PERİSKOP Mehmet Uğur CİVELEK
Ekonomist
Önünü Görebilen Var mı?
 
2005 yılı ile çeyrek dönemin sonu yaklaşırken ortaya çıkan genel görünüm ne ekonomi, nede iç ve dış siyaset açısından pek iç açıcı görünmüyor. Olumsuzlaşan küresel koşullarında katkısı ile endişe büyüyor. Hükümet; finansal piyasalar ve reel kesimin hareket yeteneği daralıyor.
AB ile müzakere tarihi alındı, ama Kıbrıs Rum kesimini Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanıma zorunluluğu sıkıntı yaratıyor. Orta- doğu’ya ilişkin ABD ile aramızdaki görüş ayrılıkları çözüm beklemeye devam ediyor. IMF ile yeni stand-by’ın akibeti hala belli değil.
Ekonomi cephesinde de durumun parlak olduğunu iddia etmek pek olası görünmüyor. 2005 yılı geneli için bilinen döviz çıkışlarının 49.3 milyar dolara yükselmiş olması, son iki buçuk yılda ülkemize giren sıcak para miktarının 35 milyar dolar seviyesini aşması, faaliyet dışı gelir konusunda belli bir sınıra yaklaşılmasının risk alma isteğindeki olumsuz etkisi gibi faktörler de belirsizlik artışında etkili oluyor. Yapısal sorunların ağırlaşarak çözüm beklemeye devam etmesi, ödemeler sisteminde ki kırılganlığın artması ve makro ekonomik dengesizliğin büyümeye devam etmesi de endişelerin odağı olmaya devam ediyor.
Bu yılın ilk iki ayında tüketici fiyatlarındaki artış yüzde 0.57 oranında gerçekleşti. Bu sayede Merkez Bankası faiz indirimlerine devam etti. Fakat anılan dönemde yeni Türk Lirası, on dokuz ülke parasından oluşandöviz sepetine karşı yüzde 8.6 oranında değer kazandı. Merkez Bankası tarafından hesaplanan Reel Efektif Döviz Kuru endeksi 155.5 düzeyine ulaşarak bir rekor kırdı. Başka bir deyişle Ocak-Şubat döneminde tüketici fiyatları döviz sepeti bazında yüzde 8 oranında yükseldi. Ekonomideki dramatik daralma sayesinde enflasyon ve faizler gerilemiş oldu. İç talepteki daralmanın üzerine ihracata ilişkin belirsizlikte arttı. İşsizliğin artması, kamu nakit açığının büyümesi ve reel faizlerin yükselmesi ihtimali arttı. Sıcak para artan belirsizlikten rahatsız olmaya başladı.
Yerli üreticilerin gerek iç gerekse dış pazarlarda rekabet gücünü kaybetmesi, yaratılan Katma Değer pastasının küçülmeye devam ediyor olması önümüzü görmeyi engelliyor. İşin tuhafı reel kesim bilinçli olarak bu duruma mahkum ediliyor.
Zira yeni Türk Lirası bu ölçüde aşırı değerlenmez ise enflasyon daha yüksek olacak ve faizler gerilemeyecek, bu durumda da ödemeler sistemindeki kırılganlık artışını önlemek ve kamu borcunu çevirmek mümkün olamayacak. Reel kesim ile mali kesimi karşı karşıya getiren bu açmaz mevcut program çerçevesinde çözülemediği sürece evdeki hesap çarşıya uymayacak.
Doların uluslararası döviz piyasalarına düzenli olarak değer kaybetmesi emtea fiyatlarının dolar bazında yeni bir yükseliş dönemine girmesi ise küresel dengesizlikleri arttırıyor. ABD’nin gerek bütçe gerekse cari denge açıkları büyüdükçe, sorunu piyasa mekanizması içinde çözmek için hiç bir şey yapılmadıkça, Avrasya coğrafyasında ki operasyonlar yolu ile yeniden doğmak adına yapılan girişimlerde sıkıntı büyüdükçe dolar değer kaybetmeye devam edecek.
Sistemik risk artacak ve ABD Merkez Bankası faiz oranlarını yükseltmek zorunda kalacak. Kısa vadeli faizler yükselirken uzun vadeli faizler ile reel faizlerin düşmesi veya mevcut düzeyini koruması mümkün olmayacak. Menkul ve gayri menkul varlıklar kaçınılmaz olarak değer kaybedecek ve risk alma isteği zayıflayacak. Gevşek para politikası uygulaması bu olasılıkları terse çeviremeyecek. Sermaye hareketleri daralacak ve sıcak para daha muhafazakar stratejilere dönmek zorunda kalacak.
Türkiye gibi dış borç ve sıcak paraya artan bağımlılığı olan ekonomiler bu gelişmelerden oldukça olumsuz yönde etkilenecek. Çin’in parasını dalgalanmaya bırakması gibi ihtimaller bu genel tabloyu pek değiştirmeyecek; zira ABD enflasyon ithal etmeye ikiz açıklarını büyütmeye ve faiz yükseltmeye devam edecek. Gerek Türkiye gerekse Dünya Ekonomisi açısından söylenecek fazla bir şey yok ; ne içeride ne de dışarıda kimse önünü göremiyor. Aksini söyleyenler hayaller ile gerçekleri birbirine karıştırıyor.