SİVRİ SİNEK SAZ
AV. TALAT METE

 

BODRUM ÜZERİNE KARALAMALAR


Siz İstanbul'da 'NATO' zirvesi nedeniyle olabildiğince dar alana sıkıştırıldığınız günlerde ben yazımı Bodrum da sonsuz, yani uçsuz, bucaksız özgür bir ortamda yazıyorum bu kez. Hem tatil, hem iş için güneydeyim. Anlayacağınız bir taşla iki kuş vuruyorum günlerdir. Yenikapı-Bandırma üzerinden seyahatin 'NATO' toplantısı nedeniyle bana da 3 gün kazandırması, ayrı bir zevk kattı iş tatiline. Fazladan zorunlu tatil yaptırdığı için bir sağ olasın dileği de gelen misafirlere ve İDO ya da benden...

Böyle hoş bir fırsat yakalamışken, tüm Bodrum yarımadasını, eskiden yaptıklarıma ilave olarak, bilmem kaçıncı kez tekrar dolaşma olanağı yakaladım. Bodrum'a ilk kez 70'li yılların başında gelmiştim. Sonrasında gelişlerim sürekliliğe dönüştü. Hatta bir ara hafta sonları dahi gelir oldum. Bu geliş-gidişlerim kış mevsiminde de devam etti. Son yarımada turu, geçmişlerle bir kıyaslamaya götürdü ister istemez, bazen kumsalda bazen havuzda. Gece yarısı yastık elimde duvarda sivrisinek avladığım 'Portakal Pansiyon'dan havuz başında rakı yudumladığım klimalı odaları olan modern 'Altınköy' tesislerine. Nereden nereye diyeceksiniz... Ama karşılaştırmanın sonucu bu kadar hoş bir gelişme değil. Kare kare kıyaslamada çoğu an içimin yandığını, yüzümün buruştuğunu fark ettim.

Bir doğa harikası olan bu kara parçasının süreç içerisindeki gelişiminin bugünkü durumunu görmek gerçekten acıtıcı. Bilmeyeniniz yok gibidir herhalde. Dünya'nın geçirdiği, halen de geçirmekte olduğu yerleşim evriminde 3 kez batan, sonucunda da dantel örneği koylarla bezeli bir doğa harikası olarak yerini alan Bodrum, bu kez, çevre, yerleşim, turizm açılarından çıkmamak üzere batma sürecine girmiş bulunmaktadır.

Acaba, Cevat ŞAKİR bugün Bodrum'da yaşamakta olsaydı, neler yazardı ya da nasıl isyan ederdi bu duruma... Belki de mahkumiyetinin kalan bölümünü çekmek üzere geldiği Bodrum üzerine yazdıklarının hiç birini kaleme almaz ve bu doğa harikası yere dikkatleri çekmez, böylece çekirge sürülerinin bu şirin bölgemizi talan etmesine neden olmazdı. Şimdi, Bodrum'un girişinde yattığı yerden nasıl da üzgün üzgün bakıyordur manzaraya.... Güneş ve doğal çevrenin tarih ile bu kadar güzel ve uyumlu dans edip, denizin içinde seviştiği bir başka kara parçası var mı acaba?

Mitolojinin arşivini kabartan hikayelerin geçtiği yerlerin Bodrum'da kaybolduğunu görmek çok üzücü. Bardakçı'daki o ünlü su şimdi bina temelleri altında kalmış durumda. Yarımadanın neredeyse tamamı bu gün tam bir bina ve inşaat mezarlığı durumunda. Hesapsız, kitapsız özentiyle yapılan kooperatif binalarının neredeyse tamamı boş ve atıl durumda. Geçmişte, yarımadadaki yaşamdan bize miras kalan ve öncekilerin doğa ile nasıl baş ettiklerine örnekler teşkil eden, harika akıl sonucu yaratılan ve bugün bu kara parçasının her tarafına serpili duran o güzelim kümbetlerin (su toplama üniteleri) ve birkaç örneği kalan yel değirmenlerinin artık yıkılmaya yüz tuttuklarını kimse görmüyor...

Turizmin vazgeçilmez öğesi tesislerin, deniz kıyılarını işgal etmiş orta halli olanlarının neredeyse tümü derme çatma, al-kaç düşüncesi ile müşteri bekler durumda. Nafile in cin top oynuyor. Yaz tatilini burada geçirmek için gelen garsonların eğlence alanı olmuşlar. Ayrıca, kimsenin kabul etmediği 'holigan' tipi kızlı erkekli bedavacı yabancıların ayak üstü bir şişe bira içtikleri, eski Beyoğlu batakhanelerine dönüşmüş çoğu.

Tabii çevre kirliliğinden söz etmeden geçemeyeceğim. Her yer, ama her yer deniz dahil çöplük alanı gibi. Birasını kolasını içen yerli yabancı herkes naylon poşetiyle boş kutuyu yallah denize veya yola. Deniz dipleri naylon ve kutu mezarlığı adeta. Temizlik gönüllülerinin yılda bir göstermelik uğraşısı, bu pisliğin temizlenmesine yetmiyor. Kısacası, acil önlemler ve yeni kurallar geliştirilip hayata geçirilmezse yakın bir gelecekte Bodrum elden gidiyor gibi. Nedir o teknecilerin keşmekeşi. Sanki deniz babalarının tarlası, diledikleri gibi tüketiyorlar. Neden o eski güzelim süngerciliğin yok olduğunu düşündünüz mü hiç? Şimdi ne yapmalı? Öncelikle şunu söyleyebilirim. Yasakçılık mantığından uzaklaşarak bilimin yol göstericiliğinde, öğreticiliğe dönmeliyiz. Bu uğraşının öncülüğünü de konunun uzmanı kuruluşlar yapmalı. Yani bir dizi kuruluşa, bir dizi görev düşüyor. Evvel- emirde, yerel yönetimler, yerel düşünceden çıkıp, evrensel boyutlarda düşünceler geliştirmelidir. Bodrum'un 50 yıl sonrasının pozisyonu tasarlanmalı.

Bireysel çıkarlar, toplumsal çıkarlara dönüştürülmelidir. Yerel yönetimler, yerli halkı gelecek düşüncesi için uyarmalıdır. Turizm gelirinin günü birlik değil süreklilik içermesi gerektiği düşüncesini yerleştirmelidir. Bu konuda turizm kuruluşları birliği yerel yönetim ile birlikte hareket etmelidir. Turizm ve Kültür Bakanlığı bölgenin tarihi önemini düşünerek tüm tarihi eserlerin yaşatılır ve gelecek kuşaklara miras bırakılır hale getirilmesi çalışmalarına başlamalı ve toplumsal ilgiyi bu konuya çekmelidir.

Alt yapı eksiklikleri süratle bitirilmeli, çevre ve doğal koruma konusunda daha etkin önlemler alınmalıdır. Daha bir çok önlem sıralanabilir. İlgili tüm toplum kuruluşları olayın içine çekilebilir. Sivil refleksin harekete geçmesi sağlanabilir. Bütün bunlar ve daha nice tedbirler gündeme konulamadığında, Bodrum'un elden çıkması uzak bir ihtimal değildir. Bunun Dünya'da benzer örnekleri epeyce vardır.






# # # # # # # #