HADİ NEŞET TÜRKMEN - YAZDIK DA NE OLDU!
İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Görevlisi


Beyaz Tilkinin Sonu


Sovyetler Birliği'nin süper güç olduğu yıllardan tanıdığımız doğu bloğu insanının klasik soğuk ve ürkütücü duruşunun dışındaki yapısıyla ve batılı görüntüsüyle de farklı bir çizgisi olan Şevardnadze, Sovyetlerin Dış İşleri Bakanı olarak dünya politikasına sunduğu önemli bir diplomattı.

O zaman ki güçlü devlet başkanı Gorboçof'la birlikte dünya tarihinde önemli bir değişimin başlangıcı olan Proestroyka'yı gerçekleştirmişti.

Çarlık Rusyası'ndan sonra, batı dünyasının karşısındaki en en güçlü bloğu ve doktirinel gücü oluşturan Sovyetler Birliği beklenilenden yumuşak bir geçişle doksanlı yılların başlarında varlığına bir son vermişti. Sovyetler'in bölünmüş bulunan topluluklarından Gürcistan'da ise yönetimin başına geçen Şevardnadze yeni sıfatı ile, yani Devlet Başkanı olarak hem Rusya hem de batı dünyasıyla olumlu diyaloglarını o günlerden bu günlere kadar dengeli olarak sürdürebilmişti.

Dış politikadaki bu görüntüye rağmen bu süreçte Gürcistan içindeki bölgesel farklılıklar yüzünden, ülkede üniter devlet yapısını koruyamamıştır. Sık sık kökene bağlı ayrılma ve bölünme talepleri de Gürcistan'ın iç dengelerinin bozulmasına sebep olmuştur.

Kafkasya'daki ülkelerin batıya açılan penceresi durumundaki Gürcistan, aynı zamanda Hazar petrollerinin de önemli geçiş hattındadır. Bu yüzden de Beyaz Tilki'nin ülkesi Rusya ve Amerika başta olmak üzere dünyanın her zaman gündeminde olmuştur.

Bu kadar büyük ekonomik çıkarların göbeğinde olmasına rağmen demokratik ve adaletçi bir gelir dağılımını vatandaşlarına yansıtamayan Şevardnadze ve iktidar ortaklığı, milletin umudu olabilecek, milli hasılayı yükseltebilecek ve refahı sağlayabilecek politikaları üretememiştir. İktidar yandaşlarının ve çıkar gruplarının uluslararası tröstlerle sağladıkları işbirliği neticesinde halkın fakirlik ve fukaralığa sürüklenmesi de ülkedeki isyanları oluşturmuştur. Bundan dolayı da yönetim sürecinde Şevardnadze iki defa suikast ile karşı karşıya kalmıştır.

Sınır komşumuz olmasının yanında akrabalık ilişkilerimiz ve yüksek ekonomik çıkarlarımız olan Gürcistan, Türkiye'nin de her zaman ilgisini çekmiştir ve çekmeye devam edecektir. Coğrafi konumu dolayısıyla Azerbaycan ve Hazar ülkelerine çıkış kapımız olması ve Ceyhan-Bakü petrol boru hattının önemli kavşağı durumundaki Gürcistan'ın ehemmiyetini biz Türkler için diğer devletlerden daha çok arttırmaktadır.

Ülkedeki cumhurbaşkanlığı seçimlerine iki yıl kala parlamentonun yapısını, Şevardnadze'nin kendi lehine çevirebilmek gayesiyle vatandaşlarının özgür tercihlerini seçim hileleriyle değiştirme gayreti Devlet Başkanına çok pahalıya mâl olmuştur. Onurlu, gururlu ve duygusal bir millet olan Gürcüler muhalefetteki partilerin önderliğinde ve perde arkasındaki aktörler şimdilik bilinmese de "antidemokratik bir yöntemle" parlamentoyu açıldığı gün basmış ve işgal etmiştir.

Devlet Başkanının kaçırıldığı, güvenlik güçlerinin devlet adına hiçbir müdahalede bulunmadığı vatandaşlar ummadıkları bir dirençsizlik ve süratle ve de muhalefet partilerinin de desteğiyle kansız bir devrimi inanması zor olsa da gerçekleştirmişlerdir.

Rusya, Amerika ve Almanya'nın inanılmaz bir çabuklukla onay verdikleri ve kabul ettikleri bu yeni yapılanma, Türkiye tarafından dikkatle izlenmeli ve doğru bir stratejiyle geç kalınmadan değerlendirilmelidir.

Otuz yıldır Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni dünyaya kabul ettirememiş bir millet olarak dileğimiz kuzeydoğu stratejimizdeki bu ani değişiklikten ileride rahatsızlık ve zarar görmememizdir.

Bizler de insan olarak Gürcistan'daki kansız gerçekleşen bu eylemin sevincini tabii ki yaşıyoruz ama "diş fırçalamanın bile kan akıttığı" bir dünyada Gürcistan'da sanki başka şeylerin tezgahlanmakta olduğu intibasına istesek de istemesek de kapılıyoruz.

Türkiye'nin Gürcistan politikasının dünyanın öbür ucundaki Yeni Zelanda'dan farklı olmasını beklemek her Türk vatandaşının öncelikli hakkıdır. Son zamanlardaki İstanbul'da kalleşçe gerçekleştirilen ve hepimizin yüreğini sızlatan terörist saldırıların yarattığı durgunluğu üzerimizden bir an evvel atarak süratle, Türkiye'nin önünü tıkayabilecek yeni stratejilerin oluşmaması için Gürcistan politikasının kaptan köşkündeki rolümüzü almalıyız.

İsrail, İngiltere, Amerika ve Almanya dış işleri bakanlarının İstanbul terör dehşetinde gösterdikleri yerinde ve zamanındaki sıcak temasları Dışişleri Bakanımız Abdullah GÜL'ün de Gürcistan'da, Tiflis'te göstereceğine inanmak istiyoruz ve bunu kendisinden bekliyoruz.

Gürcistan Devlet Başkanı Şevardnadze'nin kansız bir devrim sonucu istifa ettirilip görevine son verilmesi ve Romanya eski devlet başkanı Çavuşesku gibi bir akıbetle karşılaşmamış olması tabii ki insanlık adına sevinilecek bir durumdur. Yine de bu coğrafyanın yöresel kültürü ve gelenekleri, ileride çıkacak "iç çatışmaların kansız olmayacağı" izlenimini bizlere şimdiden vermektedir. Şevardnadze gibi kurt bir devlet başkanının yerinin doldurulması sürecinde yaşanacaklar ve yeni çıkarlar, Rusya ile Amerika arasındaki uzun süredir devam eden "dost gözükme çabaları"nın da sonu olacaktır. Gürcistan'ın kimsenin küçük göremeyeceği kadar önemli bir ülke olduğu unutulmamalıdır. Doğal kaynakların batıya açılan kapısı olması yanında, medeniyetler çatışmasının da kavşağı konumundadır. Bundan sonra Türkiye'yi Irak kadar önemli bir Gürcistan sorunu da altı çizilerek kapımızda beklemektedir.

Kültürel birikimler, tarihi geçmiş, yüz ölçümü ve nüfus çoğunluğu gibi rakamsal büyüklükler bir ülkeyi tabii ki büyük yapar. Ama büyüklüğü devamlı kılabilecek başka güçlülükler de bu gün gerekmektedir. Türkiye bölgesel bilgi birikimiyle ve muhtelif planlarıyla Kafkaslardaki dengelerin kurulmasında ve korunmasında daha aktif bir rol oynamalıdır kanaatindeyim.

Yurtta sulh için cihanda sulha daha çok ihtiyacımızın olduğu hassas bir dönemdeyiz. Bunu asla unutmayalım.




# # # # # # # #