Dr. TUNAY AKOĞLU
AB Proje Müdürü, Beyrut
EU Project Manager, Beirut


ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI BAŞLADI MI?



11 Eylül 2001 den beri Dünya'da olan bitenler başlıktaki soruyu akla getirebilir. Nitekim, bu tarihte başlayıp hızla artan terörizm, uluslararası bir dirence yol açmış ve terörle dünya çapında bir savaş başlamış durumdadır. Elbetteki 11 Eylül'den önce de uluslararası terör vardı; ancak yeni terörizm, hem aşırı İslam kaynaklı, hem de küreselleşmiş bir nitelik taşımaktadır. Üstelik, gene dünya çapında pek çok yersel, bölgesel veya uluslararası savaşlar, mücadeleler, kuvvet dengesi kurma çabaları gittikçe artmaktadır.

Tarihçilere ve uluslararası ilişkiler uzmanlarına olan saygımızın altını çizerek ve iddalı olmadan, terörizmi insanlık tarihinin son bin yıllık döneminde sırası ile yer almış dogmatizm, fanatizm, liberalizm, faşizm ve komünizm gibi süreçlerin bir türlü devamı olarakda görmek belki mümkündür. Diğer taraftan, 'soğuk harbin' bitiminden sonra, dünya çapındaki pek çok otorite, aşırı İslamı yeni dünya düzenine en çok zarar verebilecek unsurlardan birisi olarak göstermişti, (Özellikle Henri Kissenger, ''Diplomacy '', New York 1994, Sahife 826).

Geçmiş yüzyıllarda Orta ve Doğu Avrupa , Avrupa savaşlarına yol açan en hassas kaynak olarak ortaya çıkmış ve tanımlanmıştı. Belki de, yeni yüzyılda geniş anlamı ile Orta Doğu, dünya çapında bu özelliği taşımaktadır.

Geçmiş Avrupa tarihine bakarak acaba bugünkü gelişmelerle paralellik kurmak mümkün müdür? Örneğin, 1618- 1648 döneminde yer alan Otuz Yıl Savaşları, Baltık Denizi'nden İspanya'ya, Fransa'dan Macaristan'a kadar uzanan bölgede Avrupa kuvvet dengesi kurmayı amaçlayan bir çatışma idi. Bu savaşlar özellikle Fransa, Hollanda, İspanya, İsveç, Alman Prenslikleri ve Kutsal Roma İmparatorluğu arasında cereyan ediyordu. Acaba 1990'lardan beri çeşitli ülkeler, Orta Doğu, Balkanlar, Afganistan ve Kafkasya'da aynı biçimde bir kuvvet dengesi çatışması içinde değiller mi?

Otuz Yıl Savaşları'nın başında, (1) Danimarka ve İsveç Baltık bölgesini hakimiyetlerine alabilmek için birbirleri ile mücadele ederken , (2) Almanya, katolik ve protestan -Lüterci ve Kalvenistler- prenslikleri arasındaki iç savaşı yaşıyordu, (3) Fransa, Habsburglarla (Avusturya ve İspanya) savaş içinde idi ve (4) Birleşik Hollanda Eyaletleri ise İspanya hakimiyetinden kurtulma mücadelesi veriyordu.

Yukarıdaki (1) , İran - İrak ve 1990 ile 2003 Körfez Savaşları'nı , (2) Irak'ın bugünkü yapısını, (3) ABD ve bazı müttefiklerinin terörizmle savaşmalarını ve (4) İsrail - Filistin çatışmalarını andırıyor galiba...

1625'te Kutsal Roma İmparatorluğu'na saldıran Danimarka, 1629'da bu savaşı ve Baltıktaki söz sahipliğini kaybetti. 1630 da Alman Prensliklerine saldıran İsveç, 1632'de durduruldu. Fransa, 1635'te Habsburglarla savaşa girdi ve 1648 Westphalia Barışı bütün bu savaşlara, dolayısı ile Otuz Yıl Savaşlarına nokta koydu. Westphalia Barışı, İspanya ile Hollanda arasındaki savaşı, Alman Prenslikleri arasındaki iç savaşı sona erdirdi, İsveç'e Baltık Denizi'nde hakimiyet kurmasını sağladı, Hollanda Birleşik Eyaletleri bağımsızlığa kavuştu ve Kutsal Roma İmparatorluğu'na üye krallıkların her birisi tam bağımsız duruma geldiler. Fransa ile İspanya arasındaki savaş 1659 yılına kadar sürdü ve barışla sonuçlandı. Fransa sınırları Pireneler'e kadar uzadı, İspanya artık bir Avrupa gücü olmaktan çıktı. Avrupa'da Fransa'nın üstünlüğü başladı. Westphalia Barışı'nın ortaya çıkardığı uluslararası Avrupa düzeni 150 yıl sürdü. Otuz Yıl Savaşları'na katılan, kendi bağımsızlıklarını korumaya çalışan veya güçlerini Avrupa alanında arttırma gayreti gösteren küçük devletler durumlarını kuvvetlendirdiler.

Acaba Orta Doğu şimdi, yüzyıllar önceki Orta Avrupa'nın; Körfez (Arabian veya 'Persian Gulf', Baltık Denizi'nin yerini mi aldı? Eski Yugoslavya, eski Sovyet Cumhuriyetler'i ile etnik azınlıkları ve diğer Orta Doğu, Orta Asya, Doğu Avrupa etnik grupları, Otuz Yıl Savaşları'ndaki Avrupa'nın küçük devletleri ile karşılaştırılabilir mi? Otuz Yıl Savaşları'na katılan ve birbirlerine giren Alman Prenslikleri (Katolik, Lüteriyen ve Kalvenist) ile Şii, Sunni ve Kürtler'in yer aldığı bugünkü Irak aynı değil mi?

Tabii ki petrol yepyeni bir gerçek ve kuvvet dengesini yönlendiren en önemli eleman. Bu nedenle kuvvet dengesi mücadelesinin temeli ve merkezi, Otuz Yıl Savaşları'nınkinden çok daha değişik; savaş alanı artık tüm dünya, sadece Avrupa değil.

Üçüncü Dünya Savaşı elbetteki Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarından çok farklı; bir yandan terör ile mücadeleyi, diğer yandan ise Orta Doğu petrol kaynaklarına ve komşu bölgelerdeki petrol ve ürünleri ulaşımına hakim olmayı kapsıyor. Tek dünya gücü olarak ABD bu savaşın öncüsü. Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Kafkasya, hatta Orta Asya bu savaşın esas merkezleri. Uluslararası terör ile savaş daha çok gerilla savaşı, klasik savaş ilkelerinin ve yöntemlerinin yerini artık elektronik - teknolojik savaş almış durumda. Carl von Clausewitz'in (1780-1831) ''Vom Kriege '' eserindeki unsurların ve analizlerin yerine; sosyo-ekonomik ve teknolojik stratejilere de dayanan askeri yöntemler, formüller ve uygulama hedefleri söz konusu artık.

Aslında önemli olan husus, Üçüncü Dünya Savaşı'nın gerçekten başlamış veya başlamamış oluşundan çok, ortada birbirleri ile Dünya çapında mücadele eden güçlerin oluşudur.

Demokratik güçler; bağnaz, gerçek dinleri ve insan hayatını ve haysiyetini hiçe sayan teröristlerle savaşmaktadır. Teknolojik askeri gücün, ekonomik- mali ve diplomatik ağırlığı, kudreti en fazla olan ülkeler, öncelikle Orta Doğu'ya hakim olmak için kuvvet dengesi kurma mücadelesi vermektedir. Küçük devletler- milletler ise, etnik grup veya azınlıklar, birbirleri ile veya bağlı oldukları ülkelerle savaşmaktadır. Dolayısı ile Üçüncü Dünya Savaşı, belki de parça parça mücadelerden oluşmaktadır.

Gene belki, yıllarca sonra (Otuz yıl sonra mı?), işte bütün bu savaşlar ''Üçüncü Dünya Savaşı'' olarak adlandırılacaktır.

Türkiye, bir Avrupa ve Orta Doğu ülkesi olarak bu savaşın içinde yer almaktadır herhalde. Savaştan galip olarak çıkmak gerekir. Bu da belki , uzun vadeli iç politika, dış politika, sosyal ve ekonomik , teknolojik, bilimsel ve askeri stratejileri iyi saptayıp başarı ile uygulamayı gerekli kılar.






# # # # # # # #