PERİSKOP
MEHMET UĞUR CİVELEK

Ekonomist



AĞUSTOS BÖCEĞİNİN KADERİ


Gerek yarattığı dengesizlikler, gerekse beklentiler üzerindeki etkisi nedeniyle ödemeler dengesine ilişkin veriler 2004 yılının ilk yarısına damgasını vurdu. Dış ticaret ve cari açık rakamları yeni rekorlara doğru yelken açarken, dış finansman ihtiyacını arttırdı, hem de dış borçlanma ihtiyacını karşılamanın iyice zorlaştığı ve maliyetin artış eğiliminde olduğu bir dönemde...

Evet, Devlet İstatistik Enstitüsü'nün verilerine göre Ocak-Nisan dönemindeki dış ticaret açığımız 10,4 milyar dolar düzeyini buldu; aynı döneme ilişkin cari açık tahmini ise 7 milyar dolar seviyesine yaklaşmış. 2004 yılı ilk yarısına ilişkin tahminlerde belirsizliği iyice arttırıyor: Dış ticaret açığının 16 milyar dolar düzeylerini aşacağı öngörülüyor. Hem de ithalattaki artışı kontrol altına almak amacı ile Nisan ayı ikinci yarısında devreye sokulan önlemler ve döviz kurunda yaşanan yükselişe rağmen.

Son dokuz ay içinde gözlenen genel eğilim tedbirli olmayı zorunlu kılıyor: Aylık ihracat rakamı 5 milyar dolar seviyesinde istikrar kazanırken ithalattaki artış eğiliminin devam ederek 8 milyar dolar düzeyini zorlaması bu sonuçta etkili oluyor.

Tablo böyle olunca bazı sorulara yanıt üretmek gerekiyor. Durumun bu aşamaya gelmesine neden kayıtsız kalındı? Ağır borç yüküne rağmen finanse edebildiğimiz sürece sorun olmaz söylemine neden ihtiyaç duyuldu? Dış ticaret hacmi ve açığındaki kontrolsüz artışın sebepleri ve olası sonuçları nelerdir? Küresel düzeyde olumsuzlaşan beklentiler nedeniyle sermaye hareketleri daralır borçlanma ihtiyacını karşılamak zorlaşırken, anormal düzeylere ulaşan dış borç gereksinimi nasıl karşılanacak? Olası yan tesirlerin yaratacağı sorunlar ne olacak? AB söylemi ve IMF ile yeniden anlaşma niyeti tüm ihtiyaçların karşılanması açısından yeterli olacak mı?

Bu ve benzeri konunun farkında olan herkesi rahatsız ediyor. En önemlisi bir ihtiyacı kolay yoldan karşılayayım derken ortaya çıkan yan tesrilerin büyüklüğü yumurta kapıya gelinceye kadar dikkate alınmıyor. Gerek kamu gerekse mali sektörün enflasyon ve faizlerin hızla gerilemesini gerektiren pozisyonu içine düştüğümüz açmaz konusunda belirleyici oldu.

Türk Lirası değerlendikçe enflasyon ve faizler hızla gerileyebilirdi. Bu ortamda kamunun borçlanma maliyeti geriler, mali sektör ise artan faaliyet dışı gelirler sayesinde toparlanma fırsatı bulurdu. Söz konusu kesimler ısrarla bu senaryoyu hayata geçirmek çabası içinde oldular; aşırı iyimser beklentileri güçlendirmek için ellerinden geleni yaptılar.

Reel kesimin haksız rekabet içinde inlemesine, faktör gelirlerindeki gerilemeye kayıtsız kaldılar. Finanse edebildiği sürece artan dış açığın sorun yaratmayacağı yalanının arkasına saklandılar; küresel eğilimleri ve Türkiye'nin gerçeklerini ihmal ettiler.

Bu süreçlerle ihracatta kullanılan yabancı girdi oranı artarken, kayıtdışılık büyüdü, işsizlik arttı. Gelir dağılımının bozukluğu ve ithal ürünlerin göreli ucuzluğu yanı sıra patlayan tüketici kredileri ithalatı tempolu bir şekilde arttırdı. Aylık ihracatta 5 milyar dolarlık limite dayanılırken ithalat tempolu bir şekilde büyümeye devam etti. Bütçeye yaptığı katkıdan dolayı tüketici kredileri ve tüketim malı ithalatındaki kontrolsüz artışa seyirci kalındı.

Nisan ayı ikinci yarısında döviz kuru ve faizler yükselmeye başlayınca ortalık karıştı, belirsizlik iyice arttı. Faiz beklentileri nedeniyle Hazine dış piyasalara çıkamıyordu, artan borçlanma ihtiyacının kabul edilebilir bir maliyetle karşılanma ihtimali kalmamıştı.

Mali sektör 2003 yılı genelinde kazandığı faaliyet dışı geliri, iyice ağırlaşmış pozisyonları nedeniyle son iki ayda kaybetmişti. Reel kesimse durumu daha kötüye gitmediği için kendini teselli etmeye çalıştı. Tüm kesimler önünü göremez hale gelmişti. Dış ticaret hacmi gerilemeden dış açığı azaltmanın herhangi bir formülü bulunamamıştı.

Kaynak ihtiyacını karşılamak adına verilecek siyasi tavizlerin içerde yaratacağı istikrarsızlık göze alınamıyordu. Ne dış açığın büyümesi, ne de küçülmesi için gerekli önlemlerde kabul edilebilir nitelikte değildi. Boşa konsa dolmuyor, doluya konsa almıyordu.

Mevcut eğilimlerin sürdürülebilir olmadığı kesindi; fakat AB söylemi ve IMF ile anlaşma niyeti kullanılarak gün kurtarılıyor bu süreçte gerçekleşebilecek bir mucize aranıyordu.

Tüketici kredileri kısıldı; binek otomobili ithalatını arttıran teşvik azaltıldı; ihtisas gümrükleri uygulaması çerçevesinde ithal mal girişi kısmen yavaşlatılarak kısa vadede durum kontrol altına alınmaya çalışıldı. Fakat bu önlemlerde işsizlik Ğ büyüme ve bütçe üzerindeki etkileri nedeniyle kabul edilebilir ve sürdürülebilir nitelikte değildi. Üstelik dış açık, aylık bazda yüksek düzeyini korumaya devam ediyordu... Gerek mevsimlik koşulların yardımı gerekse siyasi nitelikli dış destek sayesinde yaz aylarını atlatacağız, fakat ya sonra... Ağustos böceğinin kaderini yaşamaktan nasıl kurtulacağız?..

Mali sektör ve kamu, reel kesime yüklenerek bindikleri dalı kesmeye devam ettiği sürece daha büyük kabuslar bizi bekliyor olacak.






# # # # # # # #