SPORVİZYON
BİLGİN GÖKBERK

Yazar



SENİ DOLMA MANYAĞI YAPMIŞLAR JOE


Joe DUMARS bir yerlerden duymuş (!) iyi dolma yaptığımı diyor Mehmet OKUR'un annesi CNN Türk'te Pivot'ta. Çok ısrar etti, ben de kıramadım, yaptım. Ben de o sırada canlı yayında ayağa kalkıp ne 'şeker' adamsın deyip 'makas' alıyorum Detroit'li şampiyondan...

Mesela fazla değil, on sene önce biri Joe'ya bir Türk oyuncusunun annesinden dolma isteyeceğini söyleseydi. Mesela başka bir 'biri' de bana bir NBA şampiyonundan canlı yayında makas alacağımı... Hani nerdeeeen nereye bu olmalı işte. Mehmet OKUR'lu, babası Abdullah beyli, annesi Nimet hanımlı, sevgilisi Yeliz'li Pivot ilk defa biri aynı gün, biri bir gün sonra iki 'tekrar' yaptı. Haberde, ana haberde 'özet'i gösterildi. Detroit'li şampiyon Mehmet, hâlâ Oyak Renault'daki o 'rookie' Mehmet'ti; değişmemişti. O, onun için diğerlerinden farklı. Sevgilisi ve ailesinin 'can'lığı ile de farklı, 'onlar'lı Pivot da farklı oldu tabii. Taa Amerika'dan gelip hemen CNN Türk'e, üstelik bir zamanlar onu en çok eleştiren bana geldiği için teşekkür ediyorum O'na. Beni kırmayıp yayına katılan ailesine ve Yeliz'e de. Temmuz'da evleniyorlarmış. Babası iki ağır ameliyat geçirmişti. Dilerim hep beraber mutlu ve sağlıklı olsunlar. Pivot'taki o tablo bozulmasın. İyi basketbolcu olmak kolay yetenekliyse insan. Ama adam olmak zor. Mehmet'in esas başardığı 'zor' da bu bence...

PORTEKİZ, BİZ, GÜNEŞ, BEN, SİZ

Portekiz'de'de en 'çok yetenekli'nin bir arada olduğu en heyecan verici 'yeni' olabilecek bizimkileri oraya götürmemeyi başarabilmesi için coach'unun çok özel yeteneklere sahip olması gerekiyordu. Allah için Şenol GÜNEŞ de çok özeldi.

O bahsettiğim coach'ta aranan çok özel yeteneklerin hemen hemen hepsine de sahipti. Ve 'zor'u değil, 'imkansız'ı başardı. Portekiz'dekileri görünce kulaklarını fena halde çınlatıyorum tabii GÜNEŞ'in her gün. Siz de çınlatıyorsunuz herhalde, yani çınlatıyoruz herhalde... Bizimkiler Aydın ÖRS'le bile belki giderdi Portekiz'e. Teknik direktörsüz zaten giderlerdi. Ama GÜNEŞ'le gidemediler, pes... Letonya gitti, biz gidemedik, bir pes daha... Gelmiş geçmiş en 'çok yetenekli'nin bir arada olduğu onbirin başına GÜNEŞ'i seçen Federasyon Başkanı da gelmiş geçmiş en başarılı başkan benim diyor hâlâ sık sık. Sırf GÜNEŞ tercihi yüzünden neler başarırsa başarsın en başarısız başkan olması gerekirken üstelik. Türkiye'de onlarca, Dünya'da yüzlerce teknik direktör varken tutup GÜNEŞ'i TD yapmak... 'Komşu'ya sen seç birini deselerdi o bile GÜNEŞ diyemezdi. Bu kadarı da 'Komşu'ya ayıp olur diye...

NE KADAR FUT, O KADAR FUTBOL

Ali Sami Yen'de bir Galatasaray - Fenerbahçe maçıydı. Bülent AKIN gol atmıştı. Ben de yarın bütün anneler babalar çocuklarını daha horozlar öterken uyandırıp futbol okullarına koşacaklar demiştim. "Hadi kıpırda be oğlum, bak Bülent abin gol bile atıyor". Bir başka maçta da Mustafa DOĞAN, Hagi'yi oynatmamıştı, o hafta, haftanın futbolcusu (!) seçilmişti... 'Topsuz' iyi oynar denilen, topla zaten oynayamayan 'atlet'lerin çoğaldığı 'yeni futbol'un bir nevi futbol misyonerleri belki de bu 'tip'ler. NBA çok çok kısa 'kısalar' oynatarak basketbolu hepiniz oynayabilirsiniz mesajı vermiyor muydu ? FIFA'nın yeni sloganı da 'futbol bu kadar basit bir oyundur'du belki. "Mustafa, Bülent ve gibileri bile oynuyorsa... Hadi, siz de oynasanıza..." 'İkisi yan yana oynamaz'lar yüzünden mesela Johnson ve M.DOĞAN gibi 'ikisi' yan yana oynayabiliyordu da ama mesela 'ikisi'lerden Rapajc ve Revivo gibi 'ikisi' yan yana oynayamıyorlardı. Bir gün belki o 'ikisi'lerin 'birisi'leri bile fazla gelecek... Onları kollayan Lucescu ve Lucescu gibileri var nasıl olsa...

Sacchi, Terim, Trapattoni

Arrigo SACCHI Milano'daki bir Milan maçında Fiorentina'dan ayrılan tribündeki TERİM'in yanına koşup İtalya'yı sakın bırakma demişti, 'bizim ligin saha ihtiyacı var'. Terim bir 'Sacchi'ciydi.

Onun futbol anlayışına inanıyordu. Arrigo da biliyordu bunu. Milli takımlarını Giovanni TRAPATTONI'ye emanet edenlerin liginin de Terim'e ihtiyacı vardı tabii. İşte aynı Trapattoni, Fiorentina'nın tarihinin en pahalı kadrolarından, Batistutalı, Rui Costa'lı, Edmundo'lu olanının gol planını bütün bir sezon Batistuta'nın frikikleri üstüne kurmuş, sene sonunda da kovulmuştu.

Terim ondan sonra Floransa'ya geldiğinde ona duyulan heyecanın altında yatan tabii Trap'ın önce bıktırıcı 'oynatmama' anlayışıydı, sonra da tabii Terim'in çok adamlı yaratıcı hücum sistemine duydukları heyecandı Firenze'lilerin.

Anneciğim Pele'ler geliyor

Futbol oynadığı 'dün'lerde İtalya'ya geldiğinde Pele'yi tutan Can BARTU'nun arkadaşı İtalyan, çalıştırdığı takımları da karşısında Pele'ler varmış gibi oynatıyordu hep. Lucescu ve Lucescu gibilerin ağbabası olan Trapattoni'yi de Ukrayna'ya sürmeli belki, aynı talebesi Lucescu'nun çaktırılmadan o tuhaf isimli, okunması imkansız Ukrayna şehrine sürüldüğü gibi. Futbol, onlardan kurtarılmalı. İşte son maçta mutlaka kazanmaları gerekiyordu. Trapattoni Vieri'yi hâlâ galiba yetmişten sonra, Di Vaio'yu da seksenden sonra sokuyordu oyuna.

Bu da bana Ahmet DURSUN'un yetmişten, Nouma'nın seksenden sonra girdiği Beşiktaş maçlarını hatırlatıyordu. İtalyan'ın Romen kadar şansı da yoktu. O bir 'Lucky Luce' de değildi... İşte koca İtalya bitti. Bir antifutbolist bitirdi koca İtalya'yı ilk turda. Nu tuhaf, Terim, Türkbükü'nde dinleniyor, çoktaaan Türkbükü'nde veya herhangi bir 'bükü'nde dinlenmesi gereken Trapattoni İtalya Milli Takımı'nın başında hâlâ çalışıyor.

Portekiz'deki Bülent'ler Mustafa'lar

Peki bir Trapattoni mi Portekiz'de futbolu katleden; değil tabii. İşte ismini bile tekrarlamayı gereksiz bulduğum favori İspanya'yı ilk sekize bile sokamayan o adam, işte en yıldızlı, en yaldızlı kadrolardan birini 'Çek'lerin himayesinde gruptan son anda çıkartabilen Hollanda'nın o 'avukatımsı' isimli hocası, işte İngiltere'yi çok çalıştığı İtalya'dan esintilerle oynayan değil, rakibi oynatmayan halinde oynatan o İsveçli, hatta Avrupa'nın en yıldızlı kadrosunu bu İngiltere'ye bile karşı doldur - boşalta mahkum eden o Fransız. Futbolu oynayanlardan çok futbolu oynatmamaya çalışanların öne çıktığı bir Portekiz izliyoruz.

Söz Galatasaray'a gelmişken deyip sözü Galatasaray ile hiç ilgisi yokken Galatasaray'a getirip Galatasaray'la ve Terim'le bağlayalım. Hâlâ bir Hagi arıyorlar. Hatta Hagi'yi arıyorlar. Hagi'msi, Hagi'nin gibisini de arıyorlar. Topla oynama yetenekleri sınırlı olan 'topsuz' oynayan oyunculardan kurulu orta sahalarında Hagi'nin gibisinin gibisine bile razılarken, topla 'en iyi' olan Felipe olsaydı fena mı olurdu? Eski Terim diğerlerini onun için de koşturur, Felipe'yi oynatır, Felipe de Galatasaray'ı oynatırdı. Terim bile etkilenmiş işte... Düşünün 'tehlike'nin büyüklüğünü... Unutmayalım ve unutmayın. Adı üstünde futbol bu. 'Bol'la oynayabilen 'fut'larla daha da seyredilir hale geliyor.

* Bilgin Gökberk'in 25 Haziran 2004 tarihli Milliyet Gazetesi, ÔKöyün Delisi' başlıklı köşesinden alınmıştır.






# # # # # # # #