MEHMET MURAT BEKDİK
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Editor - in - Chief



11 Eylül, arkasından Afganistan'da Taliban ve El Kaide ve en sonunda Irak'ta yaşananlar sahip olduğumuz çeşitli değerler ve fikirlere ilişkin bir tablo çizerek birçok konuda yeniden düşünmemiz gereğini ortaya çıkardı. Bir başka deyişle bu gelişmeler bize, gerçeğin ne kadar farklı algılanabildiğini, bir ülkeden diğerine ve her ülkenin kendi içinde ne kadar farklı değerler sistemlerini barındırabileceğini ve kendi hayatımıza ve ötekinin hayatına verdiğimiz önemin farklılığını ortaya koydu.

Farklılıklarımızı, bir çatışma ortamı olarak değil, içinde daha insanca yaşanabilecek bir dünyaya ulaşma potansiyelini barındıran bir zenginlik olarak algılamamız gereğini tüm dünyanın gözleri önüne serdi. Bu noktada üzerinde önemle durulması gereken, farklı ve zayıf olanların ezilmemesini güvence altına almak için hukukun üstünlüğüne dayalı çoğulcu bir dünya düzeninin inşa edilmesidir.

Bu bağlamda, ABD'nin bugünkü yaklaşımı terörü ortadan kaldırma doğrultusunda oldukça yüzeysel bir yaklaşımı temsil etmektedir. Terörün kalıcı bir biçimde ortadan kaldırılması, küreselleşme sürecinin daha adil ve dengeli bir biçimde yeniden oluşturulmasına bağlıdır.

Küreselleşme, hem uluslararası dayanışmaya her zamankinden fazla gereksinimimiz olduğu, hem de ancak herkesi kucaklayan bir fırsatlar toplumu yaratırsak ekonomik olarak başarıya ulaşacağımız anlamına gelmektedir.

Uluslararası sermaye piyasaları ve sermaye akışlarının daha iyi düzenlenmesi, Kuzey-Güney işbirliği ve borçların azaltılması, dünya ticaretinin yönetimi ve serbestleşmesi için sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesinin, küresel çevre tehditlerine karşı çalışmalarla eşgüdümsel olarak yürütülmesi için tüm uluslar işbirliği içinde olmalıdır.

Ancak, 11 Eylül ertesinde bu hedeften uzaklaştığımız görülmektedir. Bir çok hükümet 11 Eylül'ü yurttaşlık haklarını kısmak, ifade özgürlüğünü kaldırmak, işçi çıkarmak, etnik ve dinsel azınlıkların haklarını sınırlamak, kamu harcamalarını kısmak ve savunma sanayiine büyük çapta kaynak ayırmak için bir bahane olarak kullanmaya yönelmiştir.

11 Eylül, 'kazananlar' ve 'kaybedenler' arasında büyüyen uçurumun artık sürdürülemez bir boyuta geldiğinin açık sinyalleri olarak algılanabilir.

Bu noktada, küresel refah düzeyini artırmanın yanı sıra sosyal ve ekonomik adaletsizliği de önlemeyi hedefleyecek yeni bir kalkınmacı yönteme yönelinmesinin gerekliliği açıkça ortaya çıkmaktadır.

21. yüzyılın getirilerinden dünya üzerinde gittikçe artan oranda insanın yaralanabilmesini sağlamak amacıyla, gelişmiş ülkeler, özellikle yoksul ülkelerdeki bilgi ve beceri düzeyini arttırmaya yönelik kaynak sağlama sorumluluğunu üstlenmelidir. Çoğulcu bir yapıya sahip olan Uluslararası Adalet Divanı veya benzeri bir kuruluş, işlevini yerine getirebilecek güçle donatılmalıdır.

Bu yönde atılacak adımlar sadece daha insani bir dünya idealine hizmet etmekle kalmayıp, ayrıca artan riskler sonucunda herkesin birlikte kaybetme ihtimalinin artmaya başladığı bir dünyadan, herkesin daha fazla kazandığı bir dünyaya doğru ilerleme anlamını da taşımaktadır.





After the September 11 attacks, the Taliban and El Kaide movements in Afghanistan, followed by the incidents in Iraq, we have felt the need to once again evaluate our different values and ideals, by drawing new conclusions from a different picture that has led us to see things differently.

In other words, these incidents and developments have shown us that the truth can actually be interpreted in different ways, while the numerous systems that can be applied variably from one country to another, taking into account the importance we give to our lives when compared to another's.

Our differences should not be viewed as an outlet for conflict, instead the whole world has now seen that these differences should be regarded as a potential source of diversity that will enable us to live in a world based on humane values.

Consequently, the area of focus at this point should be the construction of a world order that is based on the superiority of law, paying particular attention to the protection of minorities being those that are different and weak. In this regard, the approach of the United States of America in fighting global terrorism seems to portray an approach that merely brushes the surface of what could be done.

In order to abolish terrorism permanently, the globalization process should be developed in a far more justified and balanced structure throughout, where if necessary all over again.

Globalization, means our necessity to resort to international solidarity more than ever before, where creating societies that give everyone an equal opportunity, we will no doubt achieve more economic advancement.

At the international level, the organization of the financial markets and flow of capital will be improved, the North-South cooperation improved while debts are minimized. Moreover, the management of world trade and support for economic freedom and development is supported, while the global environmental threats are recognized and collectively minimized.

However, it is unfortunate that following the September 11 attacks, we seem to be moving away from such an approach. After September 11, many governments have resorted to limiting citizen liberties, removing freedom of expression, laying off labor, limiting the rights of ethnic and religious minorities, decreasing public spending while using this as an excuse for reserving a large portion of this funding for the defense industry.

The growing gap between those who 'benefited' and those who 'lost' as a result of the September 11, has reached a level that it cannot continue. At this point, one can simply conclude that the only way to increase the level of global welfare while increasing measures to prevent social and economic injustice, would be by taking the necessary precautions. In order for a sufficient number of citizens to benefit from the advantages brought forward by the 21st Century, developed countries should take the responsibility of providing the adequate resources for increasing the information and know-how of those underdeveloped countries.

A pluralist structure such as an International Judicial Committee or such similar organization should be equipped with enough power to enforce such a cause. Steps taken in this direction will not only enable the international system to develop into a more humane and ideal world, serving the needs and interests collectively, but such a world order where the risks taken will also have consequences for the majority as a whole, will simply lead to a system where everyone will have the opportunity to take part in a profitable world heading in the right direction.



# # # # # # # #