış ilkelerinin belirlenmesi (kodlanması, tasnif edilmesi, dağıtılması ve gerekli eğitimlerin verilmesi) ve kurulacak olan 'kamu etik kurulunun' bu ilkelerin uygulanmasını gözetmesidir. Bu ilkeler belirlenirken, kamu görevlilerinin hali hazırda var olan özlük hakları göz önüne alınır ve etik davranış kodu bunlara binaen oluşturulur (A.B.D. örneğinde de yaklaşım bu şekilde olmuştur).

Taslak aşamasında olan, 'Kamu etik kurumu kurulması ve bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkında kanun tasarısı' yukarıda belirttiğim ihtiyaca kısmen cevap vermekle birlikte bazı kamu görevlilerine "düşündürücü" muaffiyetler de getirmektedir.

Cumhurbaşkanı, T.B.M.M. üyeleri, bakanlar, yargı mensupları, T.S.K. mensuplarının eylem ve işlemleri bu kanun hükmüne tabi olmayacaktır. Böyle geniş kapsamlı muaffiyet ne A.B.D. de ne de A.B. de mevcuttur. Hatta A.B.D. de sizlerinde hatırlayacağı gibi Cumhurbaşkanı CLINTON ifade vermek üzere çeşitli komisyonların karşısına çıkmıştı.Yazıma, geçtiğimiz günlerde 'U.S. Office of Government Ethics' kurumunun iki numarası olan David APOL'la, 'Türkiye Etik değerler Merkezi Vakfı' yönetim kurulu üyesi olarak yaptığımız toplantıda almış olduğum notlarımı sizlerle paylaşarak, son vermek istiyorum.

Etik olgusunun paradoksu, önemi ve aciliyeti arasında olan çekişmedir. Bu çekişme eyleme geçme konusunda görünmeyen bir engel oluşturur. Kime sorarsanız, etiğin önemli bir konu olduğunu söyleyecektir, fakat eyleme geçmek için aciliyeti konusunda herkes "topu bir başkasına atacaktır".

Çünkü aciliyet, karar alma, yaptırımları belirleme ve uygulamaya geçmek demektir. Bu A.B.D. de böyle olmuştur. 1970'li yılların başındaki 'Watergate' skandalınının akabinde etik standartlara olan ihtiyaç aciliyet kazanmış ve kamuoyu tarafından sahiplenilmiştir. Bunu takiben kurulan kamu etik kurumunun misyonu, kamu görevlilerinin etik ilkelere uyum sağlamaları için kendilerine yol göstermek ve yardımcı olmak olmuştur.

Bu misyon bugünde aynı şekilde sürmektedir. Uygulamada gerekli etkinliği sağlamak amacı ile kurum, kamu çalışanlarına etik olmayan davranışlarının potansiyel zararlarını ve etik davranmanın da anında getireceği faydaları net bir şekilde iletebilmiş ve bu konuda kanunlardan güç, diğer kurumlardan ise gerekli destekler alınmıştır.

Oldukça kapsamlı olarak hazırlanmış olan 'etik kodlar ve kurallar' kitapçığı tüm kamu çalışanlarına verilmekte ve onlardan genel bir bilgi beyanında bulunmaları istenmektedir. A.B.D. de hiçbir kamu görevlisinin dokunulmazlığı bulunmamaktadır. Dokunulmazlık sadece parlamento da kürsü (konuşma ve tartışma hakkı) ile sınırlandırılmıştır.

David APOL A.B.D. de etik kurumu olarak başarılarının en önemli sırrı olarak şunları sıralamaktadır; kamu çalışanları arasında istisnalar ve muaffiyetlerin olmaması, senelik maddi beyanların alınması ve etkili denetim için toplumsal talebin giderek artması.

Bu noktada bizlere düşen sorumluluk ise, etik kavramının toplumumuzun her kesimine yerleşmesi için daha fazla talepkar olmak ve sesimizi kamuoyunda sürekli duyurmaktır. Daha iyi bir Türkiye için, evrensel etik değerlere mutlaka sahip çıkmalıyız.


ARE YOU GOING TO SAVE THIS COUNTRY?
WHAT, ETHICS IN THE PUBLIC SECTOR!


The most important problem of Turkey is not unemployment, inflation, bureaucracy or the politicians. The biggest obstacle the public sector, private sector and civil society are faced with is the inability to integrate the concept of "ethics" into our thoughts and behavior. Ethics aim at ensuring that individuals internalize universal principles such as respect, truthfulness, justice, reliability, responsibility and accountability.

Justice and equal competition increase in significance in the 21. century when global coexistence and "unlimited" trade come to the foreground. As international investors choose countries to put their capital into, criteria such as the significance and priority of law, the judicial system and ethical values play a more important role than economic ones. The fact that international capital has been unwilling to enter Turkey in the past 12 years and the lack of progress in the privatization program should be interpreted with this perspective in mind.

"Sectorial supervision boards" have been established over the past two years upon the demand of the World Bank; the founding objectives and functions of such boards emphasize the significance of supervision. Supervision activities cannot succeed without establishing standards, carrying out regular assessments and measurements, and specializing according to professions or sectors. The lack of supervision in Turkey has caused an increase in corruption, inefficiency, erroneous investments, debts, tax burden, inflation and unemployment.

The significance of establishing a "public ethics board" is obvious at this time when all parts of society -including the parties in power- complain about public management. The primary duty of bureaucrats is to work in an honest, impartial and credible manner and to serve the public and the publicly elected politicians without disregarding public interests. Unfortunately, this has not always been the case. Public servants not only have to comply with the laws and regulations but also be subject to the supervision of the public and the media.

Public management can become effective and efficient by working according to the principles of openness, transparency, accountability, impartiality, honesty, equality and discipline. The first step is to determine the principles of ethical behavior for public servants; then, a "public ethics board" can be set up to ensure the implementation of such principles. Although the draft code on establishing such a board partially meets the needs of Turkey, the proposed immunity for the President, parliamentarians, ministers, members of the judiciary and the armed forces causes concerns.



# # # # # # # #