PERİSKOP Mehmet Uğur CİVELEK
Ekonomist
Sistemik risk artıyor
 
Küresel düzeydeki gelişmeler, geleceğe ilişkin belirsizlik ve kırılganlığın artmaya devam ettiğine işaret ediyor. Gelişmiş ekonomilerin deflasyon ve enflasyon ikileminde hareket yeteneğini kaybetmesi, küresel soruna uzlaşıya dayalı çözüm lehine herhangi bir mesafe katedilememesi, Merkez Bankaları’nın daha fazla insiyatif kullanmaya zorlanması ve kur savaşı şekline bürünen korumacı eğilimlerin güçlenmesi gibi faktörler olumlu düşünmeyi imkansızlaştırıyor. Sinsice büyüyen güven bunalımının her an açığa çıkması ve tüm eğilimlerin kontrolden çıkması ihtimali güçleniyor. Ekonomi cephesindeki büyüyen dengesizlikler ve ağırlaşan sorunları görmezden gelerek beklentileri manipüle edip finansal piyasalarda günü kurtarmak eskisi kadar kolay olmayacak gibi görünüyor.

Finansal piyasalar derken kendilerine değil Merkez Bankaları’ndan gelecek likidite genişlemesine umut bağlıyor. Fakat böyle bir durumun faydadan daha büyük yan tesir yaratacağı beklentileri yönlendirebilmek adına bilinçli bir şekilde ihmal ediliyor. Zira ortada deflasyon ya da enflasyon ikilisi dışında bir olasılık kalmadı, bu aşamadan sonra her ikisinin de bilançolar ve varlık değerleri üzerindeki etkisi olumsuz olabilir ve durgunluğu drinleştirebilir. Mali sektör ve sermaye piyasalarının menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerlerinin erimesine ve bu yolla bilançoların bozulmasına tahammülü bulunmuyor. Son krizde azalan getiriler likidite bolluğu ile aşılmaya çalışıldı fakat ekonomideki kırılganlık büyüdü; bu aşamadan sonra aynı yöntemle gün kurtarılmaya çalışılırsa muhtemelen enflasyon ve faiz beklentileri yükseliş lehine bozulacak, varlık değerleri erirken bilançolar yıpranacak güven kaybı derinleşecek. Getirilerin azalmasıyla enflasyon ve faizlerin yükselmesinin, bilançolar ve varlık değerleri üzerindeki reel etkisi farklı olamıyor; ekonomi cephesindeki sorunlar ağırlaşırken finansal illüzyonlarla bir süre idare edilebiliyor fakat devamı gelemiyor.

2008 yılında giderek yoğunlaşan kriz ikinci yaşını dolduruyor, gevşek maliye ve para politikalarının etkisi azalırken yan tesirler büyüyor ve sorunlar ağırlaşıyor. Bol sıfırlı kurtarma ve canlandırma paketlerine yenilerinin eklenmesi çözüm olarak görülmüyor. Küresel soruna küresel çözüm iddiasıyla 2009 yılı ikinci çeyreğinde devreye giren yaklaşımlar finansal piyasaları kısmen rahatlatma olsa da ekonomi cehesi hala kendi ayakları üzerinde duramıyor, aradan geçen tam altı çeyrek yıla rağmen işsizliğin azalmıyor oluşu belirsizlik ve kırılganlığı arttırıyor, çözümden umudu kesenler durumlarının daha kötüye gitmemesi adına kendi başlarının çaresine bakmaya çalışıyor; kur savaşı şeklindeki korumacı eğilimler artıyor, finansal yapıyı ve küresel ticaret hacmini tehdit etmeye başlıyor. Üretim cephesindeki sorunlara rağmen çözüm olamayacağı gerçeği küreselci rüyanın mezarını kazıyor. Altına yönelik ilginin artması sisteme yönelik güvensizliği arttığına işaret ediyor. Enflasyon ve işsizliğin birlikte artacağı bir döneme çaresizce koşuluyor olması iyimser temennilere yaşama şansı tanımıyor.

Ülkemizdeyse sanki başka bir dünyada yaşıyormuşuz ve hiç bir sorunumuz yokmuş gibi bir tavır güncel tutulmaya çalışılıyor. Gerçeklerin algılanmaması için olağandışı bir çaba harcanıyor, taşıma su ile değirmen döndürmeye çalışmaktan vazgeçilmiyor. Küresel çözüm mümkünmüş, küreselleşme yeniden güçlenecekmiş, her şey düzeliyormuş gibi varsayımlara dayalı bir oyun şimdilik devam ediyor; birey ve kurumlar gerçeklerle hiç bir ilgisi kalmayan varsayımlar mümkün olacakmış gibi tedbirsiz gitmeye teşvik ediliyor. Akıl ve tedbir olmayınca işimiz Allah’a kalıyor; tedbir olmayınca duların da nafile olacağı unutuluyor...

Ekonomideki sorunlar ağırlaşır, istikrarsızlık tehlikesi büyürken, sanki böyle bir durum yokmuş, ihtiyaçlar çok farklıymuş mantığı yürütülen siyasetin neye hizmet ettiğini anlamak zorlaşıyor!..