TUNAY AKOĞLU
Avrupa Birliği Proje Müdürü / Beyrut
European Union Project Manager / Beirut


TÜRKİYE AÇISINDAN AVRUPA'NIN İKİ YÜZÜ: POST-MODERNİZM VE EURABIA


Türkiye, Avrupa Birliğine katılmak için hazırlanan bir ülke olarak, yöneticileri ve kamuoyu ile Avrupa gerçeklerini yakından izlemek ve anlamak durumundadır. Bu gerçekler elbette ki çok yönlüdür, ancak içlerinden ikisi diğerlerinden daha fazla önem taşımaktadır: Post-modernizm ve İslamın etkisi.


Avrupa Birliği'nin (AB) misyon bildirisi (Mission statement) şöyledir: "AB' nin amacı; adil ve dayanışma içinde bir toplum olarak; barış, demokrasi, hukuk ve insan haklarına bağlı kalarak bu değerleri dünya çapında geliştirmektir." Bu bildiride en çok dikkat çeken kavramlar; barış, demokrasi, dayanışma, insan hakları ile Avrupa uygarlığı değerlerini dünya çapında geçerli kılma azmidir.

Yukarıda sıraladığımız AB ilkelerinin uygulanmasında; Avrupa, post-modernizmin ortaya çıkardığı pek çok yeni gerçekleri gözönünde tutmak zorundadır ve aynı zamanda gittikçe gelişen İslam etkisini de çok iyi değerlendirme durumuna düşmüştür.

POST-MODERNİZM

Soğuk savaşın bitimi ile ortaya çıkan yeni bir dünya düzeni kurma çabalarının en önemli boyutları ve özellikleri arasında sırası ile 'Son durak: Liberal ekonomi ve demokrasi'; 'Medeniyetler çatışması'; 'Küreselleşme' ve 'Uluslararası terörizm'i belirtmek mümkündür. Bu aşamaların devamı olarak 'Post-Modernizm' diye adlandırılan bugünkü son aşama, Batı Uygarlığı ve özellikle Avrupa'nın etkenliğini ve tepkilerini anlama açısından önem taşır.

Post-modernizm; liberal, kültürel, teknolojik, sosyo- ekonomik ve demokratik aşamaları da geçerek ortaya çıkmış bir sürecin ve kavramın genel adıdır; pek çok nitelik ve özelliği bünyesinde taşımaktadır. Bunları şu şekilde sıralamak uygun olabilir:

-Temel prensipler saptayan ve topluma yol gösteren dini, milli, ekolojik, ahlaki ve sosyal unsur ve sembollerin kaybolması,

-Aşırı teknolojik uygulama, yeni iletişim yollarının azgınlaşması, 'olmak' yerine 'görünmek' tutkusu, aşırı tüketicilik, benlik krizi, modaya esir düşme,

-Kant'ın kurduğu akılcı düzen ile Freud'un ortaya attığı iç dünya- duygu ve ruh yapısının yıkılması, kaybolması sonucu; düşünen (Kant) ve suç duygusu taşıyan (Freud) insanın yerine; doğruyu yanlıştan ayıramayan, içine dönük- belki de sapık eğilimli- bir yeni insan türünün ortaya çıkması,

-Dehşete ve şiddete de yol açabilen ve suni

-aşırı internet, cep telefonu, video oyunları tutkusu ve bağımlılığı,

-Kelimenin yerini grafiğin alması = Okuma yazma yerine, şekille anlatma ve anlama,

-Eğitim ve öğretimde tam liberalizmin ortaya çıkardığı disiplin yokluğu, öğretene saygının kalmayışı, öğrenmeye karşı tepki ve direniş, paralı öğretim ile sahte bir elit zümrenin diploma sahibi olması,

-Sapık ve yeni cinsel tutum, yaklaşım ve olanaklar (erkek ve kadın ayırımı yerine 'cins seçme' olanağı; Cins pazarı (embriyonlar, kolonasyon, rahim kiralama, cins değiştirme, transseksüalite, aşk yerine serbest seks, aynı cins evlenme olanağı),

- Somut paranın yerine soyut paranın ve ödemelerin hakimiyeti (Kredi kartları, Bankomat, elektronik transfer vs...),

- Prodüktif olmayan ve üretmeden tüketen geniş bir toplum kesiminin ortaya çıkması (Özellikle gençler ve yaşlılar),

Bu şekilde post-modernizm; düşünmeden hareket eden, içine dönük, suçluluk duyamayan, teknolojinin esiri, yeni iş olanaklarından mahrum, üretmeden tüketen, arzu etmeden mutlu olmaya çalışan yeni bir insan tipi yaratma yolundadır. Bu yeni insan türünü; daha önce faşizm ve komünizmin yaratmaya çalıştıkları 'tek tip insan' türü ile karşılaştıran yazarlar da ilgi çekmektedir. (Örneğin :- Prof. Dany-Robert Dufour: L'art de reduire les tetes, Paris, de Noel Editeurs, 2003, - Jeremy Rifkin: The end of work, Ed. Tacher and Putnams Sons, New York, 1995 ve ĞJeremy Rifkin: The age of access, Ed, Tacher and Putnams Sons, New York, 2000.)

Yukarıdaki çerçeve içinde post-modernizmin bazı nitelikleri artık Türk toplumunda da göze çarpmaktadır.

İSLAMIN ETKİLERİ

Avrupa Anayasa tasarısına, Avrupa'nın hıristiyanlık temeline de dayandığı yaklaşımını katmayan Avrupa Birliği, değişik dinsel inançları ve laikliği benimsemiş durumdadır. Ancak, özellikle göç nedeni ile bünyesinde 13-14 milyon kadar müslümanı barındıran AB (Bütün Avrupa kıtası Türkiye dahil 120 milyon kadar) , bazılarına göre bir İslam kolonisi olmaya başlamıştır bile!!!!ÉÉ

Bu konuda, tanınmış İtalyan yazarı ve gazetecisi Oriana FALLACI'nin yeni kitabı çok ilginçtir ( La forza della ragione, Rizzoli International Editions, New York 2004 ). FALLACI, 1975 yılında Paris'te yayınlanmaya başlayan "Eurabia" dergisi gibi adlandırdığı yeni Avrupa'nın ne kadar tehlikeli bir biçimde islamlaştığını kendi açısından açıklamaktadır. Bu kitapta ne yazık ki, FALLACI'nin o aydın kafasına ve parlak geçmişine hiç de yakışmayan bir biçimde, Türk - Osmanlı tarihine ilişkin çok yanlış, eksik ve tek yönlü, haşin itham ve analizleri de yer almaktadır. (Sahife: 42-50).

Her ne kadar, Avrupa'nın hızla bir Orta Doğu ve Kuzey Afrika müslüman havasına dönüşen kentleri bir gerçek ise de, İslamlaşmayı korkunç bir tehlike olarak ortaya atmak elbette ki çok doğru değildir; hele FALLACI'nin yaklaşımı gerçekten pek aşırı ve anlamsızdır.

Nitekim, burada sadece Cambridge St. James Koleji profesörlerinden Jack GOODY'nin 'Islam in Europe' kitabını belirtmek yerinde olacaktır, (Jack GOODY: Islam in Europe, Blackwell Publishing, Oxford, November 2003).

Gerçekten de bu kitap, İslamın Avrupa kültür ve uygarlığına nasıl ve ne ölçüde katkılarda bulunduğunu araştırıp belgelemektedir. Ayrıca, aynı araştırma; Kuzey Afrika'dan Araplar'ın, Balkanlar üzerinden Türkler'in ve Güney Rusya'dan Mongollar'ın, gene aynı sıra içinde; İspanya ve Akdeniz Avrupası'nda; Orta Avrupa'da ve Polonya ile Baltık ülkelerinde ne kadar olumlu ve geniş değişimlere yol açtıklarını ortaya koymaktadır.

Ancak bugün, demokrasiden yararlanarak ve İslam hukukunu, Avrupa ülkelerinin ulusal hukuk düzenlerinin ve kurallarının üstünde sayarak; Avrupa İslam örgütlerinin, Avrupa ve Batı uygarlığı ve kültürü ile hiç bağdaşmayan istekler öne sürmeleri, Avrupa kamuoyunda gittikçe artan bir biçimde tepki yaratmaktadır. Göçmen azınlığı ve müslüman Avrupalılar, sanki çoğunluğu esir alma yolunda çalışmaktadır. Bütünleşme, diyalog ve uyum yerine; ayrılma, ghettolar oluşturma, bağnazlık ve aşırıcılık hızla gelişmektedir.

Avrupa müslüman nüfusunun çok süratli bir biçimde artması, "Ümmet" kavramının "ulusal birlik" ve "Avrupa idealinin" yerine geçmesi, Avrupalılar tarafından yadırganmaya başlamıştır. Bütün bunlara ek olarak çok kez, Avrupa İslamı, Avrupa dışındaki militan - terörist İslam ile ilişki ve uyum içinde algılanmaktadır. Henry KISSINGER, daha 1994 de, militan İslamı geleceğin dünya çapındaki en büyük tehlikelerinden birisi olarak tanımlamıştı (Diplomacy, Sahife 826).

Avrupa Birliği (AB) yöneticileri, "uygarlıklararası çatışmaya" tamamen karşı çıkarak bütün bu yeni gelişmeleri gözönünde tutmakta, post-modernizm'in olumsuz etkilerini de analiz edip karşı önlemler almaktadır. "Apolitize" olmuş kamu oyu ise daha çok güncel ekonomik ve sosyal gelişmelere ilgi duymakta; işsizlik, enflasyon, sosyal haklar, boş zamanları değerlendirme, refah ve mutluluk kavramlarına daha çok önem vermektedir.

Türkiye'nin tam AB üyeliğinde şüphesiz bütün bu sıraladığımız Avrupa gerçekleri de önemli bir rol oynayacaktır. Aynı çerçevede, "the Economist" dergisinin çok yapıcı ve olumlu tutumunu da hatırlatmak yararlı olabilir: (a) 7 - 13 Aralık 2002 ve (b) 18-24 Eylül 2004 tarihli dergiler; Kapak: (a) "Turkey belongs in Europe", (b) "Why Europe must say yes to Turkey".

Sonuç olarak şunu da belirtmek mümkündür: Eğer herhangi bir nedenle Türkiye, 15-20 yıl kadar sonra Avrupa Birliği'nin tam üyesi olamazsa, daha sonra bir müslüman ülke olarak "Eurabia" üyesi olabilecektir. Bu, Türkiye için bir "Win - Win" senaryodur.




POST-MODERNISM AND EURABIA: TWO NEW FEATURES OF EUROPE


"Turkey belongs in Europe", "Why Europe must say yes to Turkey": Cover pages of "the Economist" of London; 7-13 December 2002 and of 18 - 24 September 2004, respectively. Two new features of today's Europe, namely, "Post-modernism" and "Effects of Islam on and in Europe" will --inter-alia -- affect Turkey's full adhesion to the European Union (EU). Both in Turkey and in EU, the decision-makers and public opinion might benefit from thoroughly considering these two above issues. Post-modernism, as the latest stage of an ongoing process ranging from political and economic liberalism to globalization has many particular aspects entwined among themselves.

These specific features of the present post-modern period in Europe (and in Western World) include not only cultural or technological realities, but also spiritual, educational, social and ecological 'deviations' and 'abnormalities'. Like the fascism and/or communism in the past; the post-modernism is now trying to create a new human being who lacks critical judgement and sense of guilt; who tries to appear instead of to be, who is a Ô'wild consumer'' without producing and who seeks happiness without desiring.

These new post-modern aspect could be considered as the centrepiece / keystone of the new European society and Western civilisation's playground. Moreover, the new post-modern realities now prevailing in Europe affect rapidly Turkey as well. On the other hand, although in minority, Islamist movements in Europe are becoming increasingly relevant, vocal and demanding towards the European politics by expressing their Ôrevendications' in accordance with the Islamic law, which is unacceptable by the EU whose draft constitution does not include even the "Christian values" as a basic component. Despite the fact that, almost all large European cities becoming more and more like Middle Eastern or North African towns, Islam in Europe cannot be considered as a major threat to the EU.

In this context, the approach adopted and expressed by well-known Italian writer and journalist Oriana FALLACI is rather biased, one-sided and extreme; especially her analysis concerning past Turkish-Ottoman presence in Europe (See: pages 42 - 50: O. FALLACI: La forza della ragione, Rizzoli International Editors, New York N.Y. 2004) is extremely harsh and subjective. In a similar manner, one could suggest that, the expression or the term "Eurabia= Europe in the making as a colony of Islam", is a rather unfortunate expression of an unjustified fear. However, one should also begin analysing the possible effects of Islam on the future of Europe, in a serious manner.

By the same token, a possible scenario could be predicted for Turkey whereby this country may become a "win-win case", i.e: if Turkey cannot join the European Union as a full member, say in 15-20 years, this "Moslem" country could in any case become a member of Eurabia a little bit later !!!!É... Post-modernism, together with the effects of Islam on the European realities , may offer two main opportunities for reflection and action in the field of future relations between Turkey and the European Union.




# # # # # # # #