AB GÜNDEMİ
DR. BAHADIR KALEAĞASI

TÜSİAD (Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği) Daimi Temsilcisi, Brüksel
EU Brussels Representative For Turkish Association Of Industrialists and Businessmen (TUSIAD)


Brüksel Zirvesi Sonrası AB


AB Konseyi'nin bahar zirvesinde ele alınan bütün konular Türkiye açısından önemliydi. Dört alan ön plandaydı: AB Anayasası, terörle mücadele, küresel siyaset ve ekonomik rekabet gücü.

Zirve biter, temizlik başlar. Liderler vakit geçirmeden evlerine geri döner. Toplantı salonunda bayraklar indirilir, masadan başbakan isimleri kaldırılır. Kilolarca kağıt, yumak yumak kablo, bir o kadar da çöp toplanır. Diplomatlar, memurlar ve lobiciler bürolarına döner, basın odaları sükuta erer. Dışarıda güvenlik barikatları sökülür, sokaklar sakinleşir, trafik düzelir, kent olağanlaşır.

Zirve biter, fakat bir çok kişi ve kuruluş için iş yeni başlar. Kimi zirveler Avrupa tarihinin sayfalarında çok önemli bir yere sahiptir. En derin gündemli ve somut sonuçlu zirveler, AB hukuku dersi kitaplarının yeniden yazılmasını gerektirenlerdir. En verimsiz zirve ise, en azından "bundan sonra ne olacak?" sorusunu gündeme getirir.

  Zirve geleneği
Avrupa bütünleşme süreci, emekleme döneminden sonra, 1957’de Roma Antlaşması’nın imzalandığı zirveyle bugüne ulaşan evrimine başladı. Zirve geleneği, daha sonra, 1970’ten itibaren yavaş yavaş gelişti. "Avrupa Birliği Konseyi" adı altında kurumsallaşması 1986’da imzalanan Avrupa Tek Senedi ile gerçekleşti. Böylece siyasi birlik boyutu tabu olmaktan çıktı. Altı ayda bir el değiştiren AB dönem başkanları, kendi ülkelerinin bir kentinde topladıkları AB Konseyi zirveleriyle anılır oldular. Zirve sayıları da arttı zamanla. Yalnızca dönem başkanlığı sonunda değil, ortasında da AB Konseyi düzenleme uygulaması başladı. Bu arada, yeni yüzyıla küreselleşme karşıtı gösterilerin ve terör eylemlerinin yarattığı güvenlik kaygıları ile giren AB ülkeleri, zirve toplantılarını giderek kendi kentlerinden Brüksel’e kaydırma eğilimi içine girdiler. Bir zamanlar, değişik Avrupa kentlerini uluslararası ilgi odağına çeviren bayram havasındaki zirveler, yerini olağanüstü güvenlik çemberlerine sıkışmış kuru toplantılara bıraktı.

  Tarihsel zirveler
Bugünkü Avrupa Birliği’nin inşaatını başlatan 1992 Maastricht AB Konseyi ve genişleyen Avrupa’ya yeni bir kurumsal işleyiş getiren 2000 Nice AB Konseyi, yeni bir antlaşma metninin onaylandığı zirveler olarak tarihe kaydoldular. Kopenhag’da 1993’te toplanan AB Konseyi, soğuk savaş sonrası AB’ye katılacak aday ülkeler için demokratik ve ekonomik kıstasları belirledi. AB tarihinin en büyük genişleme dalgasına 2003’de Atina zirvesinde imza atıldı. AB’nin 21. yüzyıl başındaki ekonomik stratejisi 2000 yılında Lizbon zirvesinde kararlaştırıldı.

Türkiye açısından da AB zirvelerinin önemi son on yılda iyice arttı. Bu vesileyle bazı AB kentlerinin adı simgeselleşti. Kopenhag kıstaslarını iyi kavrayamayan Türkiye, 1997 yılında AB Konseyi’nin yıl sonunda aday ülkelerin açıklanacağı Lüksembourg zirvesine odaklanmıştı. Tüm bir yıl, Lüksembourg zirvesinde "aile fotoğrafına gireceğiz" umudunun içi boş kalmış yanlış siyasal söylemiyle geçti. Lüksembourg zirvesi, Ankara’nın hatalı analizleri ve AB’nin tutarsızlıkları sonucunda Türkiye-AB ilişkileri tarihine bir felaket olarak geçti.

Daha sonraki her AB Konseyi toplantısı için, Türkiye’de geçici bir ilgi yoğunlaşması yaşandı. Nihayet 1999 sonunda Helsinki zirvesinden peşinde koşulan adaylık statüsünün resmiyet kazanması kararı çıktı. Üyelik müzakerelerine giden yolu ise, 2002 sonunda Kopenhag zirvesi araladı. Son karar ise yine bir zirveye, 2004 sonundaki AB Konseyi’ne kaldı.

Brüksel zirvesinin sonuçları

Bu arada artık AB Resmi Gazetesi’nde 2001 yılında yayınlanarak yasallık kazanan Katılım Ortaklığı Belgesi ile Türkiye’nin AB üyeliğinin kurumsal zemini iyice pekişti. Artık AB zirvelerinin sonuçları Türkiye’yi çok daha fazla doğrudan ilgilendiriyor. Gündemde doğrudan Türkiye hakkında bir karar olmasa da, ülkenin geleceğinin şekillendiği siyasal gelişmeler söz konusu. Her seferinde olduğu gibi, 26 Mart 2004’te Brüksel’de sonuçlanan AB Konseyi bahar zirvesi de, akabinde Avrupa içi gelişmelere yönelik analiz güncelleştirmesini beraberinde getirdi. Zirve sonrası bu konuda her resmi ve özel kurum kendi değerlendirmesini yaparken, bir taraftan da Brüksel’in CEPS, The EPC, Friends of Europe gibi çeşitli düşünce kuruluşlarında toplantılar ve konferanslar başladı. Euractiv, Euobserver ve Eupolitix gibi internet sitelerinden raporlar yayıldı. Avrupa özel sektörü adına UNICE, sendikalar adına ETUC, sektör temsil kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve lobiler zirve sonuçları hakkında görüşlerini açıkladılar. Tüm bu değerlendirmelerde ortak payda saptamak zor. Fakat genelde, son yılarda AB zirveleri hakkındaki yorumları şekillendiren "kararsız", "karamsar", "küskün" veya "iyimser", "muzaffer", "tarihsel" gibi sıfatlara rastlanmıyor. Somut sorunları ciddiye alan kararlara varıldı son zirvede. Her biri Türkiye açısında da çok önemli olan bu sonuçlar arasında dört alan öne çıkıyor:

1. AB Anayasası
AB’nin Geleceği Kurultayı tarafından hazırlanan AB anayasası taslağının 2003 sonunda İtalya dönem başkanlığında liderler tarafından onaylanması mümkün olamamış, AB tarihinde ikinci bir Roma zirvesi taçlandırılamamıştı. Üye ülkeler arasında müzakerelerin yürütüldüğü Hükümetlerarası Konferans tıkanmıştı böylece. Derken, anayasanın kurumsal düzenlemelerinde üye ülkelere verilen oy ağırlığı konusuna itiraz eden İspanya’da iktidar daha federal Avrupa yanlısı Sosyalistlere geçti. Diğer sorun kaynağı Polonya’da da başbakan Miller istifasını açıkladı. Böylece,dönem başkanlığını devralan İrlanda’nın sessizce yürüttüğü temaslara, iki ülkede siyasi dengelerin değişmesi eklenince, süreç yeniden başladı. Hedef, Haziran’daki Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde AB halklarına bir anayasa metni sunabilmek. Sonrası ise, ulusal parlamentolarda ve referandumlarda onay aşaması. Uzun ve muhtemelen sancılı bir dönem.

2. Terörle mücadele
Madrid’de 11 Mart’ta patlayan bombaların vahşeti sonrasında toplanan AB Konseyi’nin sonuç bildirgesinde, yirmi sayfanın teröre ayrılması şaşırtıcı olmadı. Alınan kararlar arasında, anayasa taslağına bir "dayanışma maddesi" eklenmesi var. Terör saldırılarına uğrayan bir üye ülkeye, diğerlerinin yardımı düzenleniyor bu çerçevede. Eski Hollandalı bakan ve Avrupa Parlamenteri Gijs de Vries, AB’nin "Teröre Karşı Politikalar Koordinatörü" olarak atandı. Şimdi gündemde, terörün daha ayrıntılı bir ortak tanımı, biyometrik veriler içeren pasaport uygulaması, şüpheli banka hesaplarının denetimi,ülkeler arası istihbarat değişimi ve eylem ortaklığı gibi bir dizi acil konu var. Ayrıca, Avrupa Ortak Tutuklama Emri anlaşmasına hala taraf olamayan Almanya, Hollanda, Yunanistan, İtalya ve Avusturya üzerinde baskı arttı. Tabii bu arada, Avrupa’da kolektif güvenlik önlemleri ile bireysel özgürlüklerin hangi noktada dengeleneceği konusundaki tartışma da tetiklenmiş oldu.

3. Küresel siyaset
AB anayasası ve güvenlik konularının doğrudan bağlantılı olduğu eski bir AB sorunu, artık kaçınılmaz olarak AB Konseyi masasında: AB’nin küresel düzende siyasi etkisini güçlendirmesi gerekiyor. Brüksel zirvesinde Kıbrıs, Irak, Filistin, Afganistan, Rusya ve Kosova dosyalarında nispeten tek ses olabilmeyi ve kararlı bir tonda tutum almayı başarabilmiş bir AB belirdi. Ayrıca, anayasa taslağında yer alan AB Dışişleri Bakanı ve bakanlığı oluşturulması önerilerine destek artmış durumda. ABD ile ilişkiler açısında da, daha az iç kutuplaşma ve Washington ile gerginlikten daha fazla kaçınan bir söyleme doğru eğilim var.

4. Ekonomik rekabet gücü
Bahar zirvelerin esas varolma nedeni, Lizbon stratejisinin takibidir. AB, 2010 yılına kadar belli başlı küresel rekabet alanlarında dünyada lider konumuna gelme hedefinin gerisinde kaldı. Bilgi toplumuna geçişte ABD’ye yaklaşsa da, girişimcilik, ekonomik büyüme, istihdam, teknolojik yenilikçilik gibi bir çok yaşamsal önemdeki alanda tatmin edici olmaktan uzak bir bilanço söz konusu.

AB Konseyi’nin paralelinde UNICE tarafından düzenlenen Avrupa özel sektör zirvesinde de AB liderlerine aynı yönde sert mesajlar verildi. Alman ekonomisinin olumsuz göstergeleri, Avrupa Merkez Bankası’nın polemik yaratan faiz politikası ve ekonomik reformları seçmenlerine anlatmakta iletişim zorluğu yaşayan hükümetlerin sıkıntısı zirveye de yansıdı. AB ülkeleri ekonomik sorunları teşhiste vardıkları uzlaşmayı, uygulamaya dönüştürmek üzere son şanslarını kullandıkları bir döneme girdiler.

  Türkiye’ye kaçınılmaz etkileri

Mart 2004 Brüksel zirvesi sonuçları her bakımdan Türkiye’yi etkiliyor, geleceğe yönelik hipotezleri çeşitlendiriyor.

Örneğin, AB anayasa sorununu aşarsa, Türkiye hakkındaki kararı rahat alabileceği bir ortam oluşur. Fakat referandum süreci aksar ve kamuoyu tepkileri derinleşir ise, iyi olmaz. Terör konusunda artan AB duyarlılığı, Türkiye’nin de önemini vurgulayan bir gelişme. AB’nin küresel rolünü önemsemesi de olumlu.

Ekonomik sorunlar ise, Türk ekonomisine yansımaları bir yana, AB içinde hükümetleri, son bölgesel seçimlerde Fransa’da olduğu gibi köşeye sıkıştırıyor. Bu durumda, AB’nin yeni genişlemelerine ve kamuoyunun tepki duyacağı dosyalara karşı AB başkentlerinde mesafeli tutumlar veya daha da kötüsü suistimal edici yaklaşımlar ortaya çıkabiliyor. Türkiye Kıbrıs’ta çözümden yana olma duyarlılığı, demokratik reformları tamamlama gayreti ve uygulamada derin sorunları aşma çabaları arasında müzakerelere başlama hedefini kovalarken, AB de yerinde durmuyor. Genişliyor, ilerliyor, tökezliyor, yenileniyor, ... AB sürekli değişiyor.



# # # # # # # #