MEHMET UĞUR CİVELEK
EKONOMİST
ECONOMIST



WE HAVE TO DO SOMETHING!


Çin ekonomisinin baş döndürücü bir hızla büyümesi mevcut sorunlara ek olarak küresel dengesizlikleri arttırıyor. Gelişmelerden olumsuz etkilenen diğer ekonomiler çözüm arayışlarını sürdürüyor. Çin malları ile rekabet edemeyen pek çok firmaya faaliyetini durdurmak ya da üretimini söz konusu ülkeye kaydırarak ayakta kalmaya çalışmak durumunda kalıyor. Dış ticaret ilişkilerindeki dengesizlik büyürken, gelişmelerden olumsuz etkilenen ülkeler durgunluk tehdidini aşamıyor.

Zaten aşırı sorunlu olan Türkiye ekonomisi ise bu sorunu daha yoğun bir şekilde yaşamak zorunda kalıyor; zira uygulanan ekonomik programın yapısı hareket yeteneğini sınırlıyor. Dışsal olumsuzluk çözüm şansını iyice azaltıyor.

Çin yuanı yüzde 50’ye yakın oranda düşük değerli iken, Türk lirasının yüzde 40’ı aşan oranda aşırı değerli oluşu Türk firmaları aleyhine ciddi bir dengesizlik yaratıyor. Gerek iç, gerekse dış piyasada Çin malları ile rekabet imkanı kalmıyor.

Hiçbir şey yapılamaz ise işsizliğin, bütçe ve cari denge açıklarının artması kaçınılmaz hale geliyor. Bu durumda mevcut programında başarısızlıkla sonlanması ve yeni bir kriz yaşanması ihtimali artıyor; zira yeterli düzeyde doğrudan yatırım beklenirken tam aksi eğilimin yaşanması tüm hesapları alt üst ediyor.

Böyle bir açmazın içinden nasıl çıkılabilir diye düşündüğümüzde olası tedbirleri üç grupta toplayabileceğimizi görüyoruz: İlk grupta yerli üreticilerin rekabet gücünü arttırmak için yapılabilecekler yer alırken, ikinci grupta söz konusu ülkeden yapılacak ithalattan nasıl sınırlandırılabileceği üzerine yoğunlaşıyor.

Üçüncü grup ise benzer sorunu yaşayan ülkelerin işbirliği yaparak uluslararası platformda çözüm üretimini zorlamak üzere Dünya Ticaret Örgütü’nü harekete geçirmesi konusuna odaklanıyor.

Evet yerli üreticilerin rekabet gücü 2003 yılı genelinde önemli ölçüde azaldı ve bu eğilim 2004 yılında da devam edecek gibi görünüyor. Bu durum çok ağırlaşmış sorunlar ve mevcut programın yapısından kaynaklanıyor. Kamu borcunu daha makul maliyetlerle çevirmek, mali disiplini tesis etmek ve kamu üretimindeki azaltılamayan verimliliği diğer kesimlere fatura etmek gibi ihtiyaçlar reel kesimin rekabet gücünü kırıyor.

Enerji, emek yanı sıra kamu kökenli diğer girdileri rekabet ettikleri diğer ülke firmalarına göre daha pahalı bir maliyetle tedarik etmek zorunda kalmak ve aşırı değerlenen Türk lirasının olumsuz baskısına katlanmak reel kesimi taşınması imkansız bir yükün altına itiyor.

İçeride enflasyon ve faizler tempolu bir şekilde gerilemiş olsa bile yabancı para bazındaki girdi maliyetlerinin tempolu bir şekilde yükseliyor oluşu ciddi bir açmaz yaratıyor.

Bunlar olmasa borçlar çevrilemeyecek ve mali sektör işlevini yitirme noktasına gelecek... Kısacası yerli firmaların rekabet gücünü arttıracak herhangi bir önlem alamadığımız gibi, tam aksine yüklerini arttırmak zorunda kalıyoruz.

İkinci gruptaki, Çin’den yapılacak ithalatı sınırlayıcı önlemler sorunun ağırlaşma hızını yavaşlatsa da durumu düzeltemiyor. Dünya Ticaret Örgütü kurallarına uygun bir şekilde, tarife dışı engeller yolu ile ithal mal maliyeti az da olsa yükseltilip piyasaya intikali geciktirilebilir.

Bu durum iç piyasadaki sıkıntıyı hafifletse de uluslararası platformdaki kaybı telafi edemez. Üstelik büyük bir fayda sağlanması da pek olası değil. Zira içeride ucuz mal girişinin engellenmesi, enflasyonist bir yan tesir üretebilir.

Birinci ve ikinci grup önlemler yerli üreticilerin sıkıntısını gidermediği için çözüm arayışı yanıt bulamamış oluyor. Üretimi durdurmak, kayıt dışı imkanlarından yararlanarak maliyetleri aşağı çekmek veya koşulların daha uygun olduğu bir ülkeye doğru üretimi kaydırmak dışında bir alternatif kalmıyor. Söz konusu ihtimallerin tümü de sorunları iyice ağırlaştırmaktan öteye gidemiyor. Mevcut programın başarısı için gerekli ve yeterli koşulların gerçekleşmesi ise imkansız hale geliyor.

Son çare olarak üçüncü grup önlemlerde çözüm aramak dışında bir alternatif kalmıyor. Fakat konunun aciliyeti daha işin başında umutlu olmayı zorlaştırıyor. Zira uluslararası platformda benzer sorunu yaşayanların uzlaşması, ortak bir girişimle çözüm için başvurması, çok türlü görüşmelerin sabırla sürdürülmesi gerekiyor.

Bu süreçteki mekanizmalar çok yavaş çalıştığı ve daha önce alınmış ilke kararlarına uyumlu bir talep söz konusu olmadığı için sonucun ne olacağı bilinemiyor. Herhangi bir çözümde mutabık kalınana kadar işlerin iyice kontrolden çıkmış olma ihtimali artıyor. Rekabet gücü kalmayan ülkelerin durgunluk batağından çıkamaması, kamu açıkları ve sosyal sorunlar büyürken mali sektörün yıpranması gibi eğilimler küresel mimariyi çökerttikten sonra gelecek çözümlerin de herhangi bir kıymeti olmuyor...

Evet bir şeyler yapmak zorundayız, fakat akla gelenler ihtiyacı karşılamıyor. Boşa koyuyoruz dolmuyor, doluya koyuyoruz almıyor. Küresel sistemin çok yaşlandığı, kendi ürettiği sorunları çözemez hale geldiği gibi gerçekler ne kadar kaçsak da bizi kovalamaya devam ediyor...


EU COMMISSION'S PROGRESS REPORT ON TURKEY


The rampant growth of the Chinese economy escalates global imbalances. Many companies, which cannot compete with the Chinese goods, are compelled to cease their operations or shift their production to China in order to survive. Countries who suffer from all these adverse developments cannot overcome the threat of stagnation. The over- fragile Turkish economy experiences this even more intensely as the frame of the economic program restricts her maneuvering capability. When we contemplate on how to pull out of this bottleneck, three types of measures come afore. The first group measures are the things that can be done in order to boost the competitiveness of the local producers. Reducing public debt to reasonable amounts, establishing fiscal discipline and saddling the cost of irreducible efficiency in the public manufacturing disrupts the competitiveness of the real sector. In short, let alone increasing the competitiveness of the local companies, we become compelled to increase their burden. The second group measures focus on how to restrict imports form China. The cost of import goods can be increased by non-tariff barriers in line with WTO regulations and their entry into the market might be delayed. But blocking the entry of cheap goods might also fuel inflation as a side effect.

As a third group of measures, there remains one alternative: countries with similar problems should cooperate and impel WTO to seek solution in international platforms. Yet, since mechanisms in this process function very slowly, everything might spiral out of control before a consensus is reached on any solution.

The inability of noncompetitive countries to pull out of the quagmire of stagnation, public deficit and the deformation of the financial sector, might lead to the collapse of the global architecture. If that happens, solutions that will be found will prove futile. Yes, we have to do something but the available alternatives are not satisfactory. The fact that the global system has grown very old and that it is incapable of solving its self-induced problems continue to chase us wherever we go.



# # # # # # # #