MAVİ YOL
Dr. CAN FUAT GÜRLESEL

Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Başkanı



AB ÜYELİĞİ VE DIŞ POLİTİKA VE GÜVENLİK SİYASETİNDE DEĞİŞİM


Türkiye'nin AB'den tam üyelik müzakere tarihi alması halinde dış politika ve güvenlik siyasetinde AB ile bir yakınlaşma olması kaçınılmaz gibi görünmektedir. Türkiye NATO üyeliğinden bu yana dış politikasında daha çok ABD'nin çizgisine yakın kalmış, özellikle soğuk savaş döneminin güvenlik siyaseti bunu gerekli kılmıştır. Soğuk savaş sonrası dönemde ise global denge arayışı içinde henüz istenilen bir denge kurulamamıştır.

11 Eylül sonrasında ABD tüm dünyaya güvenlik gözlüğü ile bakmaya başlamış ve yeni global dengenin kurulması için bir 'yalnızlaşma' stratejisi uygulamaya koymuş, global dış politikasını da 'yeni güvenlik konsepti' üzerine inşa etmeyi tercih etmiştir. ABD'nin bu yeni dış politikası ve güvenlik siyaseti Türkiye ile de ilişkilerin zayıflamasına yol açmıştır. Bu zayıflama sürecinde ABD'nin Türkiye'nin AB üyeliğine olan desteği ise artarak sürmüş ve AB nezdinde bile bu destek 'aşırı' olarak değerlendirilmiştir.

Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerine başlaması ile birlikte dış politika ve güvenlik siyasetinde Türkiye'nin AB ve ABD arasında nasıl bir denge kuracağı yukarıdaki gelişmeler çerçevesinde henüz belirsizdir. Bu belirsizliği ortaya çıkaran birden çok neden bulunmaktadır.

AB'nin Ortak Dış Politikası Yok

AB henüz dünya meseleleri ile ilgili olarak bir dış politika oluşturabilmiş değildir. Bunun iki önemli nedeni vardır. Birincisi Avrupa henüz genişleme, anayasa ve siyasi birlik gibi kendi iç ve önemli meseleleri ile uğraşmaktadır. İkincisi ise üye ülkeler arasında dış politika konusunda tam bir mutabakat sağlanamamaktadır. Irak'a yönelik harekat sırasında AB, ABD'nin politikaları karşısında tam anlamı ile ikiye bölünmüştür. Ayrıca ülkeler kendi içinde de ikiye bölünmüştür. İspanya ve Polonya'da ABD'ye destek veren siyasi gruplar iktidarı kaybetmiştir.

AB henüz global bir dış politika oluşturacak, yürütebilecek yapıda değildir. Bu nedenle öncelikle 'yakın komşular politikası' ile yakın ve sınır komşuları ile stratejik işbirliklerini geliştirme arayışı içinde olacaktır. AB'nin global ve bölgesel dış politika arayışı içinde Türkiye belirleyici bir ülke niteliğinde olacaktır. Türkiye'nin istekleri ve öncelikleri önem kazanacaktır.

Ancak AB ile Türkiye arasında, Kıbrıs, Ege sorunu, Ermenistan, Suriye sınırı vb. gibi doğrudan sorun oluşturan dış politika konuları da bulunmaktadır. Bunlar AB ile dış politikada uyum ve yakınlaşmayı engelleyecektir.

AB'nin Güvenlik Kapasitesi Sınırlı

AB bir barış ve huzur adası olmakla birlikte, günümüzün değişen güvenlik ihtiyaçları, Ortadoğu ve diğer sorunlu bölgelerde kangren olmuş sorunların çözümü ile AB için global bir oyuncu olmanın gereği olan güvenlik kapasitesi konusunda AB henüz yeterli bir güce sahip bulunmamaktadır. AB güvenlik kapasitesi sınırlı, henüz çekirdek nitelikte ve ancak AB sınırları içinde aktif olabilecek yapıdadır.

Avrupa'nın güvenliğinin sağlanması konusunda ABD ile yaşanan görüş farklılığı ise muhtemelen AB'nin en önemli güvenlik problemi olacaktır.

Türkiye'nin yüksek güvenlik kapasitesi AB için son derece değerlidir. 11 Eylül sonrasında AB'nin Türkiye karşısında olumluya doğru değişen görüşlerinin arkasında Türkiye'nin bu kapasitesi önemli rol oynamaktadır.

Ancak Türkiye ile AB'nin güvenlik siyasetini oluşturan AGSK arasında yakın zamana kadar ciddi bir sorun yaşanmaktaydı. Türkiye AGSK'nın NATO güçlerini kullanımını Kıbrıs haricinde olması şartı ile kabul etti ve ilişkiler normalleşme sürecine girdi.Türkiye'nin yüksek güvenlik kapasitesinin AB ve AGSK içinde nasıl kullanılabileceği hem AB hem de Türkiye tarafında henüz çok az tartışılmış durumdadır. Ayrıca Türkiye'nin ABD ile olan ancak son zamanlarda zarar gören yüksek güvenlik işbirliği Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde belirleyici olmaya devam edecektir.

Transatlantik İlişkilerinde Yaşanan Belirsizlik

Türkiye muhtemel bir AB üyeliği sürecinde transatlantik ilişkilerinin belirsizliğinden de olumsuz etkilenecektir. Transatlantik ilişkiler ABD ve AB arasında global yeni dengenin kurulması konusundaki görüş ayrılığından ve daha da önemlisi çıkar çatışmalarından kaynaklanmaktadır.

Global paylaşımda ABD ve AB ülkeleri ilk kez görüş ayrılığı içindedir. Çünkü ilk kez global kapitalizm, küreselleşme süreci sonunda gelişmiş ülkeleri kendi arasında paylaşım çatışması ile karşı karşıya kalmıştır.

Global paylaşım konusunda transatlantiğin iki yakası ABD ile AB arasında yakın bir dönemde uzlaşma olasılığı da sınırlı görülmektedir.

Türkiye, transatlantik ilişkilerinin belirsiz olduğu bir dönmede AB üyeliği ile siyasi olarak yerini belirginleştirmiş olacaktır. Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde yeni bir İngiltere olup olmayacağı veya Alman Fransız eksenine eklenerek önemli bir üçüncü güç olup olamayacağı transatlantik ilişkilerindeki belirsizliği azaltacak nitelikte olacaktır.

Bozulan Sihirli Üçgen; ABD -Türkiye -İsrail

1990'lı yılların başından itibaren Türkiye, İsrail ve ABD arasında başlayan yakınlaşma daha sonra her bir nokta arasındaki stratejik ortaklıklar ile önemli bir stratejik işbirliği üçgenine dönüşmüştür. Daha çok bölgesel güvenlik işbirliği odaklı bu ortaklık 11 Eylül sonrasında ABD'nin değişen Ortadoğu politikaları ve AKP hükümetinin İsrail karşısındaki tutumu nedeni ile giderek gevşemeye başladı ve Türkiye'nin İsrail ve ABD ile ilişkileri stratejik ortaklık ve işbirliği düzeyinden çıktı. Türkiye'nin ABD ve İsrail ile ilişkileri hassas Ortadoğu dengeleri üzerinde iniş-çıkışlar sergiliyor ve zayıflama süreci devam ediyor.

Global Denge, Ortadoğu ve Türkiye'nin Dış Politikası

ABD'nin Irak ile başlattığı harekat ve Büyük Ortadoğu Projesi ile derinleştirdiği girişim yeni global dengenin kurulması çabalarının ilk adımını oluşturmaktadır.

ABD Cebelitarık'tan başlayıp Çin denizine kadar olan uzun bir çizgi üzerinde kendisine siyasi, askeri ve ekonomik olarak bağlı bir güney doğu ekseni oluşturarak yeni global dengeyi kurmaya çalışmaktadır. Bu çaba 2020 yılına kadar üç aşamalı olarak sürecektir.

Ortadoğu'da ABD'nin başarısı yeni global dengenin kurulması için vazgeçilmez bir gerekliliktir. Bu noktada Türkiye ile ABD'nin politikaları arasında bir güven ve öncelik sorunu bulunmaktadır. Hatta zaman zaman karşıtlık yaşanmaktadır.

Türkiye Ortadoğu politikasında daha çok AB'ne yakındır ve belkide ABD'nin ortadoğu'daki politikalarının başarısını ve yeni global dengenin ABD lehine kurulmasını engelleyebilecek konumdadır. ABD de muhtemelen bunu hesaplamaktadır. Ancak AB üyeliği ile Türkiye'nin ABD ve İsrail çizgisinden AB çizgisine kayabilme riskini şimdiye kadar göz ardı etmiş gibi görünmektedir.

Türkiye Yeni Global Dengede Kilit Ülke

Türkiye ABD ve AB arasında kurulmakta olan yeni global dengede kilit ülke konumundadır. AB global bir oyuncu olmak istiyorsa dış politika ve güvenlik kapasitesini artırmak zorundadır. Bunun önemli aracıda Türkiye olacaktır. Türkiye'nin AB ile böyle bir amaç içinde yakınlaşması ABD ile uzaklaşması anlamına gelecektir. Global dengeyi kurmaya çalışan ABD'nin Türkiye'yi yeniden kazanma girişimleri (Kıbrıs'ı tanıma, K.Irak sorunu PKK ile mücadele) ve Türkiye'nin ABD'nin Ortadoğu girişimlerine (Irak, İran, Suriye, Filistin) yakınlaşması ile yeniden oluşacak ABD - Türkiye stratejik ortaklığı ise dengenin ABD lehine oluşmasına katkı sağlarken, AB üyelik sürecinde Türkiye için muhtemel yeni engeller oluşturacaktır.






# # # # # # # #