CELAL BEYSEL
TÜGİAD Üyesi ve BUSİAD Başkanı
Member of TUGİAD and Chairman of the Board of BUSİAD



BAĞNAZLIK BİZE MAHSUS BİR FELSEFE MİDİR?


İngiliz Başbakanı, “sol” eğilimli İşçi Partisi lideri Tony BLAIR’i tanır mısınız? 6 yıl önce seçimi kazandığında birçok politika analisti İngiltere’nin çizgisini değiştiren THATCHER’in felsefesinin sonunun geldiğini düşünmüştü. Tony BLAIR’i tanıyan bazı analistlerse onun THATCHER çizgisini takip edeceğini ileri sürmüş, hatta Konservatif Parti’nin kısa ismini kendisine yakıştırıp “Tory BLAIR kazandı” demişlerdi.

Tony BLAIR’in 6 yıldır yaptıkları, kendisine yakıştırılan “Tory” ismine layık olduğunu gösterdi. Çıkardığı ilk kanunlardan biri, İngiltere’de bedava olan üniversitelerin harçlarını senede 1000 İngiliz Sterlini yapmak olmuştu.

“Sol” eğilimli bir partinin “sosyal demokrasiye aykırı (!)” böyle bir karar almasının tek bir açıklaması olabilirdi: gerçekleri gören, ideoloji bataklığından kendini kurtarmış bir lider takımı tarafından yönetilmesi.

İşçi sendikaları Tony BLAIR ‘den THATCHER tarafından konan ve grevlerin ülkeyi felç etmesini engelleyen , aynı zamanda sendikaların etkisini azaltan kanunları kaldırmasını bekliyorlardı. Tony BLAIR, “ben yeni işçi partisi felsefesini getiriyorum” diyerek sendikaların isteklerini yerine getirmedi. “İşçi Partisi” lideri, sendikalar tarafından “baş düşman” ilan edildi.

“Sosyal demokrat” yaklaşımını tavizsiz olarak sürdürdüğü tek konunun sağlık ve sosyal yardım sistemi olduğunu söylemek çok da yanlış sayılmaz.

Son günlerde Tony BLAIR, bizim sol eğilimli, Atatürkçü’lüğü beğenileri doğrultusunda istedikleri gibi yorumlayıp kendi tekellerinde bir ideoloji zanneden bazı “aydın”larımızın tüylerini diken diken edecek bir kanuna daha imza attı.

Üniversite harçlarını yüzde 300 arttırarak senede 3.000 Sterline yükseltti. Bu kanunu, kendi partisinden 72 milletvekilinin red oyuna rağmen, bazı Konservatif Parti milletvekillerinin desteği ile çıkarttı. Yani bu kanunu çıkartmak için koltuğunu rizke attı. Yaklaşımı yine gerçekçiydi: “3.000 Sterlini verebilecek olanların parasını da kullanarak veremeyecek olanlara burs verilir.”

Aynı günlerde bizim YÖK’ümüz, Türkiye’nin giderek kalitesizleşmekte olan yüksek öğreniminde bir ümit ışığı olan Vakıf Üniversiteleri’mizin kolunu kanadını kırmak için “harçların tespitini YÖK’ün inisiyatifine bırakacak” bir kanunu çıkartmaya çalışıyordu.

Hatta ellerinde olsa, Vakıf Üniversitelerinin harçlarını devlet üniversitesi seviyesine çekeceklerinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Çünkü yaklaşımları ideolojiktir; ”Sosyal demokrat yaklaşım, eğitimin bedava olmasını emreder”. Bu ideolojik yaklaşımı çikolata kağıdıona sarmak da kolaydır: “Atatürk de öyle istemişti. “

Bu arada ilk öğretim paralıymış, özel ilk okullarının ücretlerini kimse denetlemezmiş, devlet ilkokullarına giden çocukların ailelerinden “bağış” adı altında bir avuç para alınırmış, devlet meslek liselerine girenlerden alınan “bağış”lar asgari ücreti aşarmış... Bunları görmez, bizim aydınlar.

Gözlükleri sadece kendi ilgi alanlarına ayarlıdır. Oysa ülke kalkınmasında en önemli eğitim, üniversite değil, ilk öğretimdir.

Hatta, 5-7 yaş arasında alınan eğitimdir. Bence aydınlarımız tüm üniversitelerin harçlarını yükseltmek, ama ilköğretimden alınan tüm bağışların yasaklanması için uğraşmalıdırlar, fakir ülkemizin fakir insanına faydalı olmak istiyorlarsa. Üniversitelerin harçlarını ödeyemeyecek durumda olanlaraysa geniş bir burs programı uygulanır.

Aydın olmak çok yönlü düşünmeyi, her yönden gelen bilgileri toplayıp, işleyip doğruyu bulmayı gerektirir. Tek bir ideolojiye saplanıp, tüm gerçekleri bir kenara bırakanların aydın olarak nitelendirilmeleri, aydın kavramına ters düşer. Bence Tony BLAIR, aydındır. Turgut ÖZAL da aydındı.

Gelişmiş ülkelerde insanlar, ideolojileri bir kenara bırakıp kendi akıllarını kullanarak doğruyu buluyorlar. Galiba bağnazlık sadece bazı Türk “aydın”larına mahsus bir felsefe haline gelecek, yakın bir gelecekte.


IS BIGOTRY A TURKISH TRAIT?


Do you know the Prime Minister of the UK, Tony BLAIR, the leader of the “leftist” Labour Party? When he won the elections 6 years ago, a lot of political analysts thought that it was the end of Thatcherite philosophy. Some, who knew BLAIR, propounded that he would follow in the footsteps of THATCHER and metaphorically said “Tory BLAIR won”, alluding to the short version of the Conservative Party. What Tony BLAIR did for the last 6 years proved that he deserved the “Tory” title. One of the first laws he passed was to introduce a 100-Pound fee on the universities, which had thus far been free. There could be only one explanation behind a leftist party taking such a decision “against social democracy(!): the fact that it was ruled by a team of leaders who had pulled themselves from the mire of ideologies and are able to see the facts. Lately, Tony BLAIR undersigned a new law which will make the skin of some of our “intellectuals”’ creep; those who assume that Kemalism is an ideology at their monopoly, which they can interpret the way they like. He increased university fees by 300 per cent. His approach was again realistic: those students of meager means would be granted scholarships by using the money of those who could afford to pay 3000 Pounds”. Nowadays, the Board of Higher Education (YÖK) has been trying to pass a new law which will undermine the Private Universities by leaving the arrangement of fees at the initiative of YÖK. This approach is ideological: “Social democracy ordains education to be free” and it is easy to cover it up with a candy package: “Thus wanted Atatürk”. The state of the primary education is not a matter of concern for our intellectuals. They disregard the fact that parents have to pay exorbitant amounts of money under the name of “donation” to public schools. However, the key to the development of a country lies in primary education. I think all of our intellectuals should strive to increase the university fees but ban all kinds of donations at primary education level, if they want to help the poor. Being an intellectual requires open-mindedness, so those who cannot think realistically and independently of ideologies cannot be defined as intellectual. In developed countries, people can find the truth through their own reason. In the near future, bigotry will ap parently become a ethos specific to Turkish “intellectuals”.



# # # # # # # #