SİYASİ VİZYON
KEMAL KÖPRÜLÜ

ARI HAREKETİ Genel Koordinatörü
ARI MOVEMENT General Coordinator


Türkiye İçin Öncelikli Hedef, Büyük Ortadoğu Değil, Avrupa Birliğidir


Son zamanlarda İslam ve Demokrasi üzerine dünya çapında tartışmalar sürüyor. Bu bağlamda Türkiye, Büyük Ortadoğu bölgesinde bir oyuncu olarak ön plana getiriliyor. Türkiye’nin Aralık ayında gerçekleşecek AB Zirvesinde müzakerelere başlama kararı almayı beklerken ılımlı Müslüman kimliğinin ön plana getirilmesinin Türkiye için olumlu bir gelişme olduğu tartışılır. Elbette Türkiye’nin Müslüman kimliği ile AB’ye entegre edilmesi "medeniyetlerin çatışması"  tezini çürütecek ve Batı’nın İslam Dünyasına kapısının açık olduğu mesajını verecektir.

Öte yandan kuruluşundan beri batıyla bütünleşmeyi hedefleyen Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleri kapsamına alınması hem Türkiye’deki modernleşme ivmesini olumsuz olarak etkileyebilecek hem de AB kimliğini muhafaza etmeye önem veren Avrupalı kesimlere ürkütücü gelebilecektir. Türkiye’nin halen Kopenhag Kriterleri açısından gerçekleştirmesi gereken reformlar ve uygulama süreçleri bulunurken, gündemin Türkiye’nin Ortadoğu için bir model teşkil edip edemeyeceği tartışmaları ile meşgul edilmesi bu kritik süreçte Türkiye’yi ana hedefinden saptıracak bir unsur niteliği taşımaktadır. Müslüman olmak ve AB üyeliği hedefi taşımak birbiri ile çatışan olgular değildir ancak bu süreçte hangisinin öncelikli olarak ele alınacağı Türkiye’nin geleceği açısından son derece önemlidir.

Türkiye Cumhuriyeti dış siyasetinde din faktörünün önemli bir rol oynamamasına özen göstermiştir. Hatta, Batı dünyasında yönelimi ile ilgili soru işaretleri doğurmamak için  Soğuk Savaş’ın hemen ertesinde ÖZAL'ın  Orta  Asya politikaları hariç, Türkiye  Ortadoğu ve Avrasya'da  temkinli politika izlemiştir. Türkiye’nin bölgesel istikrar için, tarihi sorumlulukları ışığında veya genel olarak uluslararası camiada Müslüman dünyasının temsilini dengelemek için komşu bölgelerindeki gerginlikler ve ihtilaflarda yapıcı bir rol alması doğaldır. Genel itibarıyla bu gibi konularda Türkiye uluslararası kuruluşların bir parçası olarak hareket etmeyi tercih etmiştir. Büyük Ortadoğu bölgesine uluslararası ilgi ve girişimlerin artması ile beraber Türkiye’nin tek başına oyuncu olarak değil de Batı dünyasının ortağı olarak bu bölgede etkin olma fırsatı doğmuş gibi gözükebilir. Büyük Ortadoğu ABD’nin girişimidir ve Avrupa Birliği’nin yaklaşımı henüz netleşmemiştir. ABD, yaklaşan Başkanlık seçimlerinde bir vizyon ortaya koymak hedefiyle ve uzun vadeli olarak Ortadoğu bölgesinin istikrarsızlığının giderilmesi görüşü ile bir olgu ortaya atmıştır. Fakat henüz parametreleri olgunlaşmamış, yol haritası çizilmemiş ve Avrupa ile ortak bir yaklaşım sağlanmamış bir projedir. 

Ayrıca Ortadoğu ülkelerinin bu girişime ve özellikle Türkiye'nin belirleyici rol almasına ilişkin yaklaşımları hesap edilerek strateji oluşturulması gereklidir. Türkiye'ye yönelik hem AB'de hem de Ortadoğu'da şüphelerin oluşması riski göz önünde tutulmalıdır.  AB yolunda ilerleyen Türkiye’nin bu aşamada kendisini Ortadoğu Projesine daha fazla endekslemesinin getireceği kazanım net değildir.  

AKP hükümetinin özellikle AB yolunda attığı adımlar Türkiye’nin gelişimi için gerekli ve olumlu olmuştur. Ayrıca, AB çevrelerince Türkiye’nin Müslüman kimliği konusunda doğrudan olumsuz söylemler artık Avrupa’da bile hoş karşılanmamaktadır.

Öte yandan bilinmektedir ki, Avrupa’da bazı kesimler bu konuda halen hassasiyet taşımaktadırlar. Kökleri siyasi İslam’da yatan bir partinin liderliğinde Türkiye’nin AB’ye girmesindense Türkiye halkının daha nötral bir siyasi kimlik seçmiş olması bu kesimlerin endişesini hafifletebilirdi. Bu konudaki analizlerinde Avrupalılar’ın görmezden geldikleri bir unsur, AKP’nin siyasi İslam’ı temsil etmesinden ziyade diğer bütün partilerin başarısız olması gibi pratik sebeplerle desteklendiği. AB’nin Türkiye’nin gittikçe muhafazakarlaştığını varsayması bir risk taşıdığı gibi, ABD’nin Türkiye’nin Ortadoğu’da rol almak için muhafazakarlaşmasını teşvik etmesi risk taşımaktadır. AB üyeliğine halkımız arasında olan destek ile AB müzakerelerinin getireceği disiplin ve ekonomik gelişme sebebiyle AB yolunda ilerlememiz doğal olarak  AKP hükümetini ve Türk halkını güçlendirecektir. AB’den net olmayan bir yanıtın yaratacağı hayal kırıklığından korunmak için alternatif bir yönelim olarak Ortadoğu’da rol oynama vizyonu ortaya koymak ise toplumsal gerginliği arttırabilecektir. Türkiye’nin AB’ye endeksli kalması ekonomik ve siyasi disiplin ile olgunluğun yerleşmesi için gereklidir. Bu hedefe ulaşıncaya kadar yeni maceralara girişecek kapasite bulunmamaktadır. Türkiye henüz aynı anda birçok hedefe doğru gidebilen bir ülke değildir. Sadece devlet, hükümet değil, medya ve sivil toplum sektörleri de bir ana hedefe odaklanarak verimli olabilmektedir.

Türkiye’nin tarihsel gelişimi Ortadoğu ülkeleri için model olabilecek nitelikte değildir. Farklı bir dönemde, farklı bir kültürü olan bir toplum olan Türkiye, kendine has dinamiklerle bugüne gelmiştir. Bu süreçlerin Ortadoğu’da tekrarlanması kolay değildir. Türkiye’nin model olarak ortaya konması veya kendisini ortaya koyması ne Ortadoğu ülkeleri için caziptir ne de Türkiye’nin iç dengeleri ve sosyal dokusu tarafından kabul görecektir. Demokrasinin farklı süreçlerle toplumlarına zaman içinde yaşatıldığı Ürdün ve Fas örnekleri Türkiye modelinden daha tekrarlanabilir bir nitelik taşımaktadır. Batı dünyasında ve özellikle ABD’de Büyük Ortadoğu bölgesinde demokratikleşme ele alınırken, İslam’ın reformunun gereğinin altı çizilmekte, Hıristiyan aleminin ortaçağda yaşadığı süreçler örnek olarak ortaya koyulmaktadır. Fakat bu işi Türkiye’nin misyon edinmesi ne laiklik kavramına uygundur ne de gereklidir. İslam dünyası içerisinde ılımlı şahısların İslam’ın demokratik değerler çerçevesinde yorumlanmasını hedefleyebilir, fakat bir ülkenin, özellikle de Türkiye’nin, başı çekmesi doğru olmaz. İslam’ın yorumlanması ile demokrasiyi destekleyecek söylemlerin geliştirilmesi demokrasiye aykırı yorumlara da kapıyı açmakta, demokratik değerlerin tartışılmasına olanak vermektedir. Bu bir ülkenin değil, bu alandaki uzmanların ve değişim öncülerinin sivil kapasiteleri ile üstlenebileceği bir misyondur. Demokratik yapıların kurulması, eğitim alanında modernleşme ve sivil toplumun etkinleşmesi konusunda Türkiye Ortadoğu için hem bir ilham kaynağı hem de bir ortak olabilir. Türkiye gündeminin Aralık ayı AB Zirvesi yaklaşırken ılımlı İslam modeli olmayı tartışması verimli değildir. Büyük Ortadoğu Projesi uzun vadeli bir girişimdir. Türkiye için elbette bir takım roller olabilecektir. Hatta bu kavramların şekillendirilmesinde Türkiye’nin yönlendirmeleri önemli olabilecektir.

Fakat Türkiye bu rolleri hem uluslararası hem de ulusal dengelerin gözetildiği, AB’ye endeksli ve AB müzakereleri sürdüren bir ülke olarak daha başarılı bir şekilde üstlenebilir. Aralık ayına kadar Türkiye’nin Kopenhag Kriterlerine uyum için gerçekleştirmesi gerekenlere odaklanmak hem Türkiye hem de bölgemiz için daha doğru olacaktır.



# # # # # # # #