PERİSKOP
MEHMET UĞUR CİVELEK

EKONOMİST


PİYASALARIN İÇİNDEN


Döviz piyasalarındaki genel eğilim içinde bulunduğumuz koşullarda büyük önem taşıyor. Eğer Türk Lirası değerlenmeye devam ederse reel kesim çok zorlanacak, işsizlik artacak.

Yok eğer tersi olurda Türk Lirası bir miktar değer kaybederse maliyet kökenli enflasyonist baskının faizler ve diğer piyasalar üzerindeki etkisi ödemeler sisteminde çok ağır sorunlar yaratacak. Her iki ihtimalde de mali disiplini korumak pek mümkün olmayacak.

Buna rağmen, "çıkmayan candan umut kesilmez." Diyerek yola devam edecek, öncelikle günü kurtarmak yönündeki içgüdü ile ilerlemeye çalışacağız. Bu süreçte önümüzü tıkayan olumsuzlukları hiç hesaba katmama alışkanlığımızı ısrarlı bir şekilde koruyacağız.

Bu yazıda döviz piyasaları ile ilgili teknik bir konuyu irdelemek istiyoruz... Ocak ayı sonunda itibaren, döviz piyasalarında arz fazlası gerekçesi ile Merkez Bankası’nın günlük döviz alım ihalelerine tanık oluyoruz. Fakat Hazine’nin dövizli veya dövize endeksli iç borç senetlerini Türk Lirası cinsi senetlerle takas etmek üzere açmayı düşündüğü ihaleler ilgi bulmuyor, ilgi bulmadığı için açılamıyor.

Merkez Bankası’nın iddia ettiği gibi, döviz piyasasında önemli bir arz fazlası var ise mali sistem Hazine’den devraldığı kur riskini hem de para kazanarak kolayca kapatabilir. Faaliyet veya faaliyet dışı kara çok acil ihtiyaç duydukları bir dönemde, bankaların söz konusu takas ihalelerine yönelik ilgisizliğinin sebebi nedir? Yoksa döviz piyasalarında olduğu söylenen arz fazlası iddiası gerçeği yansıtmıyor mu?

Bu soruya yanıt verebilmek için 2003 yılındaki dengelere de bakmak gerekiyor. Söz konusu dönemde Merkez Bankası’nın piyasadan yaptığı ihaleli alımlar ve doğrudan müdahalelerle topladığı rakam 9,5 milyar dolar seviyesine ulaşmıştı. Fakat bunun üçte ikisini Hazine’ye destek vermişti. Ayrıca yaptığı net alımlar sayesinde para piyasasında likidite artmış faizlerin geriletilmesi ve gerilemesi kolaylaşmıştı. Bunun yanısıra döviz kurunun düşük bir volatilite ile gerilemesi sağlanmış, Türk Lirası’nın istikrarlı bir şekilde değerlenmesi sayesinde ithal maliyetlerle birlikte enflasyon da tempolu bir şekilde gerilemiş, kamu zamları pek gündeme gelmek zorunda kalmamıştı.

2004 yılında da Hazine’nin önemli boyutta dış borç ana para ödemesi var. Uluslararası piyasalarda dolar faizine ilişkin beklentilerin düşmesi ile borcu, yeni borç alarak ödemesi ise iyice zorlaştı. Muhtemelen Türk Lirası borçlanıp Merkez Bankası’ndan döviz satın alarak dış borç servisi yapacak. Fakat Merkez Bankası piyasadan alım yapmadan yaptığı satışlarla rezervini eritmeye başlar ise belirsizlik çok artacak. Likidite daralması nedeniyle kısa vadeli faizler düşmeyecek hatta yükselecek; mali sektör ve yatırımcıların borç senetlerine yönelik ilgisi azalacak; Hazine’nin borçlanma maliyetinde gündeme gelen artışlar ise bardağı taşıracak. Bunlar yaşanmadan günün kurtarılabilmesi için Merkez Bankası Hazine’ye sattığı dövizden biraz daha fazlasını piyasadan satın almak zorunda. Bu süreçte bir de şart var: kurlar yükselmemeli. Aksi takdirde uluslararası emtea piyasalarında yükselişe ek olarak Türk Lirası’nın da değer kaybetmesi enflasyon ve faizlerde sert bir yükseliş yaratabilir.

Şimdi sormak gerekiyor. Peki döviz piyasasında geçen yılki gibi bir arz fazlası yok ise ne olacak? Yanıt ise oldukça net: olmak zorunda... Mal sektör gerekiyorsa pozisyon açacak ve bunu gelecekte yapacağı alımlarla kapatacak, yoksa nelerin yaşanacağı belli!

Evet bu yıl 2003’te olduğu gibi bir arz fazlası maalesef yok. Gerek 2002 sonundaki seçimler, gerekse teskere sürecinin yarattığı belirsizlikler herkes kısa vadede kullanmak ihtiyacında olduğu birikimleri bile dövize çevirmişti. Hal böyle olunca ihtiyaç duydukça zarar pahasına bozdurmak zorunda kalınca döviz piyasalarında belli bir arz fazlası oluşmuştu. Irak Savaşı sürecinde komşu ülkelerden banknot şeklindeki girişler de döviz piyasasındaki eğilimi desteklemişti.

Bu akım etkin bir beklenti yönetimi ile birleştiğinde zor bir dönemi nispeten kolay atlatmıştık. Fakat reel kesimdeki sıkıntıların artması pahasına. 2004 yılında ise durum oldukça farklı. Yerleşiklerden ve komşu ülkelerden gelen bir arz fazları yok, üstelik dış açıkta büyüyor. Mevsimlik koşullar dışında olumlu bir şey yok. Buna rağmen Merkez Bankası geçen yıl piyasadan yaptığı toplam alımdan daha fazlasını gerçekleştirmek zorunda, hem de Türk Lirası’ndaki değerlenme yönündeki eğilimi sarsmadan...

Dış açığın artmaya devam ettiği bu süreçte söz konusu ihtiyacı karşılamak, bir önceki yıla göre çok daha zor olacak. Başarılsa bile mali disiplinin korunması çok kolay olmayacak. Merkez Bankası’nın Ocak ayında döviz alımlarına başlaması, günlük alım miktarını kademeli olarak yükseltmesi bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor.

Enflasyon ve faizlerdeki eğilimin, reel kesimdeki büyüyen yan tesirler pahasına korunabileceği başka bir alternatif bulunamıyor. Gerçek bu olmasına rağmen görüntü çok farklı olmaya, bir süre daha devam edecek...



# # # # # # # #