RAUF DENKTAŞ
KKTC CUMHURBAŞKANI
PRESIDENT TRNC


BAYRAM YAPMA ZAMANI DEĞİL


New York görüşmelerinin sonuçları, bazı basın organlarında ''zafer'' diye nitelendirilmektedir. Olanlar, sağlıklı ve iyi değerlendirilmelidir. Çok büyük bir sorun çok kısa bir zamanda ve çok zor koşullarda halledilmek üzere masaya gelmiş bulunmaktadır.

Ankara ile yapmış olduğumuz görüşmelerde olmazsa olmazlarımız konusunda bizi sonuna kadar destekleyecekleri yönünde garanti aldık. Bunun altını çizerek söylüyorum. Olmazsa olmazlarımızın ne olduğunu herkes bilmektedir. Yani Kıbrıs meselesi Rumlar’ın idare edeceği bir şekilde halledilecek değildir. İki eşit halkın varlığı esas alınarak, iki kesimlilik fazla sulandırılmadan halledilecek, Türkiye'nin garantisini içeren bir mesele olacaktır. Bu konularda Türkiye'nin bize verdiği kati garantiler alındıktan sonra New York'a gidilmiştir. New York'ta görüşmelere hazır olduğumuzu, ancak katı şartların yumuşatılmasını istediğimizi belirttik.

Türk ve Rum tarafının istekleri masaya konmuştur, ancak Rumlar’ın istekleri pek anlaşılır bir dilde değildir. Lefkoşa'da başlayacak müzakerelerde bunu anlamaya çalışacağız. Anlaşma, uzlaşma ve Kıbrıs'ta iki eşit ortak olarak yaşamak istiyoruz. ''Anavatanlarından koparılmayan iki eşit ortak olarak ve anavatanlarının garantisi altında güven içerisinde yaşamak istiyoruz”. Başlayacak müzakerelerde bunları temin edip edemeyeceklerini göreceğiz ve temin etmek için çalışacağız, sonuçta kararı halk verecek ve kimse topu ona buna atmamalıdır. Ortaya çıkacak sonucu göreceksiniz. Sorumluluk Kıbrıs Türk halkınındır. Ondan sonra tabiatıyla Türkiye'nindir. TBMM'de alınacak kararla bu iş sonuçlandırılacaktır.

En büyük itiraz noktalarımız, uzlaşamadığımız noktalarda BM Genel Sekreteri’nin karar vererek, boşlukları doldurması olmuştur.

Türkiye ile bir ara formül önerdik ve tam istediğimiz şekilde olmasa dahi, Türkiye ile Yunanistan bu konuda söz sahibi olacaklardır.

Kıbrıs Türk halkının haklarının korunması için birçok delegasyona ihtiyacımız vardır. Bu delegasyonlar, AB normlarına uymayabilir. Çünkü Rumlar, 'her şey AB normlarına uyacaktır' diyerek, büyük bir kapı açmak istiyor ki, bu kapı o şekilde açık kalırsa bize verilmiş görünen haklar da ortadan kaldırılabilir. Yapılacak anlaşmanın AB yasasına girmesini istedik. Toprak konusunda Türkiye'nin tutumu; ''çizgi düz olmalıdır'' yönündedir. Bunun ötesinde bir beklentinin olmadığını ifade etmek isterim. Artık Kıbrıs meselesi Türkiye'nin de masada katılımıyla yürütülecek bir mesele haline gelmiştir. Bizim istediğimiz bize verilen güvencelerin, olmazsa olmazlar konusunda verilmiş olan güvencelerin sonuna kadar savunulması ve sağlam bir anlaşmanın ortaya çıkmasıdır. Bunları hep beraber göreceğiz ve en son sözü halk söyleyecektir.

Bir yola girdik, bu yolun aydınlığa çıkmasının herkesin temennisidir, Ama 'mesele halloldu veyahut her şeyimizi teslim ettik geldik' şeklinde de tefsir edilmemesi lazımdır. New York'ta iyi bir ekip çalışması yaptık, Kıbrıs meselesi devam etmektedir, halkın zorlukları bilerek, birlik ve beraberlik içinde bizlere yardımcı olmalarını arzuluyorum. ''Zafer kazanıldı, çok büyük adım atıldı diye bayram yapma zamanı değildir. Çok büyük bir sorun çok kısa bir zamanda ve çok zor koşullarda halledilmek üzere masaya gelmiş bulunuyor. Bu konuda da herkesin dikkatli ve hazırlıklı olması gerektiğini düşünüyorum'' .

Referandum süreci anlaşma olduktan sonra başlayacaktır, şimdi anlaşma için görüşme süreci başlayacaktır. Gelinen süreçte benim memnun olup olmadığım önemli değildir, Türkiye'nin AB süreci nedeniyle Annan planını müzakere edilebilir bulması sonucu müzakere kapısının açılmıştır, Türkiye bundan memnundur. Görüşme masasında anlaşmaya çalışacağız ve kimin iyi niyetli olup olmadığını dünya görecektir. Rumlar’ın artık gerçekleri görmesi ve Kıbrıs'ı alıp kaçamayacaklarını anlamaları gerekir. Yapılacak ana tadilatta taraflar anlaşmazsa meydana tıkanıklık çıkacaktır, tıkanıklığın olmaması için, herkes çalışacaktır ama kimse bunun teminatını veremez. Bizim istediğimiz iyi niyetle görüşmelerin sonuçlanması, tarafların anlaşması ve referanduma gidilmesidir. Yani 'dönüşü olmayan yol' dedikleri referanduma gidiştir. Referandumdan çıkacak sonucu herkesin kabul etmesi lazım.

Kıbrıs sorununa, 1 Mayıs'tan önce Annan Planı temelinde çözüm bulunması amacıyla, müzakerelere 19 Şubat'ta başlanmıştır. “İki halkın gölgelenerek karma hale getirilmesini istemiyoruz. Mesela “Senatoya her iki kurucu devletten 24 kişi gider” diyor. Ama bizim devlette Rumlar da seçme ve seçilme hakkına sahip olacakları için bunun sarahate kavuşmasını, 24 Türk, 24 Rum senatör olacağının belirlenmesini istiyoruz". 

Türk tarafının istekleri arasında en önemlisi "Derogasyonlar" dır. Derogasyonların muhakkak kalıcı olmasını, hiç olmazsa bir kısmının Türkiye AB'ye üye oluncaya kadar devamını, ama esas konularda, anlaşmanın temelini teşkil edecek konularda AB'nin temel yasasına, kuruluş yasasına eklenmesini ve değişmez hale getirilmesini istiyoruz. Kıbrıs'ta iki halk bulunmaktadır. “Kurucu devletlerden 2 veya 5 kişi" gibi ifadeler kullanılırken, bunların Türk veya Rum olacağının da açıkça belirlenmesini istiyoruz. Annan Planı'nda belirlenen bazı yüzdeliklerin de düşürülmesini istiyoruz. Çünkü olduğu gibi kalırsa bizim kurucu devletimizin, Türkler’in kurucu devleti olduğu anlamı ortadan kalkar ve tehlikeler belirir, Annan Planı'nda karşılıklı mal mülk konusunda değişiklikler yapılmalıdır. Bu değişiklikleri istememiz "planın dışına çıkmak değildir.”

1960 Anlaşması’nda olduğu gibi Türk-Rum seçim bölgesinin, Türkler ve Rumlar nerede yaşarlarsa yaşasınlar kendi kurucu devletlerinde kullanılabileceğini yine Kıbrıs'ta iki halkın varlığını korumak için istiyor ve bunun da açıklığa kavuşmasını arzuluyoruz.

Yeni oluşumu Rum halkıyla Türk halkının kurucu veya oluşturucu hak ve yetkilerini kullanarak oluşturacaklarının sarahate kavuşmasını yani tepeden inme bir kuruluş değil, var olan iki halkın, iki eski ortağın vereceği yetkilerle kurulacağının sarahate kavuşmasını istiyoruz. Annan Planı'nda bu, büyük bir müphemiyet içinde bırakılmıştır ve diyorlardı ki; “canım bu bakir doğumdur, sen istersen öyle dersin, o isterse ‘hayır Kıbrıs Cumhuriyeti devam ediyor' der. Ondan sonra bunun kavgasını anlaştıktan sonra içerde yaparsınız.' Halbuki biz kavgasız bir kuruluşa gitmek istiyoruz. Onun için sarahat istiyoruz, gerçeklere uygun bir şey istiyoruz. Bunun da Annan Planı iki halk arasında yeni bir ortaklık kurma öngördüğüne göre herhalde bunda da gocunacak bir şey yok. Öyle mi kurulur, böyle mi kurulur, mesele budur..."

Derogasyonların muhakkak kalıcı olmasını, hiç olmazsa bir kısmının Türkiye AB'ye üye oluncaya kadar devamını, ama esas konularda, anlaşmanın temelini teşkil edecek konularda AB'nin temel yasasına, kuruluş yasasına eklenmesini ve değişmez hale getirilmesini istiyoruz.

“Eğer İnsan Hakları Mahkemesi kabul etmezse her şey değişir" gibi bir durumla karşılaştık. Bunu kabul etmemizin anlamı "verilmiş görünen hakların Avrupa'daki mahkemeler kanalıyla veya Avrupa'da alınacak yeni kararlarla ortadan kaldırılabilir"dir. Bu da elimizde sadece kağıt kartlar kalacağı ve 1960'tan çok daha zor duruma düşmemizi getirecektir.

Derogasyonlar hayati bir konudur. Türkiye de konu üzerinde ısrarla ve önemle durmakta ve temaslar yapmaktadır. Bu konuda kati garanti elde etmeden hiçbir yere varılamayacağını herkes söylemektedir. Bu konuda sabırlı olmamız ve Rumların da -eğer bizimle kalıcı geçerli bir anlaşma istiyorlarsa- buna fazla itiraz etmemesi gerekir. Biz gerçekleri söylüyoruz. Gerçeklerin dışına çıkmıyoruz... Çünkü zaman dar. Halk ne olduğunu bilmez durumda. Mesela halk biliyor mu ki bu Annan Planı geçtikten sonra AB'ye girdiğimizde 26 bankamızdan 24'ü kapanacak, binlerce insan işsiz kalacaktır? Bunların zamana yayılmasını, geçici bir süre için bize zaman tanınmasını istemek hakkımız değil mi? Böyle bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu söylemek halkımızın hakkı değil mi? Bilmesi gerekmez mi?

Yüzlerce, binlerce insan, Annan Planı gereğince -eğer değiştiremezsek, geçiş zamanı için doyurucu bir zaman elde edemezsek- ekonomik açıdan özel haklar ve korunma tedbirleri almazsak, bizi tamamen ekonomik açıdan mahvedecek bir duruma geleceğiz. Bunları önlemek için müzakerede istediklerimiz, almaya çalıştıklarımız var. Aksi taktirde falan tarihte 'şu oldu, AB üyesi oldunuz' deyince on binlerce insan, iş adamları kepenkleri kapatacak, bir çok insan işsiz kalacak. Bunları önlemek için bir geçiş dönemi lazımdır. Bunlar derogasyon, bunlar anlaşma demektir. Ümit ederim ki Rumlar bu durumu görecek. İki taraf arasındaki dengesizliği görüyorlar zaten.

Bunlar ambargolarla meydana gelmiş bir durumdur büyük ölçüde. Bu ambargoların süratle kaldırılması lazımdır. Eğer iyi niyet varsa ve anlaşma isteniyorsa silahlanmanın durması lazımdır. Ve “Kıbrıs Türkleri vatandaşımızdır, bizim gireceğimiz seçimlere girebilir” diyerek anlaşma olmadan böyle davetiyeler çıkarmanın doğru olmadığını anlamaları lazımdır.


NOT THE TIME FOR FESTIVITY


The results of the New York talks are referred to as a “victory” by some press members. Yet, the situation should be well evaluated. A huge problem has been brought to the table to be resolved in a very short time under very difficult conditions. We received absolute guarantee from Ankara in support of us for our prerequisites. Everyone knows these prerequisites. In other words, the Cyprus issue is to be resolved on the basis of the co-existence of the two communities and by Turkey’s guarantorship. We would like to resolve this issue, reach an agreement and live in Cyprus as two equal partners under the guarantorship of the two mainlands. The main source of objection on our side was the involvement of the UN Secretary General in the case of disagreement between the two parties. Yet, we made an intermediate suggestion for the involvement of Turkey and Greece and that was agreed. We have entered a process; yet this should not be understood as if everything had been settled or we had given up. We had a good team work in New York. The Cyprus issue is still valid and I wish, knowing all the difficulties, our people will be in support of us. At this point we have arrived, it is not important whether I am personally satisfied or not. Turkey regards the Annan Plan as negotiable because of the EU membership process and this opened up negotiations. Turkey is pleased for that. At the negotiation table, the world will see which party is in good will and which is not. The Greek Cypriots should see the reality and understand that they cannot take Cyprus and run away. We are adhered to concluding the negotiations in good faith and having the referenda. The result of the referenda should be acknowledged by everyone. It is the referendum process which will bring us to a point of no return.

Discussions have been started on February 19 to find solution to the Cyprus Problem based on the Annan Plan, prior to May 1. The following are the requests indicated by Rauf DENKTAŞ for clarification or changes to be made on the Annan plan. 24 Turkish and 24 Greek members from each founding state should be elected for the Senate. The most important request on the Turkish part is "Derogations". Derogations should be permanent, at least a part of them should continue until the full membership of Turkey to the EU. On matters that will serve as basis for the agreement, derogations should be added to the law of foundation and to the principal laws of the EU and should be non-ammendable. There are two communities in Cyprus. In reference to statements such as "2 or 5 people from the founding states", a clear definition is needed as Turkish or Greek. Changes should be made to lower certain percentages in the plan. Changes should be made in the exchange of property. Wherever their residence may be, Turkish and Greek individuals should be able to vote in their founding states. It should be clarified that the new entity will be formed by the two former partners, the existing Turkish and the Greek communities, exercising the authority granted to them and not by any other top-to-bottom move. If we cannot have changes made in the Annan plan, obtain a sufficient period for transition, take necessary economical measures, even though we may become members to the EU our people will be left unemployed with the closing of many businesses. We need derogation. Greeks should realize that there is need to correct the imbalance between the two communities caused by the ongoing embargos. If there is good will and if an agreement is sought, then there must be an end to the armament process.



# # # # # # # #