EKONOMİK FORUM
Doç. Dr. SADİ UZUNOĞLU

Ekonomist



AVRUPA'NIN İLACI: TÜRKİYE (!)


Yeni bir yıla daha giriyoruz. Ekonomide artık sorunların bittiği, enflasyonun düşmeye devam ettiği ve faiz dışı fazlanın tutturulması ile birlikte borçların rahatlıkla çevrilebildiği söyleniyor. Türkiye'nin Avrupa Birliği yolunda da önemli adımlar attığı, artık 'çağdaş uygarlık' yolunda ilerlediği ve bunun 'geriye doğru gitmesinin mümkün olmadığı' belirtiliyor. Amerika Türkiye'nin AB yolunda attığı adımlara destek veriyor ve 'Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir parçası olduğunu' yeri geldikçe açıklıyor. Biz de bu gelişmeler karşısında 'sevincimizi her fırsatta göstermeye' devam ediyoruz. Borsa'da işler yolunda, döviz de artmıyor..!

Günlük düşünen, kısa vadeli kazançlar peşinde koşan toplum yapımızla bu gelişmeleri 'Türkiye sınırları içinden çok olumlu' algılıyoruz. İşimize de bu geliyor. Basın ve diğer toplumu yönlendirenler böyle düşünmemizi istiyor. Bize de kolay geliyor. Artık borsa, döviz ve faiz üçgeninde AB beklentisini satın alarak ve stratejik 'şımarıklığımıza' sığınarak yaşıyoruz...

Dünya ekonomisindeki gelişmeler, Japonya'nın dünyanın en borçlu ülkelerinden biri olması, Amerikan ekonomisinin neredeyse bizim milli gelirimizin iki katına ulaşmış bulunan bütçe açığı ve bununla birlikte artan borç stoğu, yine aynı düzeylerdeki Amerikan dış ticaret açığı, AB'nin istihdam yaratacak yatırımları yapacak dinamizmden hızla uzaklaşması, bölgesel savaşlar, açlık ve yoksulluk, ateşli hastalıklarla inleyen Afrika, bozulan doğal dengeler ve hızla ısınan yeryüzü ve buna rağmen artmakta olan nüfus ve yarattığı belirsizlikler. Bunların borsa, döviz ve faiz üçgeninde esamesi bile okunmuyor. Oysa dünya farklı bir geleceğe doğru yelken açmış durumda...

Onlarca yüzyıldır insan nüfusu herhangi bir uzun trende sahip olmaksızın yükselip, azalma eğilimdeydi. Yalnızca iki yüzyıldır, modern ekonomik yaşamdaki yükseliş ile birlikte dünya nüfusu 1820'de bir milyardan bugün 6.3 milyara 2050 de ise 9 milyar civarına fırlamış olacak. Bunlar Birleşmiş Milletler'in raporunda yer alıyor ve Colombia Üniversitesi'nde Profesör olan Jeffrey D. SACHS aktarıyor. Devam edelim...

'Afrikada yüksek nüfus artışının bir sonucu olarak Birleşmiş Milletler Nüfus Bölümü Afrika'nın nüfusunun 2050 yılında bugünkü 900 milyonluk düzeyinden ikiye katlanarak 1 milyar 800 milyona yükseleceğini tahmin ediyor. Hızla artan nüfus ise genç nüfus çünkü her aileye birçok çoçuk düşüyor. Afrika'da şimdi ortalama yaş yaklaşık 19, 2050 yılında ise 28 civarında olacak. Avrupa'da trend ise tam tersi gelişiyor. Birleşmiş Milletler'in (BM) tahminine göre şu anda 725 milyon olan Avrupa nüfusu 2050 yılında 630 milyona gerileyecek. Düşük nüfus artış hızı ve ortalama yaşam süresinin uzaması 2005 yılında ortamlama 39 yaş olan Avrupalılar'ın 2050 yılında ortalama 48 yaşına yükselmesine neden olacak.

Dünyanın tamamında ise nüfus artış hızının bugünkü gibi devam etmesi halinde 2005 yılından 2050 yılına kadar nüfus artışının 2.5 milyar kişi olacağı bekleniyor. Bu artışın tümü gelişen ülkelerde ortaya çıkacak: Asya'da 1.3 milyardan fazla, Afrika'da 900 milyondan fazla, geri kalan da Latin Amerika ve diğer bölgelerde ... 2050 yılına kadar gezegenimize eklenecek 2.5 milyar insan yalnızca artan nüfus hızı sorununu değil daha büyük sorunları da beraberinde getirecek...

Artan enerji kullanımı hali hazırda dünyanın iklimini tehlikeli yolda değiştiriyor. Gelir artışı ile birlikte global nüfusun artışının sıkıntıları ormanların azalmasını, balıkçılığın tükenmesini, toprak kayıplarını ve doğal yaşamın terk edilmesi ile zengin bitki ve hayvan çeşitliliğinin yitirilmesini de beraberinde getiriyor'. Dünya'daki eğilimler yeterince açık sanırım. Bugün dünya gelirinin yüzde 85'i dünya nüfusunun yüzde 15'i tarafından elde ediliyor.

Bu tablonun devam etmesi halinde durumda bir iyileşme olmayacak. Bu tablo ile dünyada barışı ve huzuru sağlamak da mümkün değil. Bölgemizde 'dışarıdan demokrasi yaratmak isteyenlerin' öncelikle bu gerçeklerle yüzleşmeleri gerekiyor. Bu tablo içinde kalıcı bir istikrar sağlanması sözkonusu olamaz.

Evet 2005 yılına giriyoruz. Bu yılı da gerçeklerle yüzleşmeden kurtardık. Stratejik 'şımarıklığımız' bu yıl da işe yaradı. Sıcak para cenneti olarak dışarıdan yeni borçlanma yapabildik. Enflasyon düştü, döviz artmadı, borsa para kazandırdı... Türkiye 10-15 yıl sürecek AB serüvenine başladı. Düşen Avrupa nüfusuna ne de olsa katkı yapacak bir centilmen gerekiyordu...






# # # # # # # #