DOÇ. DR. KEREM ALKİN
İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi
Member of Faculty at the İstanbul Ticaret University


GÜNDEMİMİZ KIBRIS, AB VE YABANCI SERMAYE


Kıbrıs ile ilgili süreci bir haftadır yakından takip ediyoruz. Bu yazıyı kaleme aldığımız Perşembe sabahı itibariyle, son 2 gecedir ise, Kıbrıs ile yatıp, Kıbrıs ile kalkıyoruz. Çünkü, Türk iş dünyası ve finansal piyasalar açısından, Kıbrıs pek çok mesaj taşıyor. Öncelikle, Kıbrıs konusunun çözüme kavuşturulması, Türkiye-AB ilişkilerine sağlayacağı ivme ve bu yılın Aralık ayındaki AB Zirvesi’nde Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesi noktasındaki beklentileri de güçlendirecek. Perşembe günü itibariyle, Çarşamba saat 23’de gerçekleştirilen ‘ilk temas’ın 2. aşamasında, tarafların diyalogu sürdürme ve New York, Cenevre veya Lefkoşa’da doğrudan görüşmelere başlama kararı alacağını varsayıyorduk. İlk temasın Perşembe günkü 3. toplantıya sarkması ve Türk tarafının Rumlar’ı köşeye sıkıştıran bir teklif ile masaya gelmesi, çözüm yönündeki beklentileri güçlendiren bir gelişme oldu ve bu durum finansal piyasalara da olumlu olarak yansıdı. Bu durumda, Kıbrıs konusunda çözüme yönelik umutların artmasını sağlayan bir süreç New York Zirvesi’nde şekillenir ise, yerli ve yabancı yatırımcılar bu gelişmeyi Türkiye-AB ilişkilerinin gelişmesine yönelik önemli bir aşama olarak değerlendirecek. Bu değerlendirme, beraberinde Türkiye’ye yabancı sermayenin hem portföy amaçlı, hem de doğrudan yatırım amaçlı bakışını olumlu yönde etkileyecek. Türkiye’nin 2004 yılında da, en az 2003 yılı kadar bir döviz girişine ihtiyacı var. Bu döviz veya yabancı sermaye girişi, ya dış borçlanma ile, ya portföy yatırımları ile, ya da doğrudan yatırım amaçlı sermaye girişi ile gerçekleşecek. Bu noktada, özelleştirme hedefinde 2004 yılında yakalanması arzu edilen başarı da, bir bakıma Kıbrıs ve AB konusunda Türkiye’ye yönelik olumlu beklentilerin devamıyla da doğrudan bağlantılı. Özellikle, Maliye Bakanı UNAKITAN’ın 2004 yılı özelleştirme programına yönelik açıklamaları, hedef boyutunda çıtanın oldukça yükseltilmesi olarak algılandığı dikkate alındığında, Kıbrıs’ta çözüm KİT’lerin özelleştirilmesi konusunda, daha iyi fiyat tekliflerinin alınmasını sağlayabilir. Bakan UNAKITAN, 2004 özelleştirme programı çerçevesinde, Türk Telekom’un yüzde 51 oranındaki hissesinin blok satışında özelleştirme sürecinin Mayıs ayı sonuna kadar başlatılacağını söyledi. UNAKITAN, 2003’te özelleştirmeden sağlanan gelirin 248 milyon dolar olduğunu kaydetti ve THY ve Erdemir’deki kamu hisselerinin halka arz yoluyla satışına çalışacaklarını ifade etti. Otoyollar ve köprülerin de özelleştirme kapsamına alınacağını kaydeden UNAKITAN, yabancı gruplardan bu girişimlerle ilgilendiğini belirtti. UNAKITAN, IMF ile görüşmeler çerçevesinde yeni hazırlanacak kaynak paketinde büyük zam ve vergiler olmayacağını hatırlattı. Nitekim, 2003 yılı bütçe gerçekleşmelerinin beklenenden iyi çıkması nedeniyle, ÖTV yoluyla yaratılacak kaynağın 1.5 katrilyon liraya kadar düştüğü ve tüm kaynak paketinin toplamının da 3 katrilyon liranın altına indiği ifade ediliyor.

Kamu bankaların özelleştirilmesi konusunda kararlılığın devam ettiğini söyleyen Bakan UNAKITAN, “Bankalarımızı kuvvetlendirerek satmak istiyoruz. Devleti ekonomik faaliyetlerden kurtarana kadar bu çalışmalar sürdürülecek” yönündeki açıklamasının yanısıra, yabancı yatırımcıların özelleştirmeye yönelik ilgisinin artmasını beklediklerini de ifade ederek; “Hem iyi fiyata satacağız, hem de alanlar yeni yatırımlar yapacak” yönündeki beklentiyi dile getirdi. TEKEL’in sigara fabrikalarının özelleştirilmesi ile ilgili strateji belirleme çalışmalarının Mart ayında tamamlanması ve özelleştirme takviminin açıklanması planlanıyor. 2004 yılı içerisinde THY ve Erdemir gibi hisseleri İMKB’de işlem gören kuruluşlar için, halka arz uygulamalarının da gündeme geleceğine değinen Bakan UNAKITAN, şans oyunlarının özelleştirilmesiyle ilgili ön görüşmelere de başlandığını hatırlattı. Anlaşılan, Kıbrıs konusunda çözümün hızlanması, özelleştirmeyi de destekleyebilir gözüküyor. Bununla birlikte, Kıbrıs ile ilgili meşakkatli süreç, piyasalar açısından bir dizi stresli konu başlığının da unutulacağı anlamına gelmiyor. Dünyanın tanınmış uluslararası finans kuruluşlarının raporları, yabancı yatırımcılar açısından Türkiye’nin hala politik risk açısından ‘yüksek ülke’ kategorisinde algılandığını; buna karşılık 2004 yılı için Kıbrıs’ta çözüm ve Türkiye’nin AB’den tam üyelik müzakere tarihi almasına bağlı olarak, beklentilerin olumlu olması nedeniyle, bu politik riskin Türkiye’nin eurobondlarının değerine yansımadığını vurguluyorlar. Dolayısı ile, Türk Hazinesi’nin ihraç ettiği kağıtların aslında hakkettiği değerin üstünden işlem gördüğü, bu durumun AB beklentilerine bağlı olarak şekillendiği ifade edilmekte. Bu noktada, gelişmeleri besleyen bir başka ayrıntı ise, IMF ile ilgili gelişmeler. Her ne kadar, ekonomi yönetimi IMF Heyeti’nin 7. Gözden Geçirme’nin 2. aşaması için, 16 Şubat’ta Türkiye’ye geleceklerini açıklamış olsa da, henüz resmileşmiş bir gelişme yok ve bu noktada IMF Heyeti gelmezden önce 3 katrilyon liraya gerilediği ifade edilen ek kaynak paketi için, vergi ve zamlar dışında harcamalardan tasarrufu öngören bir paketin yeterli olup olmayacağı henüz bilinmiyor. Bu noktada, IMF bazlı olarakta zihinlerde soru işaretleri gezinir iken, Tüpraş özelleştirmesi ile ilgili olarak Maliye Bakanı UNAKITAN’ın Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun ihaleyi onayladığını açıklaması ve ardından uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch’in Türkiye’nin “B” olan uzun vadeli yerel para ve döviz cinsinden kredi notunu “B+”ya yükseltmesi, Kıbrıs’ı ‘soluksuz’ yakından takip eden piyasalara toparlanma getirdi. Fitch, Türkiye’nin görünümünü durağan olarak bırakırken, B düzeyinde bulunan kısa vadeli notta değişikliğe gidilmedi. Fitch’den yapılan açıklamada, not artırımının Uluslararası Para Fonu destekli ekonomik programın kararlılıkla sürdürülmesi sonucu makroekonomik göstergelerdeki iyileşmeye bağlı olarak yapıldığı belirtildi. Enflasyon ve faizlerdeki ciddi düşüşün sürdürülebileceğine değinilen açıklamada, AK Parti Hükümeti’nin yürüttüğü reformlar sayesinde kısa vadede dış finansman sorunlarının ortadan kalktığı kaydedildi. Fitch, 2004 yılına ilişkin mali görünümün iyi olduğunu belirtirken; kamu finansmanı, yüzde 6.5’luk faiz dışı fazla hedefine ulaşılması ve özelleştirmenin yavaş seyretmesinin endişe yarattığı ifade edildi. IMF programının bu yıl sona edeceği hatırlatılan açıklamada, programın sona ermesinden sonra, IMF ile Türkiye arasında yeni bir anlaşmaya varılması gerektiği savunuldu. Fitch açıklamasında, programın başarısı için, AB’nin Türkiye’ye üyelik konusunda cesaretlendirici bir karar vermesinin de önemli etkisi olacağı ifade edildi. Fitch ayrıca, Türkiye’de faaliyet gösteren bankaların notlarını da yükseltti. Uluslararası alanda, rating şirketleri ve finans kuruluşlarının yaklaşımı, Türk tarafının Kıbrıs konusunu çözmeye kararlı olduğu yönünde. Bu noktada, 1 Mayıs’a kadar yetişmese de, doğrudan görüşmelerin başlaması veya masadan kalkanın bu defa net bir şekilde Rum tarafının olduğunun görülmesi, Türkiye’ye yabancı sermaye ilgisini arttıracaktır. 2004 yılında, yatırımların artmasını istediğimiz bir ortamda, Kıbrıs’ı bu noktada değerlendirebiliriz gibi gözüküyor.

Sanayi Üretimi verileri umut verici

8 Şubat’ta açıklanan 2003 yılının son sanayi üretim verileri, en azından sanayi üretiminin geçen yılın son çeyreğini rekor ile kapattığını gösteriyor. Aralık ayı sanayi üretim endeksi değeri açısından, her ne kadar ekim ayındaki endeks değer rekoru egale edilememiş olsa da, kırılan rekorun bir önceki yılın aynı ayına göre yüzdesel değişim rekoru olduğu unutulmamalı. Ocak ayındaki hayli yüksek değişim oranı olan yüzde 14.6’nın üstünde, yüzde 21.1’lik bir artıştan söz ediyoruz. Oysa, finans kuruluşlarının en iyi tahminleri yüzde 18.2 seciyesindeydi ve tahminlerin ortalaması yüzde 12.8 ile hayli düşüktü. Yani, aralık ayında özel sektör imalat sanayi kapasite kullanım oranı, ekim ayındakine göre o derece yüksek olmasa da, yine yüzde 79,6 ile yüksek bir değere toparlanmıştı. Bu nedenle, bazı finans kuruluşlarının aralık ayı tahminlerini yüzde 5.4 seviyesinde tutmalarını açıklamakta zorlanıyoruz.

Aralık ayında, sanayi üretiminin 124.4 puanı yakalamış olması, Ekim ayındaki 124.7’ye yaklaştığını gösteriyor. Bununla birlikte, toplam sanayi üretiminin 2003 yılının tümünde, 2002’ye göre, yüzde 9.1’lik bir büyümeyi başarmış olduğu, 2002 yılında ise aynı oranın yüzde 9.2 olduğu unutulmamalı. Yani, 2001 gibi kötü bir yılın ardından, sanayi 2 yıl arka arkaya, ihracattaki rekor artışlar ile, aynı oranda üretim artışı yakaladı. Bu da Türk ekonomisinin dinamizm gücü olsa gerek.

Enflasyonda ‘yeni’ bir şey yok

Salı günü, yani bayramın 3. günü açıklanan enflasyon verileri beklendiği gibi çıktı. 21 Ocak’ta açıklanan aralık ayı imalat sanayi eğilim anketinde firmaların ocak ayı için fiyat artış eğilimlerine baktığımızda, 2003 yılının ortasından bu yana süren trendin devam ettiğini gözlemlemiştik. Nitekim, ocak ayında özel sektör imalat sanayi TEFE artış oranı, yani çekirdek enflasyon beklentilerin altında yüzde 0.6 olarak gerçekleşti. Finans kuruluşlarının ekonomistlerinin beklentilerinin ortalaması yüzde 0.7 seviyesinde bir çekirdek enflasyonun beklendiğini gösteriyordu. Nitekim, gerçekleşme 0.1 puan aşağıda kaldı. Bu durum, Tüketici Fiyatları Endeksi’ndeki (TÜFE) Ocak ayında gerçekleşen yüzde 0.7’lik artış da dikkate alındığında, halen iç talepteki zayıflığın devam ettiğini ve bu nedenle imalat sanayi kuruluşlarının ürünlerinin fiyatını arttırmaya niyetli olmadıklarını göstermesinin yanı sıra, bu zayıf talebin bir talep enflasyonu etkisi yaratmaktan hayli uzak olduğunu gösteriyor.

CNBC-e televizyonunun finans kuruluşlarının ekonomistlerinden topladığı tahminler, TÜFE’de en iyi tahmini yapan kurumun yüzde 0.9 ile Alternatifbank olduğunu, diğer 30 kuruluşun tahminlerinin yüzde 1 ile yüzde 2.7 arasında değiştiğini gösteriyor. Anlaşılan o ki, geçen sonbahardan itibaren bankaların tüketici kredisi işlem hacmindeki artış ve bayram, yılbaşı ve yine bayram hareketliliği nedeniyle görülen tüketim hareketlenmesi, talep enflasyonu beklentilerini arttırmış gözüküyor. Ama, 2004 yılında da enflasyonla mücadelenin başarıyla devamı açısından, tüketimdeki, iç talepteki toparlanmanın zayıf seyretmesi gerekiyor. Ocak ayı verileri, bu beklentiyi doğrulayan bir sonuç ortaya koydu.

Tarım sektöründeki fiyat artışı şaşırtıcı değil

Ocak ayında tarım sektörünün TEFE içerisinde yüzde 9.3’lük artış gerçekleştirmiş olması, genel TEFE artış oranını da yüzde 2.6 seviyesine çıkardı. Görünen o ki, finans kuruluşları içerisinde Eczacıbaşı Menkul Değerler’in yüzde 2.5 ile en iyi tahmini gerçekleştirdiği görülüyor. Enflasyon verileri açıklanmazdan önce, tarım fiyatlarının enflasyonu tetikleyebileceği zaten hissediliyordu. İstanbul Ticaret Odası’nın bayramın 2. günü açıklamış olduğu çalışma, sadece bir ayda balığın fiyatının yüzde 67 oranında arttığını, balığı yüzde 51.2 artışla domatesin, yüzde 40.3 ile salatalığın ve yüzde 30.2 ile biberin, yüzde 20.2 ile karnıbaharın takip ettiğini gösteriyordu. Pırasa, yüzde 1.9 fiyat artışı ile en az zam görmüş sebze olarak öne çıkıyordu. Kamu-Sen’in açıklaması ise, en düşük maaşa sahip memur ailesinde aylık zorunlu gıda harcamalarının maaş içerisindeki payının yüzde 87’yi aştığını, yani gerçekten ortada üzücü bir tablo olduğunu gösteriyordu. Bu noktada, Antalya başta olmak üzere, tarım merkezi konumundaki bölgelerde hava koşullarının kötü gitmesinin enflasyon üzerinde ne kadar etki yarattığı görülmüş oldu. Bu durum, Toptan Eşya Fiyatları Endeksi (TEFE) içerisinde yer alan tarım sektörü fiyat artışı ile kendisini gösterdi. Ocak ayında yüzde 9.3 artan tarım fiyatları –ki bu oran neredeyse 2003 yılındaki tarım fiyatları artışının yüzde 40’ı civarında- genel TEFE artış oranını aylık bazda yüzde 2.6’ya getirdi. Oysa, beklentilerin ortalaması yüzde 1.6 seviyesindeydi. Aralık ayında ise tarım sektöründe fiyat artışı yüzde 0.3 seviyesinde kalarak, herkesi şaşırtmıştı. Anlaşılan, Aralık ayında tarım fiyatlarındaki artışlar da Ocak ayına sarkmış gözüküyor. Nitekim, 1998 yılından bu yana gerçekleşen ocak ayı tarım sektörü fiyat artışları dikkate alındığında, 1998 ve 2002 yıllarında tarım sektörü fiyat artışlarının, geçtiğimiz ay ki artışın dahi üstünde gerçekleştiğini gösteriyor. Yani, mevsimsel ve hava koşullarından kaynaklanan bir etki söz konusu. Bu nedenle, çekirdek enflasyon ve TÜFE’deki yüzdesel değişimin ekonomi dünyası tarafından daha fazla dikkate alınacağını söylemek yanlış olmayacaktır.

IMF’in talepleri ve enflasyonla mücadele

Bu noktada, ocak ayında tarım sektörü fiyatları yüzde 9.3 yükselmesine rağmen, genel TEFE artış oranının yüzde 2.6’da kalmasında, yüzde 0.6 seviyesinde kalan çekirdek enflasyonun yanı sıra, yüzde 0.1 seviyesinde gerçekleşen kamu sektörü enflasyonun etkisi de göz ardı edilmemeli. Hükümet ve bilhassa ekonomi yönetimi, enerji fiyatlarını aşağı çekerek veya aynı seviyede tutarak, KİT ürünlerinin fiyat artışlarını kontrol altında tutarak, enflasyonla mücadele açısından önemli bir hareket alanı yarattı. Bunun etkisi, ocak ayı enflasyon verilerinde de görüldü. Peki, bu noktada IMF’in 7. Gözden Geçirme çalışmaları için bayramdan sonra geleceği Ankara’da, 2. tur görüşmelerde KİT ürün, doğalgaz, elektrik, akaryakıt ürün zammı ve/veya vergi artışı konusunda belirli bir pakette anlaşılır ise, bu tür bir paketin mart ayında enflasyon üzerindeki olası olumsuz etkisi de göz ardı edilmemeli. Yani, hükümet yerel seçimlere düşmekte olan bir enflasyonla gireceğine, yükselen bir enflasyonla girmek istemeyecektir. Bu nedenle, IMF ile 7. Gözden Geçirme çalışmaları, yerel seçimlere kadar sarkabilir. Bu gelişmeleri, önümüzdeki hafta ve aylarda yeniden değerlendireceğiz.

*Bu yazı Şubat başındaki New York görüşmelerinden önce yazılmıştır.

TABLOLAR

Aralık Sanayi Üretim Tahmin Anketi (Bir Önceki Yıla Göre Artış; %) (CNBC-e) Ortalama 12,8 Maksimum 18,2 Minimum 5,4 GERÇEKLEŞMELER ARTIŞ AZALIŞ AYNI BEKLENTİLER ARTIŞ AZALIŞ AYNI SATIŞ FİYATLARI (%) (%) (%) SATIŞ FİYATLARI (%) (%) (%) 2003 ARALIK 16,6 31,4 52,0 2004 OCAK 18,5 18,6 62,9 2003 KASIM 24,1 31,1 44,8 2003 ARALIK 19,0 17,2 63,2 2003 EKİM 28,1 23,0 48,9 2003 KASIM 10,8 14,6 74,6 2003 EYLÜL 14,5 32,7 52,8 2003 EKİM 10,1 14,5 75,4 2003 AĞUSTOS 9,0 35,0 56,0 2003 EYLÜL 9,2 20,0 70,8 2003 TEMMUZ 42,5 7,8 49,7 2003 AĞUSTOS 10,7 3,7 85,6 TARIMIN OCAK PERFORMANSI Yıl % Değişim 1998 12,9 1999 4,6 2000 7,9 2001 4,4 2002 10,8 2003 7,7 2004 9,3 Enflasyon Ocak Ocak Ocak Şubat Şubat Tahminleri (%) TEFE TÜFE OİS TEFE TÜFE ORTALAMA 1,6 1,7 0,7 1,5 1,4 MAKSİMUM A2,5 2,7 1,6 2,1 2,0 MİNİMUM 0,2 0,9 0,2 1,0 0,6


OUR AGENDA ITEMS: CYPRUS, EU AND FOREIGN CAPITAL


We have been closely tracking the developments in Cyprus. For the Turkish business community and the financial markets, Cyprus is of utmost importance. The settlement of the issue will give a momentum to the Turkey-EU relations, also reinforcing the expectations about starting membership negotiations with the EU.

If a settlement process takes shape in New York nowadays, domestic and foreign investors will welcome this development as a significant stage in Turkey-EU relations. This will have a favorable impact on both portfolio-oriented and direct investment-oriented foreign capital flow. The success in reaching privatization targets for 2004 is also dependent on the persistence of positive expectations about Turkey. This does not mean that we will ignore the problematic aspects of the arduous Cyprus process for the markets. According to world-famous international finance institutions, Turkey is still perceived as a country bearing “high political risk”. As a result of the positive expectations, this political risk does not reflect on the value of the Eurobond; that is, the papers issued by the Treasury are in fact overvalued. Another important factor in this process is the IMF. The date of the IMF 7th Review has not yet been officially confirmed. It is not known whether a savings package will be sufficient to cover the 3-quadrillion additional financing package and satisfy the IMF.

On the other hand, industrial production data are promising. In the aftermath of 2001, which was an unfortunate year, the industry was able to reach a record-level of export and a proportional upswing in production. There is nothing unexpected about the inflation. In January, there was an increase of 0.6% in Wholesale Price Indices and an increase of 0,7% in Consumer Price Indices. The government and especially the economic administration curbed or pegged the energy prices, controlled the price soars in State-owned Economic Enterprises and created an important maneuver capability for fighting inflation. However, if there are hikes in these prices in line with the IMF-backed program, its potential adverse impact on inflation cannot be disregarded. Therefore, the government might be unwilling to start the 7th IMF Review until the local elections. It is better to wait and see what will happen in the weeks and months to come.

* This article was written before the meetings in New York at the beginning of February



# # # # # # # #