GENÇ DÜŞÜNCE
AYŞEN LAÇİNEL

Eğitimci-Yazar

 

DOST KAZANIRSAN TUT DÜŞMAN KAZANIRSAN GÜT ANONİM


Dostlar ve düşmanlar....Bu iki zıt kavram hayatımızın her döneminde zaman zaman birileri için söylediğimiz kelimeler. Dost; sanki sihirli bir gücü, ilelebet sürecek desteği ve iyiliği çağrıştırıyor. Ne mutlu dostu olana. Düşman; zarara sokmak isteyen, kötülüğünü hedefleyen, aynı amaç için yenilmeni isteyen sana ters düşenin varlığını hissettiriyor.

Savaş Sanatı, Prens gibi kitaplarda ise kimlerin düşman olabileceği ve düşmanlara yenilmemek için neler yapılabileceği ile ilgili stratejiler yer alıyor. Her okuduğumda başka yan anlamlar bulabildiğim bu iki kitap stratejik olmak gerekliliğini hep hatırlatıyor bana.

Bir de Türk sözlerine bakalım:
¥Aptal dostum olacağına akıllı düşmanım olsun.
¥Hele kendime yer edeyim gör bak sana ne edeyim.
¥Besle kargayı oysun gözünü.
¥Söyleme dostuna o da söyler dostuna. Uzayıp gidebilecek örneklere baktığınızda esas gücün kişinin kendisinde olması gerektiği pek de başkalarına güvenilmemesi öğütlerinin yer aldığı Türk sözleri dikkat çekmekte. Aksi örnekler de tabii ki var. Belki de bu dünyada doğru olmak her stratejiden daha önemli. Doğru konuşmak, doğru iş yapmak,doğru davranmak gibi...

O zaman düşman ne kadar düşmanlık yapsa gönüller ve akıllar doğrudan yana olduğundan ve ilahi adalet de her zaman yerini bulduğundan zor oyunu bozuyor.

Şöyle bir düşünün; dostum dediğiniz kaç kişi ile serüveninizin bir noktasında yol ayrımları yaşadınız? Kimlerle çıktığınız yolda kimlerle davam ettiniz yolculuğa? Dostlar, hepimiz değişiyoruz, gelişiyoruz. Bu gelişim süreci dostlarla paralel gidiyorsa dostlukta devam ediyor. Gelişim farklı ivmede ve hızda ise artık aynı dili konuşamıyor oluyorsunuz ve yoğunluk seyreliyor.

Ben kasıt ve hainlik yoksa yola birlikte çıkılan ancak farklı dönemeçlerden geçildiği için yol ayrımlarına girildiğinden yaşanan ayrılıklara kırılmamaktan yanayım. İyi ilişkilerle seyrek de olsa iletişimde olabilmek tercihim.

Ancak kötü niyet varsa verilen sözler tutulmamışsa, işte o zaman vay haline. Yok yok korkmayın kötülük yapacak değilim. Yapabileceğim iyilikleri yapmamak ve ilahi adaletin yapacaklarını görmek bana yeter. Avrupa BirliğiÕne girmek isteğinde olan Türkiye insanı ile Avrupa Birliği ülkelerinin insanları arasındaki farkları düşündünüz mü?

Bilmiyorum. Acaba onlar ne kadar ''hele kendime yer edeyim gör bak sana ne edeyim'' diyorlar. Bir düşünün çoğunuzun yurt dışı gözlemleri olmuştur.

Benim Londra Hürriyet bürosundaki çalışma sürecimde bu gözlemleri yapma fırsatım oldu. Belki de gözlem yapmak değil bu farkları yaşama fırsatım oldu . Biz Türkler gerçekten çok zeki ve son derece pratiğiz. Trafik mi tıkandı? Diğer yola sapar son sürat gideceğimiz yere gideriz. Diğer yol bazen ters yön bazen girilmesi yasak bir yol da olsa çözüm üretiriz yani.

Yolda yaya geçidi çizgisini gören İngilizler hemen yavaşlar ve yayalara öncelik verirler ne kadar aceleleri olursa olsun. Yayalar da bunun bilincinde doğal haklarını son derece sakin kullanır aheste aheste geçerler karşıdan karşıya. Bense ilk günlerimde, aman araba hazır yavaşlamışken bu fırsatı kaçırmamak için koştura koştura geçerim, diğer tarafa. Bana da yanımdaki İngiliz meslektaşlar hayretle bakar ve ben de niye hayret ettiklerini anlamam. Havaya girmem ise bir haftayı bulmaz. Artık ben de haklarımın bilincinde ağırdan alırım karşıdan karşıya geçmeyi.

BBC'de çalışan birkaç arkadaşım ve ev arkadaşım Katherina 'nın davetleri ile Boushousa'daki ortamlarında bulundum. Gördüm ki iyi ilişkilerde insanların birbirine zaman ayırması yetiyor. Birinin seni dinlemesi iyi bir iletişimin adımı. Yani öyle hediyeler, birşeyler ısmarlamalar falan yok. Herkes kendi parasını versin deniyor. Biz ise olmaz ben vereyim bendensin; Allahaşkına diye dostluk ve iyi niyetimizi sonuna kadar gösteriyoruz. Gerçi son zamanlarda bordro mahkumları olarak, yorgan üstümüzü örtemediğinden, azaldı bunlar ama olsun. Yine de içimizde var.

Avrupa ülkelerinde biri terfi etmiş ya da zam almışsa hemen başarısından ve neler yaptığından bahsediyor. Diğerleri sevse de sevmese de terfi eden ötekinin hakkını veriyor.

Biz ise yağcı, kimin torpillisi, birinin adamı, yeğenidir diye yorumlarla veriyoruz ilk tepkimizi. Avrupadakiler biri birşey anlatıyorsa ve onu dinlemek için zaman ayırmışlarsa, dinliyor esas meseleyi anlamaya çalışıyorlar.

Biz belki ilk dakika dinleyip bizim neler diyeceğimizi planlıyoruz karşımızdaki konuşurken. Bazılarımız saate bakıyor, maillerini okuyor, hatta telefona bile cevap veriyor... Bir Türk bir semtte dönerci mi açtı tamamdır diyor diğer birçok Türk; 5 tana birden dönerci açılıyor aynı yerde. Farklı bir şey düşünüp yaratmak yerine aynısını son sürat yapmak tercih ediliyor. Avrupalılar sıraya giriyor. Biz pek sevmiyoruz sıraya girmeyi. Bizde bir dilim ekmek bölüşülüyor. Avrupa'da ise ekmek karpuz vs. zaten dilimle satılıyor. Sokaklara çöp dökmüyor, İngiltere'de yaşayanlar sigaralarını pencereden atmıyor. Türkler ne söyleyeceklerse onu dümdüz söylüyor hatta son söyleneceği en başta söylüyor, söylenmeyecek bir sürü şeyi de söylüyor.

İngiltere'deki çalışanlar ise ima ediyor. Dolaylı söylüyor, bazen hiç söylemiyor. Siz de birşey anlamıyor herşey yolunda sanıyorsunuz.

Yukarıdaki farklılıklarımızı yazmakla sayfalar dolar taşar. E zaten siz de biliyorsunuz. Kimi farklılıklarımız birliği, desteği sağlıyor, kimi fırsatçılığa çıkar sağlamaya götürüyor, kimi de mahcup edebiliyor. Biz bizi biliriz. Pek çok toplumdan üstün olan, bizi daha güçlü ve yenilmez yapan özelliklerimiz var. Bunları korumakla birlikte bizi birbirimize düşüren, gelişimimizi önleyen özelliklerimizi de aşabilmeliyiz.

Bunları kimse istiyor diye değil biz istediğimiz için yapmalıyız. Dünyayı şaşırtmaya devam edeceğimiz kesin. Farklı üstünlüklerimizi, güzelliklerimizi görüp farklı kulvarlarda koşmak iyi gelecektir hepi- mize.

Avrupa Birliği ya da diğer ittifaklar tümü güçlüyü almak ister nasıl olsa. Oyun devam ediyor. Dostlarla,düşmanlarla, dost sanılan düşmanlar ve düşman sanılan dostlarla hatta. Unutmayın; zor oyunu bozar.






# # # # # # # #