ÖMER LÜTFİ METE
YAZAR
WRITER


AHLAKSIZ FUTBOL


Türkiye’de spor medyasının sadece futbola yoğunlaşması -etkili olmasa da- epeyce eleştirilmiştir. Olimpiyat hayalleri kuran bir ülke için bu tek renkliliğin oluşturduğu kısırlık üstüne söylenmedik söz pek kalmamıştır. Peki, acaba, öteki sporlar için köreltici olan bu yoğunluk futbola ne kazandırmıştır? Sırf futbol haberciliği ve yorumculuğu ile geçinen binlerce insanın emekleri bu sporun gelişimine ve taraftarlar arasındaki taşkınlıkların azalmasına ne gibi katkılarda bulunmuştur?

Gazeteciliğe sporla başlayan biri olarak bu sorulara gurur duyabileceğim cevaplar vermem mümkün değil. Oysa, özellikle gazetelerin bu yoğunluk sayesinde sadece futbola değil, kültür hayatımızın geneline muazzam katkıları olabilirdi.

Nasıl?

Bilindiği gibi Türkiye’de günlük gazetelerin çoğu hala spor sayfalarından okunmaya başlanır. Ayrıca uzun zamandan beri toplam beşyüz binlere yaklaşan satışları ile kazançlı organlar olarak ayakta duran iki ‘spor gazetesi’ vardır. Her ne kadar bu iki yayın organı; içlerinde diğer sporların sadece kırıntı olarak yer aldığı şamatacı ‘futbol günlükleri’ niteliğinde iseler de!.

Bu potansiyel, okuma özürlü bir toplum olan Türkiye için aslında çok önemli bir dinamik! Çünkü ülkemizde birkaç milyon insan, her gün, toplam elli gazete sayfasına yakın ‘futbol’ haber ve yorumu okumaktadır. Eğer bu organlar futbol sayfalarını ‘okuma zevki’ni geliştirebilecek nitelikte hazırlayabilseler, Türkiye çok hızlı bir biçimde, kitaba ve bilgiye meraklı insanların sayısını çoğaltabilir.

Bu da, başka hiçbir mekanizmanın sağlayamadığı, hatta üniversitelerin bile başaramadığı bir gelişimi sırf futbol merakı sayesinde gerçekleştirmek demektir.

Ne var ki, bu futbol sayfaları hala, Hıncal ULUÇ’un ifadesi ile ‘yazı okunmaz’ şartlanmasından kurtulamayanlar tarafından hazırlanmaktadır. Halbuki yine sadece Hıncal ULUÇ bile, nitelikli futbol yazısının ne kadar uzun olursa olsun, okunabileceğini kanıtlamak için kafidir.

Şüphesiz bu, günlük yayın organlarındaki futbol yazılarının ille de ağır akademik ürünler olması demek değildir. Önemli olan farklı ve ilginç yazabilmektir. Hıncal ULUÇ bunu yapabildiği için, kendisinden pek hoşlanmayan Fenerbahçe’li ve Beşiktaş’lı futbolseverler tarafından da, zannedildiğinden fazla okunmaktadır. Şahsi kanaatim odur ki; sırf Hıncal ULUÇ’un futbol yazıları sayesinde ‘okuma zevki’ tahrik edilmiş ve başka türde kalem ürünlerine de ilgi duymuş pek çok kişi vardır.

Tabii bu arada yeri gelmişken, futbol yazıları ile sadece bu spora değil genel kültür hayatımıza da katkıları olan başka kalemleri de hatırlamak bir borç..

Haşmet BABAOĞLU, Ahmet ÇAKIR, Deniz GÖKÇE, Mehmet DEMİRKOL, Ferdi LEFLEF, Tanıl BORA, Ömer ÜRÜNDÜL, Doğan KOLOĞLU, Metin BADEMLİ, Ali Sami ALKIŞ, Altan TANRIKULU, İbrahim KETEN, Ömer URAN.. İki elin parmaklarının sayısını zor geçen bu kadroya belki gözümden kaçmış birkaç isim daha ilave edebiliriz. Ayrıca, maç istatistiklerini de kullanarak bilimsel tahliller yapan ama futbol sayfalarından pek yüz bulmayan birkaç uzman...

Yüzlerce kalem arasından bu kadar sınırlı bir seçim yapmaya mahkum oluşumun sebebi, sporla ve genellikle futbolla ilgilenen kalem erbabının yetenek sorunu değildir. Sebep, ‘futbol sayfaları’nı yöneten kadroların şartlanmasıdır. Bu da yukarıda değindiğim ilkel yargıya dayanmaktadır:

“Yazı okunmaz, hele uzun yazı hiç okunmaz!”

Denebilir ki:

-Bu insanlar müşterilerini iyi tanıdıkları için haklıdırlar!

İşte asıl kabus niteliğindeki yanılgı buradadır. Futbol sayfalarını ağırlıklı olarak fotoğraf ile dolduran bu zihniyete sahip yöneticileri iyi birer pazarlamacı saymaya mantık engeldir.

Çünkü, o fotoğraflar, baş edilmez bir rakip olan televizyon yüzünden kaçınılmaz olarak bayattırlar. Üstelik bayatlık, futbol sayfalarındaki görsel malzemelerle de sınırlı değildir. Özellikle de maçların oynandığı gün hazırlanan ve ertesi sabah çıkan futbol sayfalarındaki müsabaka yazı ve yorumları da en azından 12 saat eskimiş olarak müşterinin önüne gelmektedir. Akşam maç bittikten sonra televizyon kanalları hemen hemen bütün futbol yorumcularına mikrofon uzatmakta, bunlar da ertesi sabah çıkacak yazılarında dile getireceklerini 12 saat önce özetlemektedirler.

Pazarlama dehası bu olan kadroların, ‘müşteri velinimetimizdir’ ilkesine bile riayet ettiklerini düşünmek mümkün müdür?

İşin acı yanı, bu zavallı futbol sayfalarından bazılarının yöneticiliğini, kalemi gerçekten güçlü olan arkadaşlarımızın yapmasıdır.

Gömleğin ilk düğmesi ‘yazı okunmaz, uzun yazı hiç okunmaz’ şartlanması ile yanlış iliklediğiniz zaman ne kadar yetenekli olursanız olun, başlangıçtaki hatayı düzeltmeden işi doğru yürütüp tamamlayamazsınız!


DIRTY FOOTBALL


Turkish Sports media have been slammed for concentrating merely on football – and to no avail. In what ways did this concentration, which trammeled other sports, contribute to football? As a journalist, who comes from a professional background in sports, I cannot reply this question with confidence. With this concentration, newspapers could have contributed greatly not only to football but also our cultural climate at large.

As it is well known, the first pages to be read in Turkish dailies are sports pages. There are two “sports newspapers”, which are able to survive as profitable businesses with a total circulation of five hundred thousand. This potential is a very significant dynamic for the Turkish society. If dailies prepare their football pages in a way that will enhance “the taste of reading”, the number of people who are eager to read and learn will increase rapidly. This does not mean that the articles on football will be heavily academic. The important thing is to be able to write in an interesting and unique style, like Hıncal ULUÇ. Yet, the number of such strong columnists is very limited; because the editors of football pages tend to believe that articles need to be short to be attractive to readers. These people have a point, in that they know their customers well. Yet this is a big misconception. These editors are not the successful marketing experts they are believed to be. They crowd football pages with photographs and those photographs can never compete with television. The sad truth is that some of the editors of these football pages are at the same time remarkable writers themselves. If you button your shirt wrong the first time around, you cannot complete the task without correcting the initial error no matter how skilled you are.




# # # # # # # #