Sabri YİĞİT

2009’da elektronik pazarı oldukça yavaşlayacak
 
Türkiye’deki tüketici elektroniği pazarının öncü şirketi Digicom 1995 yılında kuruldu. Yönetim Kurulu Başkanlığı Sabri YİĞİT tarafından yürütülen Digicom’un temelleri 1980’lerin başında atıldı. 1985’te Electromarket ismiyle kurulan ve o yıllarda Vestel ürünlerinin genel dağıtımını gerçekleştiren şirket, yıllar içinde gösterdiği başarılı performansla Türkiye’de arayışları olan küresel elektronik devlerinin ilgisini çekti. Bu doğrultuda 1995’te Pioneer’la görüşmelerini finalize eden ve markanın Türkiye distribütörlüğünü alan Sabri YİĞİT ve ekibi büyüme sürecini Digicom olarak sürdürdü.
 
Bir aile şirketi olan Digicom,TV yayıncılığının yeni cihaz ve teknoloji anlamında sıkıntılı günler yaşadığı ve markalı ürünlerin olmadığı bir dönemde oluşturduğu bilinçli distribütörlük anlayışıyla pazarın disipline edilmesinde önemli rol oynadı. 1996 yılında Roadstar’ın Türkiye distribütörlüğünü aldı.

Türkiye’ye ilk plazma televizyonu ithal eden şirket özellikle 1997 ve 2002 yılları arasında direkt pazarlama ve tanıtım faaliyetlerine ağırlık vererek tüketici elektroniği pazarının oluşmasına öncülük etti. 2000’de Hitachi’nin distribütörlüğünü üstlendi.

Faaliyetleriyle LG’nin dikkatini çeken şirket LG’nin talebiyle 2002’de markanın Türkiye’deki LCD&Plazma Tv ve ev eğlence sistemlerinin distribütörü oldu. Markanın Türkiye’deki pazar payını yüzde 26’lara ulaşmasında önemli rol oynayan Digicom halen Pioneer ve Sansui markalarının distribütörlüğünü sürdürüyor.

Türkiye genelinde 800`ü aşkın bayisi, 36 Showroom’u ve 250’yi aşkın teknik servis istasyonu ile hizmet veren Digicom, merkezi faaliyetlerini İstanbul İkitelli’de, 26.000 metrekarelik Digicom Plaza’da yürütüyor.


Doğu Bloğu ülkelerindeki yatırımlarınızdan biraz bahseder misiniz?
1996 yılından bu yana Pioneer ve Kenwood markalarının distribütörü olarak faaliyet gösterdiğimiz Bulgaristan’da ilk tekno market“TEKNOSTAR”ıaçtık. Distribütörlük dışında yurtdışındaki ilk yatırımımız olan Teknostar için ilk olarak 11 milyon dolarlık yatırım yaptık. 2012 yılına kadar ise Bulgaristan’da 12 mağaza açarak, 100 milyon dolarlık yatırım yapmayı hedefliyoruz. 1996 yılından beri faaliyet gösterdiğimiz Bulgaristan’ın, Avrupa Birliği üyesi olması, ülke olarak gelişme ve büyüme potansiyelinin yüksek olması ve nüfusunun yüzde 20’inin Türk olması gibi olumlu şartlar bizi bu yatırımı yapmaya yöneltti. Bulgaristan’ın dışında hedeflerimiz arasında Moldovya, Makedonya, Ukrayna, Letonya ile Estonya’da şubeler açmak yer alıyor.

Buralara gitmemizin ana sebebi Türkiye’ye göre daha kolay pazarlar olmaları... Türk pazarında gereksiz bir rekabet var. Son bir kaç yıldır da iyice arttı. Elektronik, cep telefonu ve IT için bu geçerlidir. Global şirketlerin de açıkladığına göre en düşük marjın olduğu ülke Türkiye pazarı.Bizde ciddi vergiler var, buna rağmen bizim son kullanıcı fiyatlarımız Avrupa’nın altındadır.

Bulgaristan’ın mimari dokusu ile ünlü Polovdiv kentinin girişinde 10 bin metrekare alan üzerine kurulu olan teknomarketin kapalı alanı 5 bin 115 metrekare.2 bin 100 metrekare satış alanına sahip olan Teknostar’ın ürün gamında; IT ürünleri, elektronik cihazlar, beyaz eşya, araç ses sistemleri, mobil eğlence sistemleri ile küçük ev aletleri grubu yer alıyor.

Çevresindeki diğer ülkelerle bir iletişim var mı?
Perakendecilik oralarda daha çok işin başında. Belli bir ölçekle girdiğiniz zaman orada belli bir pazar payına ulaşırken Türkiye’deki gibi fazla uğraşmanız gerekmiyor. Karlılık önemlidir. Burada 1 milyar dolar ciro yapıp %1 kazanmak mı, ya da zarar etmek mi, 100 milyon dolarlık ciro yapıp %10 para kazanmak mı önemli, bunu bulmak lazım. Bizim sektörde 1 milyar dolar ciro yapıp da 10 milyon dolar net bilanço karı açıklayan firma sayısı günden güne azalıyor.Son krizle birlikte varlık ve değer üretme kültür ve anlayışı kriterleri değişti. Eylül 2008’e kadar en önemli olay bir değer üretmekti, burada ciro önemliydi. Bakılan ilk kriter ciroydu... fiimdilerde ne kadar kar ediyorsunuza bakılıyor...

Türkiye’de bir anda hipermarket dönemi başladı. 3-4 yerli markanın yanında 3-4 tane de uluslararası olma yolunda markalar var. Media Markt, Electroworld, Darty... Gelişmiş ekonomiye sahip ülkelerde 1 tane büyük oyuncu var, ondan sonra gelen 2.-3. pozisyonda başkası yok. Almanya’da Media Markt, Fransa’da Darty, Ğngiltere’de Electroworld... Türkiye’de beyaz eşya sektörü bambaşka bir dağıtım kanalıyla yürüyor, Avrupa’da zincirler üstünden yürüyor. Türkiye’de sektör % 95 civarında lokal markalar tarafından domine ediliyor. Orada da bir ciroları yok. 2009 ve 2010’da birleştiklerini hatta geri gittiklerini görebiliriz. 2009’da elektronik pazarı oldukça yavaşlayacak. Müşteri talebinin dominant olduğu bir pazara girilmiştir, tüm kriz ve durgunluk zamanlarında bu böyle olur. Bizim sektörümüzde ise bu çok barizdir ve zaten de başlamıştır. Belki adetlerde ciddi bir daralma olmasa bile ciro ve karlılık anlamında çok ciddi sıkıntılı bir 2009 ve hemen arkasından 2010 bizi bekliyor.

Elektronik sektöründeki yabancı yatırımcılar hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Gelişmiş Avrupa ekonomisinde, hatta Amerika’nın eyaletlerinde güç dengeleri farkediyor; mesela Saturn’un egemen olduğu yerde Best Buy’ı göremiyorsunuz. Örneğin NY ve çevresinde Best Buy kuvvetlidir ama Saturn değildir.

fiu anda bizim sektörün ana ürünü plasma paneldir. Bunu dünyada üreten ülkeler Japonya ve Kore’dir.Onların ülkemizde yatırım yapma ihtimali de artık sıfırdır. Tayvan’da şu sıralar palazlanıyor. Yüksek teknoloji ürünüdür ve yatırım maliyeti çok yüksektir. Bundan sonra bu kadar pahalı bir yatırımın bu fiyatlarla ayakta kalması ve yeniden böyle bir yatırıma girilmesi yeniden konuşulur olmaya başlandı. Panel üretimi konusunda Türkiye treni kaçırdı, geç kalındı. Önemli olan; Güney Kore’den, Tayvan’dan, Japonya’dan panelini alıp, gelip burada board’ını dizayn edip ürünü hazırlayıp Avrupa’ya satmak değil, panel üretimidir.

Digicom’un ileriye yönelik hedefleri ve projeleri nelerdir?
2008 yılında 6 yıl birlikte olduğumuz LG markasıyla bir yol ayrımımız oldu. Bünyeye 1 ya da fazla marka katma çalışmalarımız var ama şu anda bunu hızlıbir şekilde devam ettirmek biraz riskli. Önümüz flu olduğu için alınacak kararların doğru olup olmadığını kestiremiyoruz. Ticari faaliyetler uzun bir süre zarar üretecek, çünkü satmış olduğunuz ürünün tahsilatında sıkıntı var. Bunu izleyeceğiz. Planlarımızda 2009’un ilk ve ikinci çeyreğinde yeni bir marka almak vardı ama şu anda kesin bir karar veremedik.

İletişim ve Bilişim olarak Türkiye’yi diğer ülkelerle kıyasladığımzda ne gibi farklılıklar var?
Genel olarak eğitim ve milli gelir ortalamamıza bakıldığı zaman IT ve İletişim tüketimi çok yüksek gözüküyor. Aslında bu iyi birşey. Her ne kadar hane başına bilgisayar sahibi olma yüzdesi Avrupa ülkelerine göre düşük olsa da; iyi olan kısım, pazarın giderek büyüyor olması... Kritik olan unsurlardan bir tanesi, bilgisayar sahipliği önemli bir olaydır, bir noktadan sonra milli gelirin dolaylı göstergesidir. Milli gelirimiz 7500 -10.000 USD arasında gözüküyor ama bunun doğru olmadığını düşünüyorum. Özellikle IT ürünlerine olan ilgi ve talep çok iyi ama hala bir boşluk var. Türk bankacılığı iletişim ve IT merkezli ürünlerde Avrupa’ya nazaran daha iyi durumda. ATM’lerdeki kullanım oranları artıyor. Bunlar bir noktadan sonra direkt olarak gelirle ilgili gerçekler...

Altyapı olarak yeterli miyiz?
Ciddi girişimler var. Devlet de gayret ediyor. Her ne kadar biraz yavaş işlese de bu aslında doğal bir süreç, durduramazsınız, ilerleme doğal olarak kaydedilecektir. Türkiye’nin yapısal sorunları kayıt dışı ekonomi ve arkasından da vergi tahsilatıdır. Türkiye bu çarpık vergi sistemini düzene koyamazsa bu ekonomik sıkıntılardan kurtulamaz. Aslında problemin ve sorunun farkındayız ama uygulamada sorun var. Kapının içinde ve dışındakiler var. Devlet kapının içindekilere müdahale edebiliyor, bir de dışındakilere ulaşabilse onları da hizaya sokacak. Vergi mükelleflerinin sayısını artırmak lazım. Biz Türkiye olarak bu çarpık vergi sisteminden, haksız vergi tahsilatından kurtulmak istiyorsak, devlet kayıt dışı olan vergi tahsilatını yapmalıdır. Teknoloji buna müsait aslında. Vatandaşlık numarası artık hayatımızın bir parçası oldu. Pasaportlar yeniden düzenleniyor. 10 yıl önce ben bu sistemi Singapur’da dinleyip inanamamıştım, şimdi aynısını biz de uygulamaya geçirebiliyoruz.

2009-2010 için neler öngörüyorsunuz?
2001’deki krize baktığım