MAVİ YOL Dr. Can Fuat GÜRLESEL
Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Başkanı
Dünya Ekonomisinde Yeni Bir Döneme Giriliyor
 
Dünya ekonomisinde son beş yıldır yaşanan dönemin sonuna gelindi ve yeni bir döneme girilmektedir. Ancak yeni döneme girilirken önemli riskler bulunmaktadır. Bu risklerin kaynağı da ABD’nin uyguladığı ekonomi politikalarıdır ve bu politikaların nasıl bir sonuç vereceğinin henüz görülememiş olmasıdır.

Dünya ekonomisinin girmekte olduğu buyeni dönemin koşullarını analiz edebilmek için öncelikle bir önceki dönemin oluşumu, uygulanan politikalar ve sonuçları incelenmelidir.

Dünya ekonomisi 1991 yılından sonra sermaye akımlarının ve finansal genişlemenin etkisi ile hızlı bir büyüme sürecine girmişti. Avrupa Birliği ise aynı dönemde ekonomik yavaşlama, Japonya ise resesyon sürecine girmişti. Finansal genişleme özellikle Asya-Pasifik bölgesinde büyümeyi hızlandırmıştı. Ancak 1997 yılında Asya-Pasifik bölgesinde yaşanan mali kriz derin bir ekonomik krize dönüştü ve global talep hızla daralmaya başladı. Domino etkisi ile 1998 yılında Rusya, 1999 yılında Brezilya ve Meksika mali krizler yaşadılar. Dünya ekonomisinde büyüme yavaşladı ve bir resesyon dönemine yaklaşıldı.

2000 yılında dünya ekonomisinin bir resesyona girmesinin önlenmesi ve tekrar global talep yaratılarak, ekonomik büyümenin sağlanması için gelişmiş ülkeler arasında sadece ABD insiyatif aldı ve uygulamaya başladı. Bunun en önemli nedeni diğer iki önemli ekonomik güç AB ve Japonya’nın içinde bulunduğu ekonomik koşullar olmuştur. Bu dönemde dünya ekonomisinin ihtiyaç duyduğu ilave global talep yaratılmasına AB ve Japonya katkı sağlayamamıştır. AB ekonomik ve parasal birlik hedefi nedeni ile Japonya ise zaten içinde bulunduğu resesyon ve deflasyon süreci nedeni ile ekonomilerinicanlandırıp ilave global talep yaratamamışlardır.

Bu nedenle dünya ekonomisinin karşı karşıya bulunduğu resesyon riskinin önlenmesi için ABD tek başına politika değişikliğine gitmiş ve uygulamaya koymuştur. ABD Merkez Bankası FED sıkı para politikasını terk etmiş ve yüzde 6.5 olan faizlerini yüzde 1’e kadar indirerek çok gevşek bir para politikasına geçmiştir. Burada temel amaç tüketimin ve yatırımın genişletilmesi ve ilave talep yaratılmasıdır. Böylece ABD ekonomisinde büyüme hızlanmış, ABD’nin iç tüketimindeki hızlı genişleme ithalatı arttırmış ve özellikle ABD ile ticareti olan başta Asya Pasifik ülkeleri ile diğer ülkelerde debüyüme hızlanmıştır. Global alanda çok düşük faizler ile geniş bir likidite oluşmuş, sermaye hareketleri de hızlanmıştır. Böylece ABD tek başınaglobal talep yaratmış ve dünya ekonomisinin bir resesyona girmesini önlemiştir.

2000 yılından 2005 yılına kadar olan bu süreçte, dünya ekonomisi bir resesyona girmesinin önlenmesi dışında beklenilenin üzerinde büyüme göstermiştir. ABD ekonomisi ortalama yüzde 4.8 büyürken, Çin başta olmak üzere Asya-Pasifik ülkelerinde ekonomik büyüme hızlanmıştır.Hızlı ekonomik büyümenin yarattığı enerji ve diğer emtialara talep başta petrol olmak üzere tüm emtiaların fiyatlarını hızla arttırmaya başlamıştır. Enerji ve emtia ihracatçısı ülkeler bu ortamda önemli gelirler elde ederkenartan fiyatlar global enflasyonist baskı yaratmaya başlamıştır.

Dünya ekonomisi global enflasyonist baskıların artması ile birlikte yeni bir dönemin eşiğine gelmiştir. Ekonomilerde enflasyonun kontrol altına alınması ve önlenmesi ile bunun için ekonomilerin yavaşlatılması temel öncelik haline gelmiştir. Bu nedenle ekonomi politikalarında da keskin bir dönüşüm yaşanmaya başlanmıştır.

ABD Merkez Bankası FEDsıkı para politikasını yeniden benimsemiş ve faiz oranlarını tedricen yüzde 1’den yüzde 5.25’e kadar çıkarmıştır. Japonya son on yıldır sürdürdüğü çok gevşek para politikasını terk ederek faiz oranlarını 0.25’e çıkarmıştır. Son on yılın ardından ekonomisinde yeniden canlanma görülmeye başlanan AB Merkez Bankası da sıkı para politikası ile faiz oranlarını yükseltmeye başlamış ve yüzde 3.25’e çıkarmıştır. Uygulamaya konulan sıkı para politikasının temel amacı enflasyonu kontrol altına almak, bunun için de ekonomileri yavaşlatmaktır.

Ancak henüz uygulanan politikalar ile bu hedefe ulaşamamıştır ve ulaşılacağına ilişkin kaygılar da halen sürmektedir. Nitekim ABD’nin belirleyici olduğu uygulanan politikalar sonucunda yeni döneme ilişkin üç senaryo bulunmaktadır. En kötü senaryo ABD’nin enflasyonu önleyememesi ve bu arada bir resesyona girmesidir. Kötü senaryo ABD’nin enflasyonu önlemesi ama ekonomik durgunluğa girmesidir. Olumlu senaryo ise ABD’nin enflasyonu önlenmesi ile makul bir ekonomik yavaşlama yaşamasıdır. Bu senaryolar içinde üçüncüsü hedeflenen ve gerçekleşme olasılığı en yüksek olan senaryodur. Bu senaryonun gerçekleşmesi ile birlikte dünya ekonomisi yeni bir döneme en az hasar ile girmiş olacaktır.

Dünya ekonomisinde yeni dönemin temel özelliği daha yavaş bir büyüme, daha yüksek faizler, enerji ve emtia fiyatlarında gerileme, global likiditede daralma, sermaye hareketlerinde yavaşlama ve risk alma iştahında azalma olacaktır. Tüm ülkeler de bu yeni dönemin koşullarına uygun hedefler belirleyecek ve uygulayacaktır. Türkiye de, siyasi ve dış politik gündemin daha ağırlıklı ve etkili olacağı2007 yılına girerkendünya ekonomisindeki yeni dönemin koşullarını ve sonuçlarını iyi analiz etmeli ve uyumlu politikaları benimsemelidir.