RECEP TAYYİP ERDOĞAN
T.C. Başbakanı
Prime Minister of the Republic of Turkey


DÜNDE KALARAK GELECEĞİ İNŞA EDEMEYİZ


Milletimizin adalete ve kalkınmaya susamışlığının bizi bir yolculuğa çıkardığını bir kez daha hatırlatmak gereğini duyuyorum. Bu yola çıkarken önümüzdeki yolun ne kadar uzun ve meşakkatli olduğunu kuşkusuz biliyorduk. Çünkü bir yönetim tecrübesinden geçerek bu noktaya gelmiştik ve zeminimizi iyi analiz ederek yola çıkmıştık. Bu zemin, Türkiye'dir. 780 bin kilometre kare toprağıyla ve yaklaşık 70 milyon insanıyla, tarihi ve kültürel derinliğiyle, kıtalar ve medeniyetler arasında kurduğu sentezle Türkiye...

Artık şunu herkes ezberlemelidir: Milletimizin yoğurduğu hamurdan çıktığı içindir ki, kuruluşunun birinci yılında iktidar oldu Ak Parti. Sık sık değişik biçimlerde vurguladığım gibi; bizler yaslandığımız değerleri, varlık kazandığımız zemini kaybetmeden Türkiye'yi yönetilemeyen bir durumdan çıkarmak, ülkemizi layık olduğu itibara kavuşturmak üzere bu yoldayız. Bu yolculuğun sizlere, uzun uzun detaylarını anlatacak değilim ama bu yolculuğun gereklerinden söz etmeyi zait kabul ediyorum ama burada milletimle konuştuğumu düşünerek eski siyaset alışkanlıklarının "tekrar unutulmak üzere, bir an için" hatırlanmasını rica ediyorum. Hatırlayın, fazla geçmişe gitmeye gerek yok, daha yakın bir geçmişte kişisel ve partisel çıkarları milletin çıkarlarının önüne koyulduğu için, kişisel ikbal ve ihtirasların, toplumsal taleplerin ve Türkiye'nin geleceğinin önüne koyulduğu için ödediğimiz bedelleri hatırlayın.
İşte bu nedenledir ki sonunda ikbal ve ihtiras olmadığını bildiğimiz bir yola çıktık birlikte. Milletimizde aynı nedenlerle bizimle birlikte oldu, bize güç verdi, destek verdi. İktidara gelişimizle Türkiye'yi hızla eski tartışmalardan çıkardık. Eski siyaset ve yönetim anlayışını tasfiye eden milletimiz bize güvendi ve biz de bu güven zemini üzerinden işe başladık. Bundan sonra da bütün icraatımızla, bütün eylemlerimizle bu güven zeminini besleyeceğiz. Ak Parti'yi seçerken milletimizin 3 Kasım'da ortaya koyduğu üslup bütün boyutlarıyla henüz yorumlanmadan, biz, elimizi taşın altına koyduk ve yola koyulduk. Kurulduğumuz günden beri bizim ortaya koyduğumuz üslup, Türkiye'deki siyaset geleneği içinde yeni bir üslup olduğu içindir ki, milletimiz bize vekalet vermiştir. Biz, bu vekaleti ve omuzladığımız emaneti sonuna kadar götürme kararlılığındayız. Yola çıkarken yeni siyasetimizin ilkelerini milletimizin belirleyeceğini söyledik, yine söylüyoruz. Bize düşen, bize duyulan güveni hizmete ve üretime dönüştürmektir. Ak Parti, siyasi istikrar ile ekonomik istikrarın ne kadar birbirine bağlı olduğunun bilinciyle işe başladı.
Türkiye'nin yüz yüze olduğu sorunların kaynağını biliyorsunuz. Bu sorunlar kartopu gibi büyürken, eski siyaset anlayışının hangi aymazlık içinde ülkenin kaynaklarını yağmaladığını, ülke itibarının, siyasetçiye duyulan güvenin, Meclisin saygınlığının ne kadar yara aldığını biliyorsunuz. Ak Parti, Türkiye'ye, siyasete, yönetime, Meclise kaybettiği itibarı yeniden kazandırmıştır. Şimdi bu itibarı bütün Türkiye sathına yayma çabasındayız. Bunun için milletimizle el ele veriyoruz, bunun için dünya ile konuşuyoruz. Henüz yolun başlangıcındayız ve bizim yapacağımız çok iş var. Milletimizin sıkıntısı var, derdi var, problemleri var. Kimse milletimizin sıkıntısını gidermek, derdine çare olmak ve problemlerini çözmek için çıktığımız yolda bizi tökezletemez. Her gün yeni ve sıcak gelişmeler oluyor ve her yeni gelişme karşısında yeni bir tavır almak gerekiyor. Ben burada, zeminimizin önemli olduğunu, bu zeminin bu ülke olduğunu tekrarlamak istiyorum. Bizler, bu ülkenin hem vicdanı, hem de aklı olmaya talibiz. Yönetim anlayışımız da vicdani olan ile akla uygun olanı birleştirmektir.
3 Kasım'da bize oy vermeyen vatandaşlarımız da şu anda Ak Partinin ve hükümetin arkasındadır. Çünkü halkımız o derin ferasetiyle ülkemizin esenliği ve devletimizin bekası için nasıl geceli gündüzlü çalıştığımızı, kucağımızda bulduğumuz krizleri nasıl yönettiğimizi, milletin vicdanı ile Türkiye'nin ve dünyanın gerçeklerini nasıl buluşturmaya çalıştığımızı görüyorlar. İcraatımız bu zeminde değerlendirilmeli, eleştirilecekse bu zeminde eleştirilmelidir. Demokrasi ve yeni siyaset anlayışımızı anlatırken hem tarzımızı, hem yöntemimizi sadece retorik, sadece söylem, sadece tribünlere dönük mesaj sananlar olabilir ama, bu bizim hayat üslubumuzdur. Bu üslup ve bu tarz, henüz yenidir ama, zaman, bu tarzın Türkiye'ye neler getireceğini herkese gösterecektir. Bizim, ülke meselelerini hiçbir zaman kişiselleştirmediğimizi, hiçbir kişisel meselemizi de kimsenin omzuna yıkmadığımızı hepiniz bilirsiniz. Bizim derdimiz, Türkiye'nin ekonomik sorunlarını aşmak, ertelenen adaleti tesis etmek, ülkenin dış itibarını artırmak, herkesin vatandaşlık hakkını kullanmasını sağlamak, toplumsal uzlaşmayı tesis etmek ve barışın korunmasını güvence altına almaktır...
Bu sorunların bir bütünlük içinde ele alınması ise devlet yönetimidir. Ak Parti, bu bütünlükten yola çıkarak siyaset üretmektedir. Meclise getirdiği tezkerede bu anlayışın ürünüdür. Ben tezkere konusunda halkımın tepkilerini anlıyorum ve saygı duyuyorum. Arkadaşlarımın tereddütlerini de anlıyorum. Ama meselelere bütün yönleriyle bakamazsak, halkımızın bize yüklediği sorumluluğu ve görevi yerine getiremeyiz. Yine sorumluluk makamında olanlar, farkındadırlar ki, atmaları gereken adımları, günlük duyguları tatmin etmeye dönük olarak değil, ülkenin geleceğini yönetmeye dönük olarak atmak zorundadırlar. Türkiye tarihi bir süreçten geçiyor. Bu süreç, tarihten, coğrafyadan, kültürden, dünyadan ve bölgemizden koparılarak, sadece aktüel bilgiyle yorumlanamayacak kadar karmaşık bir süreçtir. Bu zorlu sürecin yönetiminde Ak Parti'nin olması milletimizin kaderi ve geleceği açısından manidardır. "Biz, arabayı atların önüne koşmayacağız" derken de, "dünyanın hiçbir alfabesi iki harften oluşmaz" derken de yüz yüze olduğumuz sorunun basit bir "evet-hayır" meselesi olmadığını söylemeye çalıştık. Yönetim anlayışımızı anlamaktan güçlük çekenler, eski alışkanlıklarıyla, Yeni Türkiye'yi tanıma güçlüğü içinde olduklarını gösterdiler.
Bizler, duygu dünyamızla, aklımızla, birikimimizle, vicdanımızla, gerçeklerimizle bir terkibin siyasetini hayata geçirme çabasındayız. Bu terkip, ya da bu sentez tarihten bize kalmış bir mirastır. Bizim ne tarihte, ne de bugünkü Ak Parti'nin siyaset anlayışında, etnik temele dayalı bir yaklaşımımız yoktur. Keza evrensel anlayışımız gereği bölgesel farklılıklara dayalı bir siyasetimiz de yoktur. Bu yüzden, Irak halkının yanı başımızda çektiği acıları en iyi biz biliriz. Bu acıyı bir nebze olsun dindirmek için, ülkemizin nasıl büyük bir bedel ödediği de hafızalarımızda çok tazedir. Kuveyt, SADDAM tarafından işgal edildiğinde bütün dünya Kuveyt'i kurtarmak için seferber oldu. Ama aynı dünya Kuzeyden yüz binlerce insan Türkiye'ye akın ederken ve Türkiye o insanlara kol kanat gererken, ne bize ne de Türkiye'ye sığınan insanlara yardım elini uzatmadı. Bu nedenle bizler Avustralya ya da Norveç'in Irak sorununa yaklaşımı ile kendimizi aynı düzlemde değerlendiremeyiz. ‚ünkü onlar bu coğrafyanın, ne tarihinden, ne de risklerinden haberdardır. Onlar ne ABD'nin ne de İngiltere'nin muhtemel operasyonundan sonra ortaya çıkacak gelişmelerden etkilenmeyeceklerdir. Oysa biz yanı başımızdaki gelişmelerden doğrudan etkileneceğiz. Olup biten her şeyi an be an izlemek, gereken hazırlıkları yapmak zorundayız. Türkiye kendi güvenliği ve Irak'ın toprak bütünlüğü için, gelişmelere seyirci kalmayacak ve soruna ne şekilde müdahale etmesi gerektiği konusunda hangi yönteme başvuracağını, önümüzdeki günlerde tayin edecektir.
Şimdi, bizim dışımızda oluşan ve engelleyemediğimiz bir süreçte yine tarihin tazyiki altındayız. Hem Irak'ın bütünlüğünü, hem hangi etnik aidiyete sahip olursa olsun Irak halkının barış içinde olmasını arzuluyoruz. Hem ülkemizin güvenliğini, hem bölgemizin esenliğini düşünmek zorundayız. Hem kendi halkımızla, hem komşularımızla, hem de müttefiklerimizle konuşmak zorundayız. Ne kimse hamasetten medet umsun, ne de kimse hariçten gazel okuyarak bize iktidar dersleri versin. Bize akıllarınca "zaaf" isnat edenler, eski gerilim günlerini, nifak günlerini, küçük hesaplarla siyaseti kirleterek Meclise itibar kaybettirdikleri günleri özleyebilirler ama, bu çabalar beyhude çabalardır. Eski defterler, eski yöntemler Ak Parti sayesinde milletimizce tedavülden kaldırılmıştır. "Bizi neden eleştiriyorlar" diye değil, eleştirenlerin kimliğine, bu ülkeye ne verdiklerine bakarak söylüyorum. Biz eleştiriye her zaman açık olduğumuzu, demokrasi anlayışımızda "öteki" diye bir şey olmadığını, her vatandaşımızın partisi, her vatandaşımıza hizmet götürecek bir iktidar olacağımızı söyledik. Biz, doğru bildiğimizi kimseden esirgemeyerek kapalı kapılar ardındaki siyasete son verdik. Ve şunu özellikle hatırlatıyorum, ülkemizin her yerinde taktir edilmemizin sırrını merak edenler ancak açık siyasetimizi doğru okuyarak bizi anlayabilirler. Dünya devletlerinin liderlerine Türkiye'nin tezlerini anlatırken de aynı açıklıkta olduk.
Eski siyaseti özleyenlere eğer benim sesim ulaşmıyorsa, onlara lütfen söyleyin; sizin özlediğiniz o siyaset bitti. Gelinen noktada ABD ile ilişkilerimizi bir kere daha değerlendirmek istiyorum. ABD yönetiminin, Türkiye'nin bölgeye dönük hassasiyetlerini anlayan bir politika izlemesi gerektiğini bir kere daha belirtiyorum. ABD, bölgede kendiliğinden gelişecek ve Türkiye'yi rencide edecek oluşumların ortaya çıkmasını engelleyecek bir politik tavır almalıdır. Türkiye, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da ABD ile ilişkilerini bütün dinamizmi ile sürdürecektir. Türkiye ile ABD'nin tarihsel derinliğe ve karşılıklı saygıya dayalı ilişkileri, daha çok gelişecek ve her iki ülkenin çıkarına olan yeni boyutlar kazanacaktır.
Bu arada; son günlerde Kuzey Irak'ta yaşanan kaygı ve üzüntü verici gelişmelere dikkat çekmek istiyorum. Belli ki kimi çevreler, mevcut durumdan cesaret alarak, bölgedeki kimi hassasiyetleri kaşımak gibi tehlikeli bir oyun oynamaktadırlar. Buradan herkese sesleniyorum: sakın ola ki kimse Türkiye'nin iyi niyetini istismar etmesin. Sakın ola ki; hiç kimse sahte cesaretlere kapılmasın ve Türkiye'nin hassasiyetlerini denemesin. Türkiye, kuşkusuz, her zamanki gibi Türkmeniyle, Kürdüyle, Arabıyla, Keldanisiyle, Süryanisiyle ve diğer tüm unsurlarıyla, bütün Irak halkının esenliğini önemsemektedir.
Bu arada Irak liderliğine de birkaç söz söylemek istiyorum: Irak'ı yönetenler; Meclis'ten çıkan son karardan sonra daha dikkatli adımlar atma sorumluluğu ile baş başadır. Irak yönetiminin, Meclis'ten çıkan kararı yanlış okuma eğilimine girmesi, çok vahim bir hata olacaktır. Irak yönetimi, kendi halkının esenliği ve dünya barışı için, BM ile aktif, inandırıcı ve şeffaf bir işbirliği içine girmek istediği konusunda tüm dünyayı ikna edecek adımlar atmak için çok kısıtlı bir zamana sahiptir. Irak yönetiminin, tüm bunları anlamazlıktan gelmesi veya belli taktikle kurban etmesi, dünya barışını zedeleyecek en güçlü ve can alıcı hamleyi Irak yönetiminin yaptığını tescil edecektir.
Irak yönetimi, Meclisimizden çıkan kararı yanlış yorumlayarak, BM ile işbirliği sürecini yavaşlatma yoluna asla tevessül etmemelidir. Irak yönetimi, kararı doğru okumalı ve Irak yönetiminin BM ile aktif işbirliği yapmasının gereğine dönük olarak Türkiye'nin, kararlılığında zerre kadar değişme olmadığını unutmamalıdır. Aynı zamanda, ABD ile beraber AB ülkeleri de yaşanan bir başka süreci titizlikle takip etmelidir. Örneğin, bu son gelişmeler Kıbrıs görüşmelerini olumsuz bir noktaya sevk etmemelidir.
Biz, çözüm anlayışını destekliyoruz. ‚ıkmaz sokaklar üretmek, hiçbir ülkenin hayrına olmadığı gibi, Türkiye'ye hizmet etmek de değildir. Biz diyoruz ki; dünde kalarak geleceği inşa edemeyiz. Kıbrıs konusunda ulusal çıkarlarımıza gölge düşürecek oldu bittilere ve emrivakilere boyun eğmeyeceğimizi bütün dünya bilir, bilmelidir. Ancak bu durum çözüme yönelik irade ve kararlılığımıza mani değildir. Bu arada Hükümet 2003 yılı bütçesini Meclis'e göndermiş bulunmaktadır. Bütçenin ayrıntılarına girmeyeceğim. Çünkü komisyonlarda ve Genel Kurul'da bütçe enine boyuna tartışılırken halkımızda bu tartışmalar sayesinde öğrenmiş olacaktır. Ancak bu aşamada şu kadarını söylemek istiyorum. Bu bütçe AK Parti'nin geçmiş dönemden devraldığı Türkiye şartlarını onarım bütçesi; bazı ekonomik dengeleri restore edilerek yeniden dengesini oturtma bütçesidir. Yapısal reformlarda ve bütçe uygulamasında gerçekçi bir uygulama yapacağımızı bilmeniz gerekir. Bütçe halkımıza hayırlı olsun.


WE CANNOT BUILD THE FUTURE WITHOUT MOVING ON


Our party has been elected as the Turkish people's representative and we have been working hard to restore the esteem of our country, of politics, and of our parliament. Our style of governance is one of combining intelligence with conscience. As a matter of fact, those members of our society that had not voted for us during the elections are now able to appreciate the efforts our administration is spending to manage the legacy crises and they do tangibly see how hard we work. Today, our country is going through a historic process. While we take decisions, we have to ensure both the security of our country and the welfare of our region at this juncture. There is no doubt that Turkish-American relations are of utmost importance in these times. I believe that our relations with the US will continue as before and will open up to new dimensions to the benefit of both countries. Meanwhile, I would like to take this opportunity to warn those who are trying to take advantage of Turkey's goodwill in northern Iraq concerning our sensitivities in that region: Nothing has changed regarding Turkey's will to embrace the wellness of the Iraqi people with all the different ethnic components they have and as they are. In the meantime, I call on the Iraqi leaders to cooperate with the UN inspectors in the best interest of their people and of global peace. They have limited time for this, and they should not be mistaken by misinterpreting the result of the recent motion that failed to pass in our parliament.


# # # # # # # #