DOÇ. DR. SADİ UZUNOĞLU
EKONOMİST
ECONOMIST


BORÇ STOĞUNDAKİ GELİŞMELER


Koro aynı şarkıyı söylemeye devam ediyor: 2003 yılı Türkiye Ekonomisi açısından oldukça iyi bir yıldı ve 2004 yılı daha da iyi olacaktı. Yüzde 6’ya yakın büyüme yakalanmış ve ihracat yüzde 35 civarında artış göstermişti. Enflasyon hedeflenen rakamların altında çıkmış, faiz oranları düşerken, borsa endeksindeki yükseliyordu. Zaman zaman ortaya çıkan belirsizliğin ise tek nedeni vardı; kar realizasyonu...

Ekonomiye bu kadar yüzeysel bakış tam da bize göre. Kolaycılık... İşine geldiği gibi istediğin rakamları kullanmak...

Derler ki üç tür yalan vardır: yalan, kuyruklu yalan ve istatistiki yalan...
Bizde hangisinin olduğuna bırakalım herkes kendi açısından değerlendirsin. Gelelim gözden kaçan rakamlara...

Mali disiplinin sağlandığı ve faiz dışı fazlada 17.8 katrilyon olan hedefin 17.5 katrilyon ile yaklaşık olarak yakalandığı Maliye Bakanı tarafından “gururla” dile getiriliyor. Bunun sonucunda yalnızca faiz oranlarının mı düşmesi gerekiyor?

Peki ya borç stoğu?

2000 yılında istikrar programına başlarken temelde iki hedefimiz vardı: Enflasyonu düşürmek ve milli gelirin yüzde 60’ına ulaşan Kamu Borç Stoğunu Avrupa Birliği kriteri olan yüzde 60’ın altına çekmek...

Üst üste yaşanan krizler bu iki rakamda da ciddi sapmalara yol açtı. Milli gelir ciddi boyutlarda küçülmüştü, borç ise büyüyordu. 2002 yılında kısmi bir toparlanma yaşamaya başladık. 2003 yılında siyasi istikrarın getirdiği bir “avans” havası ile birlikte “alınan pozisyonlar gereği zorunlu umut üretimi” döviz kurunu aşağı çekti. Bunun getirdiği rahatlama Türk Lirası cinsinden hesaplanan her büyüklüğü yabancı para (dolar) cinsinden şişirdi. Milli gelir dolar bazında ciddi anlamda büyüyordu ve faiz dışı fazla ve mali disiplin sonucu borç stoğu kontrol altına alınmış, sonuçta borcu çevirme konusunda sorun kalmamıştı..!

Kamunun iç ve dış borç stoğunun yarısı türk Lirası cinsinden yarısı ise döviz ve dövize endeksli olduğunu biliyoruz. Döviz kurundaki aşağı trend toplam borç stoğunun Türk Lirası cinsinden olan kısmı, dolar cinsinden ifade edildiğinde büyütüyor. Dolayısıyla döviz kurlarında 2003 yılında yaşanan trend ile yüzde 10 civarında dolar bazında borç stoğunun TL kısmında artış olduğu söylenebilir.

Ancak borç stoğuna ödenen reel faiz hesaplaması gündeme geldiğinde işler tersine dönüyor. Çünkü döviz kurlarındaki aşağı trende toplam borç stoğunun yarısını oluşturan döviz ve dövize endeksli kısmın reel faiz yükünü yezde 15 civarında negatife dönüştürüyor.

Yani borcun yarısını oluşturan dövizli kısmın reel faiz yükü negatif. Bunun borç stoğu üzerinde negatif “kartopu” etkisini unutmamak gerekiyor...

Borç stoğunu etkileyen diğer olumsuz gelişme ise yaklaşık 10 katrilyon liraya ulaşan İmar Bankası’ndan gelen yük oluşturuyor. Bu da milli gelirin yüzde 2’sine tekabül ediyor. Piyasalar nedense bu yükü dikkate bile almadılar, neyse konumuz şimdilik bu değil...

Sonuçta borç stoğundaki gelişmelere bakalım: 2002 yılı sonunda kamunun iç ve dış borç anapara stoğu 148 milyar dolar civarındaydı. Kamu borç stoğu 2003 yılı sonunda dolar cinsinden yüzde 36 kadar artış göstermiş.

Böylece Kamu borcunun milli gelire oranı hedeflendiği gibi yüzde 70’in altına çekilememiş tam tersi artarak yüzde 84’lere ulaşmış. Bunun 10 puanı kabaca kur ve İmar Bankası’ndan kaynaklanmış olsun. Sonuçta oran yine yüksek gerçekleşmiş. Bir de kurlardaki aşağı trendin reel faiz yükünü negatife çektiği de dikkate alınırsa kamu borç stoğunun milli gelire oranı 2002 yılının da üstünde demektir. Bu rakamlara Merkez Bankası’nın ve özel kesimin dış borçlarının dahil edilmediğini unutmayalım...

Bir taraftan IMF’yi kastederek “ister desteklesinler ister desteklemesinler (sanki bu programı mevcut ekonomi yönetimi oluturmuş da...) biz mali disiplin ve milli gelirin yüzde 6.5’ini oluşturan faiz dışı fazladan taviz vermeyeceğiz” diyen Maliye Bakanımız, diğer taraftan da artan borç stoğu...

2002 yılındaki bütçeden çok küçük farkları olan (yüzde 1veya 2 gibi) mevcut bütçe ile varılacak sonuç ortada. 2004 yılı bütçesi de bundan farklı değil. Döviz kurlarını yönlendirerek yaşanan bu olumlu hava daha ne kadar sürdürülebilir?

Piyasalar acaba neden bu gerçeği tartışmaz. Birkaç yazar dışında kimsenin haber olarak bile vermediği borç stoğu Türkiye Ekonomisi açısından önemli bir gösterge değil mi?

Peki ya patlayan ithalat, Çin gerçeği, ihracatta katma değeri düşük sektörlerde yaşanan gelişmeler ile parite etkisiyle şişen ihracat, büyüdüğü söylenen ekonomide bunu hiç hissetmeyen geniş yığınlar ve reel sektör...

Olumlu olanları görelim tamam da bu gerçeklerden bahsetmemek acaba ne türden yalana giriyor dersiniz?


DEVELOPMENTS IN THE DEBT STOCK


It’s the same old story: 2003 was a pretty good year for the Turkish economy and 2004 will be even better. The growth rates were around 6%, the export increased by around 35 and the inflation was less than expected; while the interest rates dropped and the stock exchange rose. Behind the sometimes-looming uncertainty was a single reason: profit realization. There are three kinds of lies, they say: lie, absolute lie and statistical lie... When we set out with the stability program in 2000, we had two targets: to lower the inflation and to pull the Public Debt Stock which amounted to 60% of the National Income. Subsequent crises have led to significant deviations from these. In 2002, there was a partial recovery. In 2003, “forced manufacturing of hope as a result of positions taken” in tandem with the “sham” climate brought by political stability pulled foreign exchange rates down. This relaxation bloated every figure calculated on TL in terms of dollar. National Income was growing significantly on a dollar basis; as a result of the primary surplus and fiscal discipline, debt stock was reined and there was no remaining problem pertinent to the debt roll-over...! At the end of 2002, public domestic and foreign debt capital stock was around 148 million dollars. This increased by 36% by 2003. And the ratio of public debt to National Income amounted to 84%. When we consider that the downward trend in the foreign exchange rates changes the real interest load to negative, it means that the ratio of public debt to National Income is even higher than 2002. The outcome of the budget for 2004, which is only very slightly different from 2002 is self-evident. For how long can this upbeat climate, which has been created by directing the course of for-ex rates, be sustained? What about the excessive import figures; the Chinese threat; the export that has been exaggerated as a result of the parity and the developments in the sectors with low added value; and large masses and the real sector who do not feel at all the putative growth in the economy?

Let us acknowledge the positive developments, but what kind of a lie is it to overlook the negative ones?




# # # # # # # #