TUNCAY ÖZİLHAN
TÜSİAD (Türkiye Sanayicileri ve İşadamları Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı
Chairman of the Executive Board of TÜSİAD (Turkish Industrialists and Businessmen's Association)


TÜSİAD OLARAK, TÜRKİYE'Yİ AB'YE TAŞIYACAK TÜM GÜNCEL ADIMLARI DESTEKLİYORUZ


"Türkiye SİAD Platformunun, bu yıl daha sık bir araya gelme kararı almış olması, Türkiye'nin yoğun ve hızlı değişen gündemine bakınca son derece isabetli bir karar olarak ortaya çıktı"

Bu yıl ilkini Girne'de yaptığımız Başkanlar Kurulu'nda yaklaşan savaş üzerinde durmuş, Kıbrıs, Irak, AB, Ekonomi gibi konuların nasıl birbiriyle ilişki içinde olduğunu ortaya koymaya çalışmıştık. Türkiye, çok boyutlu düşünmek ve aynı anda birden fazla soruna etkide bulunacak hamleler yapmak zorundadır demiştik. İki ay sonra Alanya'da bir araya geldiğimizde, artık savaşın ortasındaydık. Savaş öncesi dış ilişkilerimizde yaşanan gelişmeler, savaşın yarattığı belirsizlik, ekonomideki sıkıntılı bekleyiş havası hepimizi etkileyen ağır bir atmosfer oluşturuyordu. Bu ortamdan çıkışı bir 'güven şoku' yaratılmasına bağlamıştık. Reformların sürdürülmesinin önemini dile getirmiştik. Bugün bakıyoruz, gündemimizde, AB sürecinin hızlandırılması gereği, ekonomide IMF programına ve reformlara bağlı kalmanın önemi, piyasa mekanizmasını ve rekabet kurallarını zedeleyen uygulamaların ortadan kaldırılması gibi konular var. Bir ülkenin gündeminin bu kadar hızlı değişmesi normal midir? Türkiye SİAD Platformu iki ayda bir toplanarak her seferinde farklı gündem maddelerine odaklanıyorsa bunu sağlıklı bir gelişme olarak görebilir miyiz?

Aslında Türkiye'nin gündemi sanıldığı kadar hızlı değişmiyor. Yalnızca alttan alta uzun süredir varolan tek ve baskın bir gündemin farklı dışa vurum biçimleriyle karşılaşıyoruz. Nedir bu gündem? Bu gündem tek kelimeyle değişimdir. Türkiye, son yirmi yıldır, kendini yenileme, sistemi reforma tabi tutma arayışı içinde. Amaç, ülkemizin, 21. yüzyılın ilk çeyreği tamamlanmadan gelişmiş ülkeler arasında yerini alabilmesi. Piyasa ekonomisine geçiş ile başlayan bu süreç, ekonomik, siyasal, sosyal bir dizi reform çabasıyla yakın tarihimize damgasını vurdu. Günümüze de damgasını vuran, bu süreçten başkası değil. Avrupa Birliği üyeliğini bunun için istiyoruz. Ekonomik, siyasi ve idari reformları bunun için yapma peşindeyiz. Hukuk sistemimizin geliştirilmesini bu nedenle arzu ediyoruz. Eğitim, Sağlık, Sosyal Güvenlik gibi alanlardaki yenilenmeye de, iyi yönetim ilkelerine, şeffaflığa, yolsuzlukla mücadeleye de aynı nedenlerle önem veriyoruz. Bugün gündemimizin üst sıralarında AB sürecinin hızlandırılması yer alıyor. Bildiğiniz gibi TÜSİAD olarak, Türkiye'yi AB'ye taşıyacak tüm güncel adımları desteklediğimizi 12 sivil kuruluşla birlikte kamuoyuna açıkladık. Bu desteği dile getirirken, 6. Paket'in hedefleri korunarak onaylanması gerektiğini vurguladık. Ulusal Programın, katılım ortaklığı belgesinin öncelikleriyle birebir örtüşecek somut hedeflerle ve net bir takvime bağlanarak en kısa sürede tamamlanması gerektiğinin altını çizdik. AB üyeliği, Türkiye'nin önüne koyduğu kapsamlı toplumsal dönüşüm projesini destekleyen ve bu kapsamlı dönüşümden destek alan bir süreçtir. Açıktır ki, böyle bir süreç, ancak, tüm kesimlerin katkısı ve desteği ile tamamlanabilecektir. Özellikle parlamentomuza, bu konuda tarihi bir sorumluluk düşmektedir. İktidar ile muhalefetin bu sürecin önünü açma konusunda görüş birliğine varmış olmalarını takdirle karşılıyoruz. Korkulardan sıyrılmanın ve cesaretle bu yürüyüşü tamamlamanın zamanı geldi. Parlamentomuz, bu yönde göstereceği kararlılığın arkasında geniş bir kurumsal ve kitlesel destek olduğunu bilmelidir. AB üyeliği halkın devletten talebi, devletin halka taahhüdüdür. Aynı kararlılığın, bu kez hükümet cephesinde, IMF destekli programın gereklerinin yerine getirilmesinde gösterilmesi gerekmektedir. Birkaç hususun altını çizelim: Kurların gerilemesi, enflasyon rakamlarının olumlu seyretmesi, faizlerdeki kısmi gerileme olumsuz bekleyişlerin kırılması bakımından çok önemli gelişmelerdir. Ancak ibrenin kesin olarak dönmesi için, mali piyasalardaki konjonktürel gelişmelere değil, yapısal reformlara bağlı iyileşmelere ihtiyaç bulunmaktadır.

Ancak böyle olursa, ekonomi geri dönülmez biçimde sürdürülebilir büyüme yoluna girer. 5. Gözden Geçirme, hükümet performansı açısından kilit niteliktedir. Sosyal Güvenlik ve Mali Sektör reformlarının parçaları olan bazı yasal düzenlemeler hala yapılamamış durumdadır. Oysa bunlar yapısal kriter konumundadır.

Unutulmaması gerekir ki, 5. Gözden Geçirme eksiksiz tamamlanırsa, bu, 2003 yılında hızla genişleme eğilimi içine giren toplam talebin kontrollü büyümesine yardımcı olacak ve artmaya başlamış olan güven ortamını pekiştirecektir.

Bu vesile ile belirtmek isterim ki, hükümet, '2004'ten sonra IMF'ye ihtiyacımız olmaz' diyerek, ülke ekonomisini de kendi performansını da risk altına sokmaktadır. Biz tamamiyle aksi kanaatteyiz. Türkiye IMF programını 2006'ya kadar uzatmalıdır. Kaldı ki, tüm limitleri zorlayarak aldığımız borçların ödenmesi sürecinde de IMF denetimi altında olma konusunda bir taahhüdümüz olduğu unutulmamalıdır.

Tabii, sadece talep cephesine, mali piyasalara bakmak yeterli değil. Arz cephesinden de olaya yaklaşmak zorunlu. Bu cephede, üretimi doğrudan ilgilendiren iki kritik konuya daha değinmek istiyorum.

Birincisi, uzun yıllardır ihtiyaç duyduğumuz vergi reformunun, gündeme alınmış olmasına rağmen hala yapılmamış olmasıdır. Arz cephesinden bakıldığında, Türk sanayiinin rekabet gücünü en çok zorlayan faktörlerden birinin dünya ortalamalarının çok üzerindeki vergi yükü olduğu görülecektir. Enerji, işçilik, kredi gibi girdilerin üzerindeki vergi yükü, rekabet etmeyi imkansızlaştırıcı boyutlara ulaşmaktadır. Üstelik hem içerde, hem dışarıda rekabet imkansız hale gelmektedir. Makul vergi yükü ile çalışan ülkelerin malları ile dünya pazarlarında rekabet edemeyen bir işletme, kaçak işçi çalıştıran, kaçak elektrik kullanan, kayıt dışı işletmelerle de iç pazarda rekabet edememektedir. Vergi yüklerinin indirilmesi, kayıtlı ekonomiyi teşvik eder. Devlet, bir taraftan kaybettiğini diğer taraftan misliyle kazanır. Bu yüzden de vergi reformunun en önemli ayağının, verginin tabana yayılması, kayıt dışının kayıt içine alınması olduğu defalarca söylenmiştir. Arz cephesini ilgilendiren bir başka konu da yatırım ortamının iyileştirilmesidir. Bu konuda her fırsatta görüşlerimizi söylüyoruz. Hükümet ile temaslarımızda bu yaklaşımımıza hep pozitif cevaplar alıyoruz. Ama bakıyoruz ki, bu alanda çok konuşuluyor ama uygulamada hiç bir şey yapılmıyor. ‚ok sayıda reformu ve bunlara bağlı yasal düzenlemeleri bir arada yapmak zorunda kalan Türkiye'de, sorunların yalnızca bu düzenlemeleri kağıt üzerinde yapmakla çözülemeyeceği sıklıkla unutuluyor. Tıpkı demokratik standartlarımızın yükseltilmesinde olduğu gibi diğer alanlarda yaptığımız reformların hayata geçebilmesi ve ülkede beklenen değişimi yaratabilmesi de, uygulamanın nasıl gerçekleştirildiğiyle sıkı sıkıya ilişkili.

Bu reformları, bazı taahhütleri yerine getirmiş gözükmek için değil, kapsamlı bir değişimi başlatmak için yaptığımızı söylüyorsak, uygulamanın önemini hiç bir zaman gözden uzak tutmamalıyız. TÜSİAD olarak, piyasa ekonomisinin Türkiye'deki hukuksal ve kurumsal alt yapısının kurulması konusunda gösterdiğimiz çabanın, 'Bağımsız Düzenleyici Kurumların' görev ve sorumlulukları hakkındaki görüşlerimizin arkasında bu bakış açısı yatmaktadır. Devletin ekonomik ve sosyal hayata ilişkin düzenleyici ve denetleyici işlevlerini etkin bir biçimde yerine getirmesi, Bağımsız Düzenleyici Kurumlar'ın ilgili sektörleri etkin biçimde denetlemesi ve yasal altyapıyı adil biçimde işletmesi ile mümkündür. 2001 yılı ekonomik krizi sonrasında mali sektörde ortaya çıkan sorunların 'Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun (BDDK) çalışmalarıyla çözüm yoluna doğru gittiğini hepimiz izledik. Kurul, sahip olduğu yetkilerle, eski alışkanlıkları üzerinden atamayan hükümetlerin zaman zaman şikayetlerine muhatap oldu. Bugün de bu şikayetlerin kısmen sürmekte olduğunu biliyoruz. Oysa BDDK'nın bağımsızlığı ve düzenleyici uygulamaları, Türk bankacılık sisteminin sağlıklı bir yapıya kavuşması açısından birinci derecede önem arz etmektedir. Aynı perspektiften bakıldığında, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu' nun son tasarrufları da enerji piyasasının daha rekabetçi şartlarda düzenlenmesini öngören mevcut yasaların uygulanmasından başka bir şey değildir. Kuşkusuz, her iki sektörde de, yasal altyapı daha önceleri mevcuttu. Ancak uygulama sorumluluğu tamamiyle hükümetlerin üzerindeydi. Hükümetler, çeşitli gerekçelerle bu uygulamaları ertelediler.

Ne zaman bağımsız kurullar etkin biçimde faaliyete geçtiler, o zaman sektörel düzenlemeler de birer birer gerçekleşmeye başladı. Burada yeri gelmişken idare ve hukuk sistemimizin zaaflarını da dikkatlere sunmak gerekir. Türk ekonomisinin en önemli sorunu, ekonomi alanında faaliyet gösteren bazı aktörlerin sistem dışı rantlarla rekabet koşullarını bozmasıdır. Sistem dışı rantlar dediğimiz, hukuki boşluklardan yararlanarak adil olmayan kazançların elde edilmesi, rüşvet ve yolsuzluk, siyasi ilişkilerin ekonomik ranta dönüştürülmesidir.

Bu rantların temelinde öncelikle devletin ekonomi içindeki yerinin ve rolünün, mevcut sistemin işleyiş biçiminin yattığını on yıllardır söylüyoruz. İktisadi değerlerin üretim ve dağıtımında piyasanın üstlenmesi gereken rolün ne kadarını devlet üzerine almışsa, sistem dışı rantların üremesi o kadar muhtemel hale gelmektedir. Devlet dairelerinin işleyişinde etkinlik ve verimlilik, kadro yapısında bilgi ve liyakatın önemi ne kadar düşükse, rüşvet ve yolsuzluk ihtimali de o kadar artmaktadır. Siyasi sistem ve ekonominin kurumsal yapıları şeffaflıktan ne kadar uzaksa siyaset-ekonomi ilişkisinden türeyen rantlar o kadar artmaktadır. Yargı ne kadar yavaşsa, rant süreci o kadar hızlı gelişmektedir. Türkiye'nin gelişmiş ülkeler arasında yer alabilmesinin temel şartlarından biri, bu sistem dışı rantların ortadan kaldırılmasıdır. Bunu sağlamanın sekiz temel şartı bulunmaktadır:

  • Siyasi Kararlılık:
  • Etik dışı davranışların önlenebilmesi için yöneticilerin en üst düzeyde siyasi kararlılığı, cesareti, tarafsızlığı ve liderlerin örnek olmasını gerektirmektedir.
  • Etkin yasal düzenleme, şeffaflık, eşitlik:
  • Ekonominin pratik biçimde işlemesinin önü-ne set çekmeden, etkin yasal düzenleme, şeffaf kurumsal yapılar ve birbiriyle uyumlu açık kurallar çerçevesinde tüm vatandaşlara eşit muamele yapılmalıdır.
  • Yargının hızlandırılması, uzmanlaştırılması:
  • Pek çok olayda adaletin geç tecelli etmesinden dolayı cezanın anlamını yitirmesinin veya yargısız infazların meydana gelmesinin önüne geçilmesi zorunludur. ‚oğu uzmanlık gerektiren iktisadi konularda, sağlıklı soruşturma ve yargılama süreci tesis edilmelidir.
  • Uygun çalışma koşulları, erişilebilirlik, e-Devlet:
  • Devletteki aşırı istihdamın yerine, rasyonel bir kadro yapısı tesis edilerek, mevcut kadroların çalışma koşullarının iyileştirilmesi zorunludur. Kamu hizmeti verenlerin erişilebilir olması ve ilişkinin rant sağlayıcı işlevinin yok edilmesi; e-Devlet ile devlet dairelerinin yüklerinin azaltılması gerekmektedir.
  • Siyasi Parti gelirlerinin etkin biçimde izlenmesi:
  • Türkiye'de ve dünyada, sistem dışı rantların paylaşımında, iki taraftan biri siyasi partiler ve siyasi görev sahipleridir. Bunların gelirleri denetlenmelidir.
  • Etik kuralların yerleştirilmesi:
  • İş Ahlakı İlkeleri gibi Kamu Hizmeti Ahlak İlkeleri'nin de düzenlenmesi ve izlenmesi gerekmektedir.
  • Meslek örgütlerinin etkin denetimi:
  • Meslek örgütlerinin kendi alanlarıyla ilgili, genel iş ahlakı ilkeleriyle uyumlu, ayrıntılı etik kodlar geliştirmeleri ve izlemeleri gereklidir.
  • Aktif Sivil Toplum:
  • Medya ve vatandaşların birer denetleyici gibi davranması ve her türlü bilgiye kolay ulaşabilmelerinin sağlanması şarttır.

    Bu şartları sıralamaktaki amacımız,sistem dışı rantların önlenmesinde görevin büyük kısmının siyaset kanadında olduğunu söylemek değil. Aksine, iş dünyasının da kendi içinde ciddi bir denetleme ve teşhir göreviyle karşı karşıya olduğunun bilincindeyiz. Ancak, yukarıdaki şartlar yerine getirilmediğinde, özellikle yargının etkin ve hızlı çalışması sağlanamadığında, bizlerin, yargısız infazla birilerini kamu vicdanında mahkum etmemiz, telafisi imkansız sonuçlar doğurabilecektir. Yapılması gereken, tüm toplumu kapsayan, tüm kesimlerin katıldığı bir temiz toplum-adil rekabet-temiz siyaset kampanyası başlatmaktır. Bu kampanyanın her türlü siyasi-ekonomik hesaplaşma ve rekabetten uzak tutulabilmesi için de, sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri ve Meclis ile koordinasyon içinde çalışacak, bağımsız bir "Yolsuzlukla Mücadele Kurumu" oluşturulması yararlı olacaktır. Batıda bunun örnekleri bulunmaktadır. Büyük yoğunluk içinde yaşadığımız bu günler, çektiğimiz sıkıntılar, yaşadığımız çekişmeler, içlerinde aydınlık bir geleceğin işaretlerini taşımaktadır. Bu gelecek, bize vadedilmiş değildir. Ancak ve ancak, aralıksız gayretle, sabırlı mücadeleyle ve kararlılıkla hedefe yürümekle elde edilebilecektir. İş dünyası olarak, tartışma ve eleştirme hakkımızı saklı tutarak, bu gayret, mücadele ve kararlılık içinde ülkeyi hedefine ulaştırmaya çalışan herkesin destekçisi olacağız ve bu yolda omuz omuza yürüyeceğiz.


    TÜSİAD SUPPORTS ALL STEPS TO CARRY TURKEY TO THE EUROPEAN UNION


    Turkey's agenda is changing rapidly. As the SIAD platform, we meet every two months and discuss totally different topics every time. In fact, Turkey's agenda is not changing that rapidly. What is happening is a mere reflection of a single topic that is manifesting itself in different forms. The topic is change. Turkey has been in the process of renewing itself and reforming its system with the objective of becoming a developed country before the final quarter of the 21. century. One of the top items of our agenda is the acceleration of the EU process. TÜSİAD and 12 other NGOs have already announced that they support all steps to carry Turkey to the European Union. We appreciate the fact that the parties in power and opposition have agreed on facilitating this process. Now the government has to show the same level of determination in implementing the program supported by the IMF. The decrease in the foreign currency rates, the positive developments in the inflation rates and the relative decrease in the interest rates are very important developments in reversing the negative expectations. The government puts under threat the Turkish economy as well as its own performance by saying that the IMF will not be needed after 2004. Turkey should extend the IMF program until 2006; it has committed to being under IMF's supervision during the debt payment period. Turkey needs to reform its tax system; this need has not been met yet. One of the factors which put the greatest burden on the competitive power of Turkish industries is the tax burden which is considerably higher than the global average and which discourages the registered economy. The tax burden on energy, labor and credits makes it almost impossible to be competitive. It is essential to improve the investment environment. The state can fulfill its regulatory and supervisory functions in the economic and social arenas only when its independent regulatory institutions supervise the relevant sectors and the legal system works equitably. The most important problem of the Turkish economy is that some actors in the economic sphere disrupt competition with revenues generated outside the system. They benefit from the holes in the legal system and generate unfair income; political connections turn bribes and corruption into economic revenue. Turkey needs to remove these illegal revenues from the system in order to become a developed country. The basic conditions to reach this objective are political determination; effective legal structures, transparency and equality; accelerating and specializing the judicial system; proper working conditions, accessibility, e-state; monitoring the revenues of political parties effectively; implementing ethical rules; effective organization of professional organizations; and an active civil society.



    # # # # # # # #