MEHMET AĞAR
DYP Genel Başkanı

BU COĞRAFYANIN EN GÜÇLÜ DEVLETİ OLAN TÜRKİYE'Yİ HİÇ KİMSE SIRADAN BİR DEVLET HALİNE GETİRMEK HAKKINA SAHİP DEĞİLDİR


Bildiğiniz gibi Türk Diyanet Vakıf-Sen Sendikasının, geçtiğimiz aylarda kendilerinin özlük haklarıyla ilgili olarak bir eylemleri oldu. Türk toplumu açısından fevkalade önemli bir görevdeler ve bizim temel bakış açımız, diyanet ve diyanet camiasının siyaset dışı kalması lazım gelen bir kurum olduğudur. Bugüne kadar gelip geçen hükümetler bu hassasiyete dikkat etmeye çalışmışlardır.

Meselelerini kendi hiyerarşik yapıları içerisinde çözmeye gayret etmişlerdir. Ancak gelinen süreçte 74 bin din görevlisinin bulunduğu Türkiye'de 65 bin civarındaki insan 500 milyon civarında maaş almaktadır ve bütün yapılan istatistiki değerlendirmeler de açlık sınırı civarında ve onun altında olan bir maaştır.

Sabırla, sükunetle meselelerinin çözülmesine dair sabırlı bekleyişlerin bir netice vermediği görülmüştür ve elbette bu camiada görev yapan insanların huzurlu görev yapmalarını sağlamak siyaset kurumunda varolan herkesin temel işlerinden bir tanesidir.  

Türkiye'de kamu görevlileri silahlı kuvvetleriyle, polisiyle, adliyesiyle, öğretmeniyle, din görevlisiyle, teknik elemanlarıyla büyük bir bunalım ve sıkıntı içerisindedirler ve bu sıkıntılar emeklilere daha ağır biçimde yansımaktadır. Mevcut hükümetin büyük vaatlerle iş başına geldiğinden bu yana insanların tek parti hükümetinin meseleleri çözeceğine dair olan umudu gün be gün kırılmaktadır. 20 bin üzerindeki camide görevli yoktur ve hepinizin de tahmin edeceği gibi bayramı, tatili, cumartesi, pazarı dahil 24 saat görev başında olan insanlar, yaz tatillerinde de senelik izne çıkamamaktadırlar. Daha ağır şartlarda çalışan, kamu görevi yapan bu insanlar bu sıkıntılarını aşabilmek konusunda da herhangi bir gayretin sarfedilmediğini görmektedirler.  

Hükümet bu konulardaki gidişi görmediği takdirde, sonbahardan sonra meydanların kamu görevlileriyle doldurulacağı açık bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Herhangi bir eğilim, herhangi bir değerlendirme ve herhangi bir sonuçlandırma görülmemektedir. Bir an evvel ilgili bakanlık başta olmak üzere hükümetin süratle konuya eğilmesi gerekmektedir. Vekaleten yürütülen görevlerdeki insanların, vekil imam hatiplilerin hiçbir sosyal güvencesi yoktur. Cılız bir maaşla hastalıklarında dahi kendi imkanlarıyla tedavi olma mecburiyetinde olan insanlar, istikbale karanlık bir şekilde bakmaktadırlar. 

Hükümetin, kamu görevlilerinin hem çalışanlarıyla hem emeklileriyle olan bağı adeta kesilmiş durumdadır. Türkiye'nin dört bir tarafından gelen feryatlar bize ulaşmaktadır. Önümüzdeki günler, bu konuda hükümetin neler yapacağını göreceğimiz günlerdir. Eylül'den sonraki süreç bu insanların meselelerinin canlı biçimde toplumla beraber paylaşılacak bir süreç olacaktır. Gün, laf üretmekten ziyade iş üretme zamanıdır. Her şeyi kendi akışına bırakarak Türkiye'de hükümet edemezsiniz. Hükümet etmenin maliyetleri vardır. Bunun temel meselesi, çözebilmektir. Çözüm getirebilmektir. İnsanların problemlerini içinden çıkılmaz hale getirerek Türkiye'de hükümet edemezsiniz. Bütün bunların çok açık bir biçimde görüldüğü bir süreci yaşıyoruz.

Enflasyonun düştüğü ifade edilmekte, ancak genel ekonomik tablo bu rakamların gerçek hayata yansımasına engel teşkil etmektedir. Nispi olarak gelirlerin alım gücü gerilemektedir. Gelirlerin yerinde saydığı bir Türkiye'de, ihtiyaçların arttığı bir Türkiye'de kamu görevlileri büyük sıkıntılar içindedir. Bulundukları görevin öneminin farkında olan diyanet işleri başkanlığı mensupları sabır ve tevekkül ile meselelerinin çözüleceğini beklemişler, ancak bu konuda hiçbir adım atılmadığını görmektedirler ve dolayısıyla sendikaya tabandan olan büyük baskıyı onlar da toplumla paylaşmak durumundadırlar ve bütün bu paylaşımlarında da azami dikkat ve hassasiyeti de göstermektedirler. Biz de aynı hassasiyet içerisinde diyoruz ki, siyaset dışı kalması mutlak olan bu kurum mensuplarının meseleleri süratle çözüme kavuşturulmalıdır ve onlarla birlikte elbette ki tüm kamu görevlilerinin içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulabilmeleri gerekmektedir. Önümüzdeki günlerde çeşitli emekçi derneklerinin genel kurullarında olacağız.

Memur sendikalarının toplantılarında olacağız ve Anadolu'nun dört bir tarafından, Türkiye'nin dört bir tarafından yükselen feryatları orada bu kesimin temsilcileriyle beraber paylaşıp toplumun, kamuoyunun gündemine taşıyacağız.  

Ben değerli arkadaşlarımın meselelerinin sahibi olacağımızı ifade ediyorum ve her zaman da ifade ettiğimiz gibi tarihi misyonumuza sadık olarak da manevi alanda hizmet yapan insanların her zaman yanındayız ve bu yanında olmamız onların hizmetlerini daha rahat yapmalarını sağlamaya yönelik şartları ortaya koymaktır ve mutlak siyaset dışı kalması lazım gelen kurumdur ve bu kuruma yönelik personel meselelerinin de iktidar partisinin il, ilçe mensupları veya milletvekilleri, her türlü siyasi temsilcileri ellerini çekmelidirler. Hiçbir şekilde baskı kabul edilemez bir kurumdur. Siyasetin baskısının hiçbir şekilde kabul edilemeyeceği bir kurumdur. İnsanlar rahat bırakılmalıdır.

İnsanlar huzur içerisinde görevlerini yapmalıdırlar. Aksi takdirde siyasetin girdiği ve hiç girmemesi lazım gelen bu kurum Türkiye'de bir nifak başlatır. Bu fevkalade yanlıştır. Bizden olan, olmayan ayrımının hiç yapılamayacağı bir yerdir. Kamu kesiminde ziyadesiyle gördüğümüz bu partizanca tavır, partizanca hareketlerin kamu kesiminin hiçbir noktasında yeri yoktur. Diyanet camiasında hiç yoktur. Kesinlikle kabul edilemez.  

Bu konuda çok net ve açık bir ikazda bulunuyoruz. Siyasetin hiç girmeyeceği bir kurum olarak cumhuriyetin önemli müesseselerinden biridir ve o haliyle kendisini muhafaza etmelidir. Herkes elini, eteğini çekmelidir. Din adamının üzerinden hiç kimse siyaset yapamaz. Manevi alana hizmetimiz sürecektir. Problemlerin çözümü konusunda katkılarımız sürecektir. Ancak bu alana yapılacak bütün baskılara karşı da şiddetle tavır alırız. Herkes bu konudan uzak durmalıdır.  

Ağustos ayında vermiş olduğumuz gensoru oylamasının sonucuna gelince; meseleye 3 Kasım öncesi ve sonrası olarak bakmak lazım. Türkiye'de yeni bir siyaset anlayışını varedeceğini ifade ederek iktidara kendisini taşıyanlar eski ve köhnemiş bir zihniyetin esiri olmuşlardır ve bu tavırlarıyla da bunu ortaya koymuşlardır.  

Türkiye'de hiç kimse mevcut yönetimin iş başında olduğu bakanlıkta yapılacak soruşturmanın tarafsızlığından emin değildir. En basit bir kural, hata yaptığı var sayılan yönetim iş başında olarak tarafsız bir soruşturma yapılamaz. İşin gereği buydu. Türkiye'de yeni bir siyasi anlayışı var edilecek idiyse, böyle olduğunu iddia edenler var ise, bu süreçte görevden ayrılmalı idiler ve bu gensoru Meclis'te görüşülmeliydi. En ince teferruatına kadar milletin gözünün önünde bu tartışma yapılmalıydı. Görünen odur ki; mevcut AKP iktidarı da çok tenkit ettikleri geçmiş eski bir siyasi zihniyetin tam temsilcisi olma durumundadır ve nasıl millet bu şekilde meseleleri Meclis'te kapatan zihniyeti 3 Kasım'da tavsiye ettiyse, bir başka Ekim veya Kasım'da bu iktidarı da tavsiye edecektir. Ortaya çıkan sonuç bu olmuştur. 

Uluslararası Nakliyeciler Birliği Derneği Irak'a yaptığı seferleri durdurma kararı aldı. Bunun siyasi açıdan değerlendirmesine gelince, bu hükümetin yokluğu sonucunu ortaya getirmektedir. Hükümetin inisiyatif kullanacağı bir konuda doğrudan doğruya özel sektör kuruluşu bu kararı almak zorunda kalmıştır. Hepinizin bildiği gibi en aziz şey insan hayatıdır ve Türk toplumu bir insanının, bir çocuğunun burnunun kanamasından son derece rahatsızdır, tedirgindir.

Bu coğrafyanın güçlü, kudretli devleti Türkiye imajı bu hükümet döneminde ortadan kaldırılmıştır. Herkesin Türkiye'ye yan bakmaya korktuğu dönemden, Türkiye'yi rahatsız edici bütün eylemlerin yapıla geldiği bir süreç bu hükümet döneminde yaşanmıştır. Çuval hadisesiyle başlayan süreç, adam öldürmelerle devam edegelmektedir. Oraya giden insanlar ellerinde haysiyetli Türkiye Cumhuriyeti pasaportu var diye güvenerek gitmişlerdir. İnsanlar zordadır, dardadır çoluk çocuğuna ekmek getirmek mecburiyetindedirler. O yörelerde insanlarımızın bütün geçim kaynağı budur.

Hükümet süratle iyi ilişkilerde olduğunu ifade ettiği Amerika Birleşik Devletleri ile görüşmek suretiyle bu meseleye çözüm bulmalıdır.

Her gün değişik ve çelişkili haberler gelmektedir. Burada mutlak bir şekilde, bölgeye kadar emniyeti sağlama görevini Amerika üstlenmiyorsa, bizim silahlı kuvvetlerimiz üstlenmelidir ve orada malını boşalttıktan sonra da boş olarak geri dönüşleri emniyet içerisinde sağlanmalıdır. Dünyanın geleceğinde ÒIrakÓ diye bir mesele vardır, Irak bu coğrafi yapı içerisinde Türkiye'nin komşusu olacaktır ve burada gelişen ticaretin en önemli unsurlarından bir tanesi Türkiye olacaktır. Türkiye geri çekilerek meselesini çözemez.

Ancak bir Türk insanının canı da her şeyden daha değerlidir, Türk vatandaşının canı fevkalade önemlidir. Sorumluluk doğrudan doğruya hükümetin sorumluluğudur. Hükümet meseleyi kenardan seyredemez. Süratle görüşmelerini yapmak suretiyle bunlar konvoylar haline getirilebilir. Irak'ın güvenlikli bölgesine kadar silahlı refakatçiler nezdinde (Türk Silahlı Kuvvetleri) yapılabilir. Bu devlet olmanın temel fonksiyonlarından biridir. Bu coğrafyanın en güçlü devleti olan Türkiye'yi hiç kimse sıradan bir devlet haline getirmek hakkına sahip değildir. Çaresizlik, seçeneksizlik Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin işi değildir.



# # # # # # # #