Akıl NOKTASI Prof. Dr. Bengi SEMERCİ
Bengi Semerci Enstitüsü
Kuşaktan kuşağa aile işletmeleri
 
Aile işletmeleri temel olarak 4 gelişim aşaması gösterir. Bu aşamalar,genç aile işletmesi, işletmeye giriş, beraber çalışma ve devir teslim olarak adlandırılabilir. Genç aile işletmesi kurucunun işletmeyi kurduğu ilk dönemdir. Evlilik genellikle bu aşamada gerçekleşir ya da genç çift işletmenin kuruluş aşamasından beri birliktedirler. ‹şletmede birlikte çalışarak ya da eşin desteklemesi ile süren bu aşamada kaç çocuk sahibi olunacak, ne zaman çocuk sahibi olunacak ve çocuklar nasıl yetiştirilecek konuları gündeme gelir. Çocuğun doğması ile birlikte çift artık orta kuşak statüsüne geçer ve doğan çocuk yeni kuşak olur. Çift çocuğun aile kimliği edinmesinden gurur duyar ve bu kimliği ona aktarma hayali kurarlar. Çocuğun doğması ile birlikte işletmenin bir aile işletmesi olabileceğini düşünmeye başlarlar. Çünkü aile işletmeleri bireysel başlar. Kurulduğunda “benim işim”dir.
Bir çok iş sahibi çocuklarının işlerine devam etmesini ister. Çocukların bir çoğu da aile işletmesinde çalışmayı planlar. Ancak bunun garantisi yoktur. Önlerinde bir çok engel vardır. Bu nedenle bir çok aile bu aşamaya geldiğinde, en başından çocuklara bir “aile kültürü” ya da “aile tarihi” bilinci vermeye çalışır. Çocukların özgür olması, kendi kaderlerini kontrol edebilmeleri, yaratıcılıklarını ifade edebilmeleri çocuğunlukla kurucu ve sonraki kuşak için farklı anlamlar taşır. Bu iki anlamı birleştirmenin, ortak aile ilgileri ve etkileşimi yaratmanın ve bir aile kimliği yaratmanın yolu nedir?
Çocukların ayrışımı sağlansa, aile işletmesinin içinde yer almaları olanağı yaratılsa bile beklenen olmayabilir. Kardeşler arası çatışmalarla başlayan huzursuzluklar yeni sorunlar yaratır. Kardeşler birbirlerini olayın dışında bırakmaya çalışmaktadırlar. Çocuklar babalarına aile liderliği için meydan okurlar. Ailenin bir kolu bir diğerini kontrol etme uğraşına girebilir.‹şletmeyi yönetim konusundaki fikir ayrılıkları, büyük hizipleşmelere yol açar. Karmaşık üçlü çatışmalar ve gruplaşmalar meydana gelebilir.
Aileler çatışmaya sürüklendiklerinde her aşamada ve her şekilde işin içine duygular girmektedir. Bazı çatışmalar serinkanlı şekilde ve para aracılığı ile yapılmaktadır. Bu durum genellikle gelişimlerinin olgun devresinde olan ve kişilerin uzaktan akraba olduğu durumlarda gerçekleşmektedir. Avukatlardan oluşan ve ayrık aile çıkarlarını savunan ordular, çatışmaların artmasına ve sürmesine neden olmaktadır.
Psikolojik bir bakış açısından bakıldığında birçokçatışmanın kökeninde kimlik sorunu yer alır. Bunun, ne derece sorunların merkezi bir parçası olduğunu nadiren fark ederiz. Para hakkında bir mesele sadece para hakkında ise basit bir uzlaşma ile çözülebilir. Fakat kaynaklar bir şekilde bir kişinin öz ve içsel değerini sembolize etmeye başladığında duygular bir anda kızışır. Aileler içerisinde para çoğunlukla birçok psikolojik öğe yerine geçmektedir ve bu durum, özellikle para, bir kişinin ne kadar sevilip değer gördüğünün bir göstergesi olarak görülüyorsa böyledir. Kişisel kimlik ve öz değer meseleleri bütün yakın ilişkilerde mevcuttur. Özellikle kişilerin birbirlerine yakınlık derecelerine göre bu artar. Nasıl sevdiğimiz bir kimsenin kaybı bize bir parçamızı kaybettiğimizi hissettiriyorsa, sevdiğimiz bir kişi olan çatışma da kendimiz ile ilgili algımızı yerle bir edebilir. Bu, insan bağlarının doğasıdır. Aile kavgaları kızgın doğalarını, etik, duygular ve kimliğin her aşamada iç içe geçmesinden alırlar. Aile işletmelerindeki sorunlarla ilgili çözüm getirebilmek için altta yatan dinamikleri anlamak ve çatışmadan nasıl kaçınılabileceğine dair çıkarabileceğimizi anlamak gerekir.

Çatışma
Çatışma, işin büyümesi büyümesi için gereklidir. Çünkü çatışma olmadan ilerleme olmaz. Farklı fikirler işin kalkınmasını sağlar.Ancak diğer şirketlerde çatışmalar daha açık ve rahat olabilirken, aile işletmelerinde zor olmaktadır. Bu durumun bedeli ağırdır. Bu nedenle tartışma ve kendini ifade etme aile şirketlerinde desteklenmelidir. Desteklenmediği zaman çatışmalar savaşa dönebilmektedir. Bu savaşların nedeni diğer savaşlardan farklı değildir. Oğullar babalarına, kardeşler birbirine taç için savaş açar. Yönetim konusundaki farklı düşünceler, paylaşım gruplar arasında bölünmeleri ve savaşaları oluşturur.
Grupların incelenmesinde 3 tip çatışma olduğu gözlemlenmiştir: Görev, süreç ve ilişki çatışması.Görev çatışması,görev üzerinde fikir ayrılığı eğer ego ve duygular tarafından zehirlenmezse çoğu zaman üreticidir.Süreç çatışması ise grubun görevi yerine getirmek için kullandığı kural, norm ve prosedürler risklidir. Bunlar bazen yıkıcı olup bazen de üretkendirler. Bu hangi ruh işe girişildiğine bağlıdır.İlişki çatışması ise,kişilerin değerleri ve işe yaptıkları katkılar üzerine yapılan tartışmalardır vehemen her zaman yıkıcıdır. Araştırmalar gösterir ki bu üç tip çatışmayı birbirinden ayırmak çok zordur. Ailelerin burada bir avantajı vardır. Çünkü, ilişki farklılıklarını sadece birlikte çalışan insanlara nazaran daha kolay kabullenirler. Aile işletmeleri, varlıklarını korumak ve büyümek için sadece onlara özgü olan ve diğer işletmelerde olmayan özelliklerden yararlanmalıdırlar. Atasal birliktelik ve kültür, hedef varlıkların sadece kazanç ve mal birikimi olarak değil, nesillere aktarımı ve mirası için oluşturulması,aile olmanın verdiği güven ve özelliklerin takım oluşturmadaki yararları aile işletmelerine özgüdür.

Çatışma Nedenleri:
Çatışmaların nedeni temel olarak, uzlaşmaz şeyler isteyen kişiler veya aynı şey için mücadele eden insanlardır. Çoğu zaman bizi güven ve mutluluk içerisinde tutan pazarlıklar karşısındaki tavrımız, alternatifler bulma yeteneğimiz sayesinde çatışmalardan kaçınabiliriz. Bu ne tür çıkarların söz konusu olduğuna bağlıdır. Maddi konular en kolay çözülenlerdir.fiirkettaraflara finansal destekle bunu çözebilir.Fakat etik değerler ve prensipler etrafındaki çatışmalardan kaçınmakzordur. Kişiler doğru olduğuna inandıkları şeyler uğruna büyük mücadeleler vermektedirler. Bu durumda kişilik özellikleri önem kazanır. Psikolojik bir bakış açısından bakıldığında birçok zehirli çatışmanın kökeninde kimlik sorunu yer alır. Bir kişinin küçük düştüğü ya da zarar gördüğü, ciddi bir şekilde tehdit altında olduğu ya da yaralandığı düşüncesidir. Bunun, ne derece sorunların merkezi bir parçası olduğunu nadiren fark ederiz.
Aile çatışmalarında odak noktası eşitsizlik üzerinedir. Adaletsizliğe verdiğimiz sıcak tepkilerin altta yatan sebebi, hepimizin aklında olan, sosyal yaşamın bazı kurallara tabi olduğuna dair fikirdir. Yani topluluk olarak ayni kural ve kısıtlamalara tabi olduğumuzu düşünürüz. İstisnalar bizi kızdırır. Trafikte karşılaştığımız öfke ekstrem bir örnektir. Beklediğimiz bir park yerini çalan bir sürücüye karşı duyduğumuz öfke onun da bizim bağlı olduğumuz görünmez kurallara tabi olması gerektiğine dair inancımızdan kaynaklanmaktadır. Bunları bizim dezavantajımıza kullanan kişiler bizi fazlasıyla sinirlendirir. Aileler de küçük birer toplumdur. Hepsinin insan davranışını yöneten onayladıkları kalıplar ve altta yatan kuralları vardır. Fakat ailelerde kurallar sürekli olarak değişmekte ve yeniden yazılmaktadır. Tipik olarak aileler kuralları koyar ve sonra birbirlerinden ve çocuklarından gelen baskılar doğrultusunda değiştirirler. Ebeveyn yönetimine sürekli olarak meydan okumalar olabilir. Bazı aileler, haklar ve yükümlülükler, neyin kabul edilebilir olup neyin olmadığıyla ilgili olarak sürekli savaş halindedirler. Babanın açmazı burada ortaya çıkar.Patron olarak yetenekli çocuğa daha çok olanak, kariyer verir.Bu çocuğun kayırılması demektir ki baba olarak yapmaması gereken bir şeydir.Ebeveynler ve çocuklar arasında çatışma hep vardır. Bu durum çocuğun yaşı arttıkça artar. Ailelerin çocuklarını beslemek, yardımcı olmak ve onları başarı yolunda yönlendirmekte yükümlüdür. Çocuklar da karşılık olarak ebeveynlerini sever ve bu onların kendileri ve bağımlı oldukları kişiler arasındaki bağı güçlendirmek için verdikleri içgüdüsel