HAYATİ KAYA
TÜGİAD Yönetim Kurulu Başkanı
Chairman of the Board of TUGIAD


TÜRKİYE'NİN REKABET GÜCÜ


Küreselleşen dünyada giderek yoğunlaşan rekabetin sonucu olarak hem ülkemiz içerisinde hem ülkeler arasında “rekabet gücü”nün artırılması önem kazanmıştır. Bugün, tüm ülkelerin öncelikli amaçlarından birisi daha yüksek bir rekabet gücüne sahip olmaktır.

Rekabet gücü, sadece dışarıya mal satma ve dış ticaret dengesini sağlama yeteneği değildir. Bunun yanı sıra bir ülkenin gelir ve istihdam düzeyini artırabilme, ayrıca yaşam kalitesinde kabul edilebilir ve sürekli artışlar sağlayabilme, bunun akabinde de uluslararası pazarlardaki payını artırabilme yeteneğidir.

Türkiye’nin rekabet gücünü etkileyen sorunlara çözüm getirilmeden gerekli ve yeterli düzeyde direkt yatırım beklemek pek gerçekçi olmayacaktır. Ülkeler rekabet edebilirliklerini, daha doğrusu tüm dünya ülkelerinin kıyasıya katıldığı ekonomik üstünlük yarışında biraz daha öne geçebilmek için öncelikle kendi iş potansiyellerini iyi kullanabilmenin yollarını bulmaya çalışıyorlar.

Önümüzdeki yıllar küresel rekabetin giderek şiddetleneceği bir dönem olacaktır. Uzakdoğu ülkelerinin dünya pazarlarına daha aktif olarak girmesi ile her alandaki rekabet artacaktır. Bu nedenle Türk iş dünyası rekabet gücünü devam ettirebilmek için daha uzun vadeli bakmak ve tedbirlerini şimdiden almak zorundadır.

Nüfusunun %40’dan fazlası tarımda yaşayan, milli gelire katkısı ise %13’ü aşamayan bir toplumsal doku ve sorunlarının yanı sıra, sanayiinin geleceği ile ilgili öncelikleri saptayamayan, hizmet sektörünün gelişme eğilimleri konusunda çok fazla fikir üretemeyen, eğitimini planlayamayan, sadece borç yükünü çevirebilme sorunu ile karşı karşıya olan bir ülke yapısı ne yazık ki son 10 yılımıza damgasını vurdu.

Dolayısı ile biz mevcut katma değerden daha yüksek katma değere nasıl gidebiliriz sorusunu kendimize sorup strateji geliştirmek yerine çoğunlukla mevcudu nasıl idare edebiliriz sorusuna yönelik yanıtlar üretmeye mahkum kaldık. Hem bizler hem de çalışabilme şansını bulan iş gücümüz her gün biraz daha güven bunalımı ile karşı karşıya geldi ve kırılganlıkları artan bir toplumsal doku ile karşı karşıya geldik.

Şüphesiz bizim artık bugünü nasıl kurtarırız mantığından, vizyon 2023 hedefleri doğrultusunda politikalar üretebilen bir yapıya geçmemiz gerekiyor. Bu geçişin temelinde de teknoloji yaratmak, bunun için de AR-GE’ye yatırım yapmak gerekmektedir.

Yüksek katma değer üretmek hedefinden bahsettiğimizde, olmazsa olmaz bir faktörle de karşı karşıya geliyoruz. Bugün yüksek katma değerin temelinde teknoloji, buluş, marka, vb. faktörler yatıyorsa, bunun korunması için patent esas. Ülkelerin gelişmişliklerinin en önemli göstergelerinden bir tanesi, o ülkede üretilen patent sayısıdır.

Ne yazık ki dünya gerçeği karşısında da çok fazla belirleyici rol oynayabildiğimizi iddia etme noktasında değiliz. Bunu söyleyebilmek için yıllık patent üretimimizi 100’lerden ilk etapta 1000’lere doğru yükseltmemiz gerekiyor. Doğal olarak sadece biz işadamlarının değil, aynı zamanda ülkemizi yönetenlerin de bu hedefe inanmaları, Türkiye bütçesinden her ne olursa olsun en az yüzde 3’lük bir payı AR-GE’ye tahsis etmeleri gerekiyor.

Kaynak israfının önlenmesi ve yolsuzlukların üzerine gidilmesi Türkiye’nin rekabet gücünün artmasına olumlu katkılarda bulunacaktır.

Şüphesiz yüksek katma değerden bahsettiğimizde insan gücünden de bahsetmemiz gerekiyor. Türkiye’nin eğitim politikalarının sonucunda ortaya çıkardığımız gençlerimizin profili acaba bu hedefimizle uyumlu mu?

Öte yandan eğitim sistemimizin içine girdiği çarpık ve plansız yapının sonucu olarak ortaya çıkan gençlerimizin durumu var. Bunca işsiz ve ilgisiz alanlarda istihdam edilen mutsuz gençlerimizin yanı sıra hiçbir eğitim olanağından yararlanmamış, istihdam edilebilir olmaktan uzak insanlarımızı da cabası olarak düşünmek zorundayız.

Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecinde en önemli üretim faktörü bilgi olduğundan, iş gücü niteliğinin arttırılması ve gelişmiş bir iletişim altyapısına sahip olmanın önemi artmaktadır. Bu nedenle 21. yüzyılda gelişmekte olan ülkelerin gelişmesine en büyük katkıyı, insan kaynaklarına yatırım ve alt yapının iyileştirilmesi yapacaktır.


TURKEY’S COMPETITIVE POWER


Competitive power has become increasingly important due to the severe national and international competition. Competitive power does not only mean the ability to sell goods abroad and to establish a trade balance. It also includes the ability to increase the income and employment levels, the quality of life in an acceptable and sustainable manner and the share in international markets. In order to become competitive, countries must find ways of making the best use of their business potential, since the world will become even more competitive when Far Eastern countries enter the global markets more actively.

40% of Turkey’s population works in agriculture; their contribution to the national income is only 13%. The last decade in Turkey has been marked by the inability to determine the priorities for the future of industry, to create ideas about the development trends in the service sector, and to plan educational issues. Therefore, Turkey has had to focus on saving the day, rather an on creating incremental added value.

The solution to this problem lies in creating new technologies and investing in R&D. Technologies, inventions and brands are the foundation of high added value; it is vital to have patents to protect them. Turkey’s annual patent generation should increase from hundreds to thousands. Turkey should also allocate at least 3% of its budget to R&D. Preventing corruption and the wasting of resources will also make positive contributions towards increasing Turkey’s competitive power. Information is the most important production factor in moving from an industrial society towards an information society. It is, therefore, vital to improve the qualities of our work force and to establish a well-developed communication infrastructure.



# # # # # # # #