AB PANORAMA
Dr. CENGİZ AKTAR

Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi



AB TÜRKİYE'NİN DEĞİŞİMİ İÇİN VAZGEÇİLMEZ BİR DİNAMİKTİR


Bugün Avrupa Birliği'ne yeni üye olan orta ve doğu Avrupa ülkeleri, Birlik'in kurucu felsefesi, kıstasları, adaylara sunduğu malî ve teknik olanaklar sayesinde muazzam bir değişim süreci içinde. Bu ülkeler II. Dünya Savaşı sonrasında kalıcı bir barış, özgürlük, refah ve güvenliği sağlamada kıtanın batısının elde ettiği başarıyı ve ulaştığı standartları katiyen yakalayamadılar. Komünizm sonrası yöneticiler, 1945'den sonra ülkelerinde kurulan sistemlerin, sağlık ve eğitim gibi temel konulardaki su götürmez başarılarına rağmen, ideolojik ve idarî anlamdaki iflaslarını kabullendiler.

Demir Perde sonrasında gerçekleştirilen icraatlar, iflasın bu ülkeler toplumlarını baştan aşağıya kapsamış olduğunu gösteriyor. Tıpkı zamanında, İspanya, Portekiz ve Yunanistan'da olduğu ve halen de sürdüğü gibi. Bu üç ülkenin otoriter siyasî yapıları ve köhnemiş iktisadî ve içtimaî sistemlerinin iflasının boyutları bugünkü orta ve doğu Avrupa ülkelerininkiyle ölçülebilir düzeydeydi. Her iki grup, dün Akdeniz'in üç diktatörlüğü ve bugün on orta ve doğu Avrupalı sabık komünist ülke Avrupa Birliği'nin üyesi olma iradesini beyan ederken sistemlerini sorguladılar, iflaslarının nedenlerini belirlediler, hezimetlerini hazmettiler. Teşhis, toplum ve bireyi temel almayan, toplum ve bireye güvenmeyen otoriter ve totaliter sistemlerin sultası altındaki ülkelerin, siyasî retorikler ne renk olursa olsun, barış, özgürlük, refah ve güvenliği sağlamada yetersiz kaldıklarıydı. Teşhis, bu sistemlerin, toplum ve bireyi temel almadıkları ve dolayısıyla gelişimlerini engelledikleri ölçüde kendi içlerinden ivme alacak bir değişimi gerçekleştiremeyecekleriydi. Bu sistemler olsa olsa yıkılır ama yerlerine, onların küllerinden doğacak ve ülkeyi Òiç dinamikler' sayesinde dönüştürecek yeni bir yapı ikame edilemezdi.

Avrupa değerleri, standartları ve bunların uygulama tekniklerinin güney, orta ve doğu Avrupalı ülkelerin değişim süreçleri içindeki ağırlığı işte burada karşımıza çıkıyor. Adı edilen ülkeler sistemlerinin iflas ettiği teşhisini koymalarıyla eş zamanlı olarak Avrupa Birliği dinamiğini, rüzgârını arkalarına aldılar ve kolları sıvayıp işe koyuldular. Bundan ne utandılar, ne sıkıldılar ne de aşağılık kompleksine kapıldılar. Zira tarihî gelenek ve mirasları, 21. yüzyılda toplumlarına ve bireylere barış, özgürlük, refah ve güvenlik sağlama hedefini gerçekleştirmelerini engeller konumdaydı. Üstelik bu ülkeler arasında toplumsal mücadele gelenekleri hiç de yabana atılamayacak olanlar yok değildir: 1930'ların Cumhuriyetçi İspanya'sı, işgalci Naziler'e kahramanca direnen Yunan halkı ve 1956'da Sovyet tanklarının üzerine silahsız yürüyen Macar halkı.

Neden AB olmazsa olmaz bir dış dinamiktir?

Türkiye'de zaman zaman celallenerek ÒAB olmazsa biz kendimize başka yol buluruz' diyen yaklaşımın en derin zaafı Òdevlet' tahlilinin eksikliğidir. Cumhuriyeti hazırlayan dönem olsun 1923 sonrasında modernlik zemininde gelişen uluslaştırma ve toplumlaştırma süreçleri olsun Türkiye'de devlet, her devletin yaptığı gibi farklılıkları eşitleme işlevini yerine getirirken, ne sorumluluk duygusu ile donanmış bireyi ne de dayanışmacı bir birlikteliğin ifadesi olan toplumu, tarihî gelenek ve birikimine sadık bir zihniyet doğrultusunda ortaya çıkarabilmiştir. Daha doğrusu çıkarmamaya özellikle gayret göstermiştir. ÒGeri bıraktırılmışlık' olarak da ifade edilen bu olgu ülkenin iç dinamiklerinin zayıf ve yetersiz olması sonucunu doğurmuş ve yukarıda adı edilen orta, doğu ve güney Avrupa ülkelerinde de olduğu gibi değişim için dış dinamiklerin ivmesine gerek duyulması gerçeğini dayatmıştır. Ama bu dış dinamiklerin kaynakları önemlidir ve örneğin IMF'nin taşıdığı dinamik bu kuruluşun reçetelerinin uygulandığı ülkelerin hiçbirinde doyurucu ve kalıcı bir değişimin tetikleyicisi olamamıştır.

Türkiye dahil tüm bu AB adayı ülkelerde iç dinamiklerin ve dolayısıyla değişimin önünü tıkayan yapı, zihniyet ve uygulamaları kökünden değiştirecek güçteki tek yapı Avrupa Birliği'dir. İç dinamiklerin gelişmesini bu zamana kadar engellemiş olan yapı ve zihniyetlerden kalıcı olarak kurtulmanın yolu bunları ikame edebilecek bir dış ivmeden geçiyor ki bu da Avrupa Birliği'nin ulusüstü ve ulusaltı yapılarıyla ulussonrası ve ulusötesi arayışlarında yatıyor.

Üstelik değişimin kalıcı ve sürdürülebilir olması için gereken dinamik ancak Avrupa Birliği'nin temel felsefesi, ilke, kıstas, standart ve uygulamalarındaki gibi olmalıdır. İşte bu yüzden Avrupa Birliği, olmasa da olacak bir opsiyon değil. Bireyi kul, toplumu ahali olarak gören bir zihniyetin bu coğrafyada mevcut olan tek ikamesi. İlaveten, bağlantısız olarak yaşamanın toplumsal intihar anlamı taşıdığı şu küresel dünyada diğer alternatiflerle karşılaştırıldığında, örneğin ABD'nin arka bahçesinde olup her an Venezuela veya Arjantin olma tehlikesi karşısında olmak yerine, bölgesel gruplaşmaların muhtemelen en insana yakını olan Avrupa Birliği ile bütünleşiyor olmak yabana atılacak bir perspektif değil.

Avrupa'nın banîlerinden olmak Avrupa'nın, Anayasa üzerindeki anlaşmayla birlikte giderek derinleşen bütünleşme süreci, üye ülkeler için olduğu kadar müstakbel üye ülkeler açısından da çok kapsamlı ve yeni bir evreye girildiğini haber veriyor. Bu süreç, ortak çıkarlar ve ortak değerler üzerine bina edilen dayanışmacı bir Avrupa toplumu modelini, 1945'ten bu yana kıtanın batısına hakim barış kültürünün kıtanın bütününü kapsayacak biçimde perçinlenmesini ve siyasî rüştünü ispat etme azminde olan evrensel bir Birleşik Siyasî Avrupa projesini haber veriyor.

Birçok konuda ABD modeline alternatif teşkil edebilecek, küreselleşme yani Òamerikalılaşma'ya karşı durabilecek olan evrensel Avrupa modeli, gerçekleşmeyi bekleyen modern bir ütopya. Türkiye, Avrupa'ya yakın bir toprak parçası üzerine kurulu olması sayesinde ve müstakbel Birleşik Avrupa'nın evrensel sözünü kanıtlamada vazgeçilemez bir farklıyı nesneleştirdiği ölçüde ortak ütopyanın parçası. Buradaki Doğu'lu zenginliğin Batı ile bütünleştikçe insanlığın ortak kültürüne mal olacak olması, aynı zamanda ülkedeki özgün ve farklı bir toplum projesi arayışlarına hayat verecek bir ütopya. Bu muazzam şantiyelerin mimarlarından olma hakkı ne utanılacak ne de azımsanacak bir hak.






# # # # # # # #