EMRE AKYOL
Eczacıbaşı Yatırım A.Ş. Araştırma Müdürü

AVRUPA BİRLİĞİ BEKLENTİSİ VE PİYASALAR


'Avrupa Birliği'ne ilişkin beklentiler son dönemde piyasalarda sert dalgalanmaların yaşanmasına yol açtı. 6 Ekim'de açıklanan 'İlerleme Raporu'nun ardından da gözler artık 17 Aralık'ta Brüksel'de yapılacak liderler zirvesine çevrildi. Zirveden çıkacak sonuç hem reel ekonomiyi hem de para ve sermaye piyasalarını derinden etkileyecektir. '

Aralık ayındaki zirvede müzakerelere başlanma kararı alınması en kuvvetli ihtimal... Karara baz teşkil edecek olan ve 6 Ekim 2004'te yayınlanan Komisyon raporunda, her ne kadar uygulamada birtakım eksiklikler bulunsa da, Türkiye ile müzakerelere başlanabileceği yönünde görüş belirtilmiştir.

AB'ye üye ülke liderlerinden de benzer yönde açıklamalar gelmektedir. Baz senaryomuz, 17 Aralık'ta Türkiye'nin müzakere tarihi alacağı yönündedir. Önceki örneklere bakıldığında, Türkiye-AB üyelik müzakerelerinin 2005 yılı içerisinde başlamasının en kuvvetli ihtimal olduğu ortaya çıkmaktadır. Zira 1997 ve 1999'da müzakerelere başlanmasına karar verilen ülkelerle birkaç aylık bir süreç içerisinde müzakereler açılmıştır.

Türkiye sadece sonuçtan değil süreçten de ciddi fayda sağlayacak; müzakere sürecine başlanması kesin olarak üyelikle sonuçlanacağı anlamına gelmese de, bu yola giriyor olması dahi Türkiye açısından son derece olumlu olacaktır. Müzakere sürecine girmiş diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de bu süreç yüksek büyüme oranlarının yakalandığı, doğrudan yabancı yatırımların arttığı, ekonomide verimliliğin yükseldiği ve politik istikrarın korunduğu bir dönem olacaktır.

IMF ile 3-yıllık yeni bir 'stand-by' anlaşması imzalanması bekleniyor. Hükümet, IMF ile yeni bir 3-yıllık 'stand-by' anlaşması üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir. Yeni programda, vergi reformu, sosyal güvenlik kuruluşlarının iyileştirilmesi ve bankacılık sektörü düzenlemeleri başta olmak üzere yapısal reformlara daha fazla ağırlık verilmesi beklenmektedir.

Türkiye'nin potansiyel büyüme hızı artabilir. Bu yıl özel sektör harcamalarının büyümeyi %10'a taşımasını bekliyoruz. AB'den Aralık ayında tarih alınması ve IMF'yle yeni programın imzalanması sonucunda makro-ekonomik istikrarın sağlamlaştırılmasıyla Türkiye'deki potansiyel büyüme trendinin orta vadede, geçtiğimiz on yılda görülen %4 - 4.5 seviyelerinden, muhafazakar bir öngörü ile %5.5 civarına yükselmesi beklenebilir. 2005'te GSMH'nın bu sene kazandığı ivmenin de etkisiyle %5.7 civarında büyüyeceğini tahmin ediyoruz.

Enflasyon daha yavaş da olsa düşmeye devam edecek. Bu yıl çok başarılı bir tablo sergileyerek, %12 seviyesindeki resmi hedefin oldukça altında, yaklaşık %9 civarında gerçekleşmesi beklenen TÜFE enflasyonunun, 2005'te de Merkez Bankası'nın hedefi olan %8'e gerileyeceğini tahmin ediyoruz. Enflasyonda gözlenen bu düşüş trendini, gerilemeye devam eden enflasyon beklentilerinin ve yeni 'stand-by' anlaşması çerçevesinde sürdürülmesi beklenen sıkı maliye politikasının desteklemesi beklenmektedir.

TL'nin reel anlamda değerini korumasını bekliyoruz. Önümüzdeki yıl IMF'ye kayda değer miktarda net geri ödeme yapılacak olmasına ve cari açıkta kısıtlı derecede düzelme bekliyor olmamıza rağmen, sermaye girişindeki artışın Türk Lirası'nda önemli bir değer kaybı olmasını engelleyeceğini düşünüyoruz.

Reel faizlerin 2005 yılında %8-9 bandına oturacağını tahmin ediyoruz. Baz senaryomuz çerçevesinde TL bonolar üzerindeki mevcut risk priminin yüksek olduğunu ve 2005 yılı içerisinde reel faizlerin %8-9 bandına oturabileceğini tahmin ediyoruz.

Euro-tahvil spreadlerinde kayda değer bir gerileme beklemiyoruz. 2005'te Türk euro-tahvillerinin diğer gelişmekte olan piyasa tahvillerine paralel seyretmeye devam edeceğini öngörüyoruz. Her ne kadar, AB'den gelebilecek olumlu haberlere bağlı olarak Türkiye'nin kredi notunda artış beklense de, mevcut notun zaten spread seviyesine göre düşük kaldığı göz önüne alınarak, bu durumun daha çok Türk euro-tahvillerini dış şoklara karşı diğer gelişmekte olan piyasalardan daha dayanıklı kılması beklenmektedir.

Spreadlerde tekrar keskin bir düşüş beklemek ise fazla optimist bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Gelişmelerden orta vadede en büyük faydayı hisse senedi piyasası sağlayacak... Yüksek enflasyon / yüksek faiz döneminin sona ermeye başlamasıyla birlikte İMKB'ye kote olan şirketlerin kapasite kullanım oranlarının arttığını, yatırımlara hız verdiklerini, ölçek ekonomisinden daha fazla faydalanır hale geldiklerini ve esas faaliyetlerinden sağladıkları kazançları artırdıklarını görmekteyiz.

Müzakere döneminde korunacağını düşündüğümüz makroekonomik ve politik istikrar ve yakalanacak yüksek büyüme oranları sayesinde şirketlerin kar marjlarının yükselmeye devam edeceğine ve hisse fiyatlarının da bu olumlu gelişmeleri yansıtacağına inanmaktayız.

Hisse senedi piyasasında olumlu gelişmeler henüz tam olarak fiyatlara yansımış durumda değil... Ağırlıklı olarak, 2015 yılına kadar yapılmış bilanço tahminleri üzerine uygulanan indirgenmiş nakit akımı analizleri ve uluslararası benzer şirketlerle yapılan karşılaştırmaları baz alan değerleme çalışmalarımız, halka açık piyasa değeri İMKB-100'ün %87'sini oluşturan 47 şirketi kapsamaktadır.

Bu değerlemelerden yola çıkarak ve tümevarım yöntemini kullanarak İMKB-100'ün bugün olması gereken seviyesini 1.95 sent olarak hesaplamaktayız. Burada unutulmaması gereken, baz senaryomuzun 1) 17 Aralık'ta Türkiye'nin AB'den üyelik müzakereleri için tarih alacağını, ve 2) IMF ile üç yıllık yeni bir 'stand-by' anlaşması yapılacağını içeriyor olduğudur. Aksi yönde meydana gelebilecek gelişmeler, şirket değerlemelerini ve endeksin hedef seviyesini doğal olarak aşağıya çekecektir.






# # # # # # # #