ZİRVE Ali Nasuh MAHRUKİ
AKUT Başkanı
Risk Yönetimini Bilmeyen Hiçbir Şeyi Yönetemez
 
21. yüzyılın ihtiyaçlarını tanımlarken, rekabeti, değişimi ve hızı, bir de sürekli gelişen teknolojiyi ve dijital devrimi her zaman vurgulamamız gerekiyor. Süregiden bu yapıda, devlerin arasında ezilmeden ayakta kalabilmek ve kendi menfaatlerimizi korumak ve kollamak için, gerçekte yönetilebilir bir süreç olan "risk ile yaşam" konusunu mutlaka çözümlemiş olmamız gerekiyor.

Ne yazık ki toplum olarak bu konuda büyük bir zaafiyet içinde olduğumuzu üzülerek belirtmek isterim. "Oğlum koşma terlersin" diyerek yetiştirilen ve 30’lu yaşlarında bile abartılı bir aile koruması altında yaşayan bireylerin; gerektiğinde insiyatif kullanma, kritik süreçlerde karar verme, risk yönetimi gibi öncü ve atak bir ruh hali gerektiren konularda başarılı olmaları da ne yazık ki günümüz koşullarında sağlanamıyor.

Aile kültürümüzün batılı toplumlarda bulunmayan bir üstünlüğü olarak değerlendirdiğim bu korumacı yaklaşımın da seviyesini ne yazık ki dengede tutamadığımız için, başlangıçta üstünlük olan bu vasıf, korumacı zihniyetimizin hukuk dışı konuları da kapsayacak şekilde yaygınlaşması ile süreç içerisinde ciddi bir zaafiyete dönüşmüş, toplumumuzu da zayıf düşürmüştür.

Her başı sıkıştığında eş, dost, tanıdık, abi, amca, dayı araya sokarak, kendini kurtarmayı beceren ve bu eş, dost, tanıdık, abi, amca, dayı konumundaki diğerlerinin de kendisine başvuran, yardımını isteyen kişiye tamamen iyi niyetle ve sorumluluk duygusu ile yardımcı olmaya çalıştığı bir yapı oluşmuş ülkemizde. Aslında tartışmasız büyük bir üstünlük olan bu güçlü aile, dostluk bağları, bir yerden sonra hukuka karşı da kullanılır olduğu için, bizim çözülmeye başladığımız noktayı da oluşturmuş.
Geçtiğimiz yıllarda, bir bakanımızın zil zurna sarhoş oğlunun, kendisini durduran trafik polisine ehliyetini ve ruhsatını verip cezasına razı olmak yerine, sabaha karşı babasını cep telefonu ile arayıp, trafik polisini bakan babasıyla konuşturan 40 küsur yaşındaki adamı hatırlayın. Haklı da olsak, haksız da olsak, hayatımız boyunca korunmaya o kadar alışmışız ki, gerçek hayatta gerçek bir sorunla karşılaştığımızda yaptığımız ilk şey, sorumluklarının bilincinde genç erkekler ve kadınlar olarak sorunlarımızla yüzleşmek yerine, bizi yine koruyacak bir kucak aramak oluyor.
Yetiştirilme tarzımızdan kaynaklanan bu durumu çözmek için mutlaka önlem alınması gerektiğini düşünüyorum. Çocukluğunda üzerine giyeceği kazağın rengi, yiyeceği yemek, arkadaşlarıyla bir yerlere gitmek konularında bile karar vermesine izin verilmeyen bireyler, ileri yaşlarda, yetkili - sorumlu konumlara geldiklerinde de insiyatif kullanma, riske girme konularında çekingen ve sorumluluktan korkan tavırlarla görevlerini sürdürüyorlar.

Riske girmeyi zar atmak olarak gören ve hep uzak duran, riski yönetmeyi bilmeyen ve çocukluğundan beri alıştığı, korunduğu güvenlik alanının dışında kendisini zayıf, güçsüz, korunmasız hisseden bireylerin yöneticilik süreçlerinde de ne yazık ki çok büyük verimsizliklerle karşılaşıyoruz. Bilinmezlikten ve belirsizlikten korkan, bunlara karşı alınabilecek önlemleri alıp, yapılması gerekene odaklanmaktansa, belirsiz, bilinmez ortamlardan uzak durarak hareket ve rekabet avantajını yitiren ve içinde bulunduğu yetkili, sorumlu konumun gerektirdiği kritik karar verme süreçlerinde hep geriden gelen yöneticiler yüzünden ileri adımlar atmakta, önalıcı hamleler yapmakta zorlanıyoruz.
Öykündüğümüz batılı ülkeler, kendi çocuklarına daha 18 – 19 yaşlarında liseyi bitirdikten sonra, üniversite öncesinde aylar bazen de 1 yıllık sürelerle dünyanın değişik bir coğrafyasında yaşamı, farklı kültürleri, farklı bakış açılarını deneyimlemelerini ve ailelerinin güvenlik alanı dışında dünyanın bir ucunda, çocuklarının kendi sorumluluklarını ve güvenliklerini kendi kararlarıyla yönetebilecekleri süreçler sağlıyorlar.
Gelecekte İngiltere’nin Kralı olacak medyatik genç Prens Williams bile, 2000 yılı sonlarında, St. Andrews Üniversitesi’ne başlamadan önce henüz 19 yaşındayken, Kraliyet Ailesi’nin bütün güvenlik alanının dışında, uluslararası bir yardım kuruluşu olan Raleigh International’ın, Şili’nin Tortel Köyü’nde düzenlediği kampa katıldı.

Bu küçük dağ köyündeki çocuklara İngilizce öğretmek, odun kesmek, evlerin tamiratında marangozluk ve boya işleri yapmak gibi konularda köy halkına yardımcı olurken, doğa koruma, yardımseverlik, farklı kültürleri tanımak ve onlara destek vermek, sosyal sorumluluk konularında dersler çıkararak, kendi ayakları üzerinde durmayı öğreneceği ve çağdaş bir dünya görüşü şekillendireceği 2.5 aylık bir süreç yaşadı.
Batılı devletler kendi çocuklarını, ileride üstlenecekleri sorumluluklara hazır olmaları için daha çocukluklarından itibaren kendi kimliklerini ortaya koyabilecek şekilde, onlara küçük sorumluluklar vererek birer birey olarak yetiştiriyorlar, çünkü geleceklerinin bugün daha çocuk yaşta olan, rekabet etmesini bilen, insiyatif kullanabilen, riski yönetebilen evlatları eliyle şekillendirileceğini çok iyi biliyorlar.
Kendi adıma henüz dağcılığa başlamadan önce 19 yaşındayken, Norveç’te zihinsel engellilerin bakıldığı bir çalışma kampına katıldığım günleri eşsiz bir fırsat ve rekabet avantajı olarak değerlendiriyorum. İyi ki o günlerde Gençtur’la bu etkinliğe katılmışım; dünya görüşüm, vizyonum, ufkum herşeyim değişmiş, gelişmişti. Gelecek kendi kendine gelen bir şeydir, ama nasıl geleceği bize bağlıdır. Geleceğimizi kendi beklentilerimiz ve ihtiyaçlarımız doğrultusunda şekillendiremiyor, çevremizdeki koşulların ve aynı ortamda rekabet içinde olduğumuz diğer unsurların bizim geleceğimizi kurgulamasına seyirci kalıyoruz.

Bu dünyada hiçbir devlet, hiçbir kurum, hiçbir kişi sınırsız kaynaklara sahip değildir; dolayısıyla her yapı, eldeki seçeneklerden kendisi için en uygun olanını seçip ona odaklanmak ve onunla ilgili gerekli riskleri göze almak zorundadır. Lider vasıflı bireyler yetiştirmek konusunu bu anlamda çok önemli buluyorum.
Bugün için herhangi bir konuda harekete geçmek için sürekli bir tarih, bir karar, bir olay bekleyen; kendi geleceği için, dışarıdaki unsurların alacağı konuma göre karar verme kurgusuyla hareket eden ve harekete geçmeyi de bu anlamda sürekli ileri bir tarihe atan, çünkü harekete geçmekten ve bu hareketin sorumluluğunu üstlenmekten yetiştirilme tarzı nedeniyle korkan yetkili - sorumlu konumdaki kişilerin de bir an önce bu edilgen, verimsiz, hatta tehlikeli duruştan kendilerini kurtarması; daha doğrusu bunları yapabilecek iyi yetiştirilmiş bireylerle yer değiştirmesi gerektiğini düşünüyorum. 21. yüzyıl bu tür zaafiyetleri çok pahalıya ödetecek bir yüzyıl olacaktır.
İçinde bir araç olan bütün insan faaliyetleri ve karmaşık süreçler belirli oranda risk içerir, dolayısıyla risk hayatımızda zannettiğimizden daha fazla yer alır. Sonuçta risk yönetilebilir, yönetilmesi gereken bir süreçtir.

Karar mekanizmalarında risk almak; "bilgi yönetimi" temeline dayalı hesaplardan güç alıyorsa, o artık risk olmaktan çıkar ve stratejik bir alternatif haline dönüşür. Geleceğimiz için bunu anlayan ve uygulayabilen bireyler yetiştirmek zorundayız.