HÜSEYİN BİLMAÇ

İnşaat Malzemeleri Sektörünü Biz Lokomotif Olarak Kabul Ediyoruz
 
Kalite çizgimizin çok iyi olması nedeniyle çok ciddi anlamda yurtdışı satışımızın olması bizi memnun ediyor. En azından kalite denildiğinde optimum fiyatı yakalayan ülke ve müşteriler bizim markamızı alıyorlar.
 
Hüseyin BİLMAÇ kimdir?
Ankara’da doğdum. İlk, orta, lise üniversite ve lisans eğitimlerimi Ankara’da yaptım. Kimya mühendisliği eğitimi aldım, daha sonra işletme okudum ve devlet bursuyla yurtdışına gittim. Çekoslovakya ve İngiltere’de polimer kimyası konusunda eğitimler aldım. Geri dönüşte mecburi hizmet nedeniyle Petkim Holding’e bağlı kuruluşlarda çalıştım. Ondan sonra yapı sektörüne girdim. Seramik sektöründe uzun süre İzmir’de Ege Seramik’te ve Polat Holding’e bağlı Markem Yapı Kimyasallarında çalıştım. Markem’in kurucularındanım.
97 sonu-98 başında Markem’in önemli bir Fransız yapı kimyasalları şirketine satılmasında yer aldım. 98’deki satıştan sonra aldığım teklif üzerine Eczacıbaşı Grubu’na geçtim. 1998 yılı Mart ayında Belçikalı Koramic grubuyla %50-%50 ortaklık yapmaya karar verdik. 1999 yılı sonunda Bilecik Bozöyük ilçesinde üretim tesisimizi bitirdik. Proje hesaplanan tarihten 4 ayönce bitti. 1999 yılının Eylül ayında açılışı planlamıştık fakat o yıl gerçekleşen Ağustos ayı depremiyle açılış tarihimizi erteledik. Daha sonra üstüne Düzce depremi geldi. O zamanki üzüntülü ortamda açılış yapmayı uygun görmediğimizden dolayı tekrar erteleyerek Aralık ayında sessiz sedasız sektöre adım attık. Böylece Eczacıbaşı-Koramic Yapı KimyasallarıSan. Tic. A.Ş., 1999 sonunda fiili anlamda sektöre mal vermeye başladı.
Bayındırlık Bakanlığı ve hükümet, 1999 sonrası alınan bir kararla Türkiye’deki inşaat regülasyonlarının düzenlenmesi, şartnamelerin depreme dayanıklı hale getirilmesi istemiyle birkaç ay süreceğini hesapladığımız bir çalışma başlattı fakat bu çalışma düşünülenden çok daha uzun sürdü.
Bu işin uzun sürmesi bizim gibi sektöre ilk adımını atmış bir şirket için şok oldu ve uzun süre inşaat sektörü durdu. Bizde sektöre yeni adım atmıştık, üretip satamamanın sıkıntısı vardı, şirket ana sözleşmesinde ihracat imkanları daha kısıtlı tutulmuştu. Özellikle Belçikalı ortağımızın Türkiye pazarı için yatırım yapmış olması ve bunu defalarca dile getirmesi sonucu bu olağanüstü durum ile ilgili bir toplantı yaparak çevre ülkelerden başlamak üzere ihracat olayını araştırdık. İlk satışımızı yurtiçine hedeflerken gereksinimden dolayı yurtdışına yaptık. 2000 yılı böyle geçti, 2001 yılı Şubat ayı krizi sadece bizim sektörü değil, tüm Türkiye’yi vurdu. İnşaat malzemeleri sektörünü biz lokomotif olarak kabul ediyoruz. Türkiye’de hemen hemen herşey aksadı.
Bir şekilde 2001’den de sıyrılmayı başardık. İhracat gittikçe arttı, bunu defalarca yabancı ortağımıza anlattık, onlar da Türkiye pazarından önemli şeyler bekleyerek, iyi etütler yaparak, Eczacıbaşı gibi önemli bir toplulukla ortaklığı planlamışlardı, fakat hiç kimse deprem ve ekonomik krizi öngörmediği için bu olağanüstü durum bizim daha çok ihracata yönelmemize yol açtı. 2002’ye geldiğimizde, henüz 2 yıllık şirket olmamıza rağmen sektörün en çok ihracat yapan şirketi haline geldik. 2003’ten itibaren şirketimiz ciddi bir gelişme içersine girdi. Biz 2005 yılında yapı kimyasalları sektöründe çok uzun yıllar bulunan rakiplerimize karşın yurtdışındaki payımızı da arttırarak ilk üç içersine yerleştik.
Burada Koramic Grubu’nun teknolojik ve know-how desteği, Eczacıbaşı Grubu’nun yönetim bilgi ve becerisi, Intema isimli satış ve pazarlama şirketimizin pazar tecrübesi var. Bu kadar çok profesyonel isim bir araya gelince de ortaya düzgün bir iş çıktı ve bizi bugünlere taşıdı. Şimdi hedef yurtiçi... İlk planda Güneydoğu Anadolu bölgesinde bir üretim tesisi kurup, Ortadoğu’ya ihracatta navlun sebebiyle kaybettiğimiz avantajı kazanmak istiyoruz. Türkiye’de uygun gördüğümüz yerlerde bir-iki pilot tesis daha kurmak, İrlanda’da bir üretim tesisi kurmak da projelerimiz arasında.
Rusya Federasyonu’nda, şu anda grubumuzun zaten devam eden sağlık gereçleri ve seramik, karo yatırımının yanında yer alarak 2008 yılında oradaki pazarda üretici ve satıcı konumunda olmak ve sadece Türkiye’de değil dünyada globalleşen bir marka haline gelmek birinci hedefimiz. Yaklaşık 20 yıldır bu sektörün içindeyim ve dinamik olmayı çok sevdiğim için benimle birlikte büyüyen bir şirketi yönlendirmek beni çok mutlu ediyor.

İhracatı hangi ülkelere yapıyorsunuz? Kapasiteniz ne kadar?
Şu anda Bozöyük tesisimizin kapasitesi 100.000 ton/yıl. Mersin’de üretim yapmayı hedeflediğimiz tesisimizde kapasite yıllık olarak ek 30.000 ton. İhracat Avrupa ülkelerinde ağırlıklı İrlanda, İngiltere, Almanya, Romanya, Bulgaristan. Ayrıca Rusya, Ukrayna, Kazakistan, Özbekistan, Azerbaycan gibi Türki Cumhuriyetler’ede ihracatımız var. Ortadoğu’da hemen hemen mal satmadığımız bir ülke yok. Irak, Ürdün, Kuveyt, BAE, Mısır...
Kuzey Afrika’da Tunus, Cezayir; bunun dışında da çok fazla olmamakla birlikte ABD’ye de mal satmaya başladık. Avustralya, Hong Kong’da yeni müşterilerimiz arasında. Geçen yıl yoğun bir şekilde İzlanda’ya mal sattık. En enteresan projelerimizden birisi de Maldivler havaalanının deprem sonrası yenilenme projesinde yer almamız oldu. Afrika’nın batısında yer alan eski bir Portekiz sömürgesi olan ada ülke Cape Verde’ye şu anda yoğun mal satışımız başladı. Madagaskar yakınlarında okyanusta küçük bir ada ülke olan Reunion’a da satışımız var. İhracat departmanındaki arkadaşlar böyle enteresan yerlere mal sattıklarını söyleyince dünya haritasında yerlerini buluyoruz ve mutlu oluyoruz.

Yıllık ihracat cironuz ne kadar?
Bu yılın bitmemiş olması dolayısıyla rakam tam oturmadı ama hedeflenen rakam, bizim sektördeki ürünler - tabiri caizse - yükte ağır, pahada hafif ürünlerdir. Tonlarca mal gönderirsiniz sonuçta bir avuç para alırsınız. İhracat hedefi, şu anda 5 milyon Euro civarında.

Sektörün zorlukları neler?
Birinci zorluğumuz, çok yakın zamana kadar sektördeki en büyük olan 10 civarındaki üreticinin; ki bu büyüklük kapasite, teknik özelliklerin iyi olması, donanımın iyi olması ve pazar paylarıyla açıklanabilir;yanı sıra bildiğimiz 100’e yakın küçük üretici ve bir bu kadar da çeşitli bölgelerde merdiven altı üreticisi var. Fiyat rekabeti kıran kırana gitti. Dolayısıyla büyük üreticilerde zaman zaman birçok lokal projede küçüklerin fiyatına inmeye zorlandı. Bu sektöre "Vitra" markasıyla üretim yapmak ve satmak ayrı bir zorluk. Türkiye’ye ilk "Avrupa Kalite Başarı Ödülü"nü getiren şirketlerden bir tanesi Eczacıbaşı Topluluğu ve Vitra markasıdır. Kuruluş oluşturulduğu zaman markamızın adına Vitrafix dedik. Kaliteden ödün vermemek temel prensibimiz, Eczacıbaşı olma prensiplerinden dönmemek bilinci ikinci prensibimizdi. Üçüncü ve önemli prensibimiz sektördeki kalite çıtasını yükseğe çekmekti.
Amacımız çok üretip, çok satıp, çok para kazanmak değil, gerçekten özgün ve kaliteli ürünler vermekti. Bunda öncelikle çok zorlandık. O kriz dönemlerinin kendine has problemlerini bir tarafa bırakalım, sektördeki kalite problemlerini düzeltmek adına şövalyelik, Don Kişot’luk yaptık.
Mallarımızı pazara verdiğimiz ilk yıllarda, Vitrafix’in ürünleri için, "iyi ürünler değil, kurumuyorlar, performansları iyi değil" diye dedikodular çıkmıştı. Fakat en önemli rakiplerimiz bir sene içinde gazetelere reklam vererek, "artık bizim ürünlerimizdeki çalışma zamanları budur, kullanma zamanları budur" vs. gibi teknik bazı açıklamalarla gizli bir şekilde bizim anladığımız anlamda aslında bizim koyduğumuz çizginin doğru yol olduğunu bize gösterdiler. Şu anda pazar lideri değiliz, en azından önümüzdeki 5 sene içersinde böyle bir hedefimiz de yok; ama kalite lideriyizve bu liderliği de bırakmak istemiyoruz. Temel sorunlardan bir tanesi kaliteydi.
Ben daha önceki profesyonel kariyerimde TSE komitelerinde yer alarak yapı kimyasallarının Türk standartlarını oluşturmaya çaba göstermiş insanlardan birisiyim; yani çorbada tuzum var. Geçen Ağustos ayından beri sektörde Avrupa normları uygulanmaya başlandı, arzu ettiğim, küçüklü büyüklü bütün üreticilerin üretimde Avrupa normlarına uymaları.
Eğer bu gerçekleşirse haksız rekabetin önüne geçebiliriz. Tüm kamu ve özel ihalelerde Avrupa normunu u