PERİSKOP Mehmet Uğur CİVELEK
Ekonomist
Kronikleşen Dalgalanmalar
 
Şubat ayı sonuna doğru finansal piyasaları etkileyen son dalgalanma, kısa vadeli düşünmek ve sadece günü kurtarmaya yoğunlaşmak yönündeki tercihlerin değiştirilmesi adına son uyarı olabilir. 2004 yılında dolar faizlerinin yükseleceğinin açığa çıkması, 2006 senesi ikinci çeyrek dönemde yaşanan faizlerin daha da yükselmesi ihtimali, arkasından Tayland’ın sermaye hareketlerini sınırlandırması ve son olarak durgunluk endişesi finansal piyasaların ateşini yükseltti. Her seferinde de ateşin bir şekilde düşmesi için çaba harcandı, yükselişe sebep olan sorun araştırılmadı, üzerine hiç gidilmedi. Bu durumda şöyle bir tahmin ön plana çıkıyor; Bundan sonra da ateş yükselmesine sebep olan konular tartışılmayacak, konuşulmayacak; sadece sonuçları kontrol altında tutulmaya çalışılacak; fakat sebep olan sorunlar ağırlaştıkça dalgalanmalar hem kronikleşecek hem de daha yıkıcı olmaya başlayacak...

Küresel piyasalardaki genel havaya bakılır ise garip bir durum var: eskiden fiyat istikrarı ve sürdürülebilir büyüme çok önemliydi; öncelikler orta ve uzun vadeli bakış açısına göre şekillenir, tercihini kısa vadeye bakarak alanların ilkel veya cahil olduğu düşünülürdü. Peki bugün ne oldu da gelişmiş Batı ülkeleri dahil herkes önceliklerini kısa vadeli bakış açısına göre şekillendiriyor? Söz konusu kesimler mi ilkelleşti yoksa herşey çok mu anormal hale geldi?

Evet, küresel düzeyde herşey çok anormalleşti. Menkul ve gayrimenkul piyasalarında oluşturulan balonlara bağımlılık arttıkça herşey, bazı şeyler söylem başında değişmemiş olsa bile, fiilen değişti. Eskiden menkul ve gayrimenkul fiyatları düşebilir veya çıkabilirdi, varlık değerleri ekonomik performansın sonucu olarak şekillenirdi. Fiyat istikrarı istisnasız öncelikli bir tercihti ve ekonominin sürdürülebilir şekilde büyüdüğünü, yapısal sorun olmadığını temsil eden bir sonuç olarak algılanırdı. İstenen fiyat istikrarının yakalanması için sorunun kökenine inilir, beklenti yönetimi ile durumu idare etmeye çalışmak kabul görmez veya eleştiri saldırısına uğrardı.

Bugün varlık değerleri çok özel bir önem taşıyor; yüksek kalması sürdürülebilir olmasa bile gerektikçe yükselebilmesi gerekiyor. Aksi takdirde beklentiler yönetilemiyor, gerçekler gizlenemiyor, ağırlaşmış sorunlara rağmen görüntüyü kurtarmak mümkün olmuyor. Varlık değerleri yükseldikçe bilançoların güçlü görünmesi ve bu sayede itibarın korunması kritik bir önem taşıyor. Zira yeni krediler, yeni yatırımlar, gelir dağılımı çok büyük olsa bile küresel talebin daralmaması ancak bu sayede gerçekleşebiliyor. Tabi öncelik bu yönde kullanılınca sorunların ağırlaşmasını ve bunları gidermek için çaba harcamamayı hesaba katmak, beklentilerin kontrolden çıktığı durumlarda piyasaların sert bir şekilde dalgalanacağı, fiyat istikrarı konusundaki endişelerin tavan yapacağını dikkate almak gerekiyor.

Özetle söylemek gerekirse gerçekten fiyat istikrar istiyor ve öncelikle bunu engelleyen sebepleri ortadan kaldırmak istiyorsak, menkul ve gayrimenkul fiyatlarını serbest bırakmamız gerekiyor. Yok eğer varlık fiyatlarının düşmesine tahammül edemeyeceğinizi, tam aksine yükselmesi için öncelikle çaba harcamanızın gerektiğini düşünüyorsanız gerçek anlamda fiyat istikrarından vazgeçmeniz, yapısal sorunların oluşmasını ve ağırlaşmasını göze almanız gerekiyor. Tabi sonucun büyük bir felaket olacağı konusunu tartışmaya bile gerek yok. Bugün küresel düzeydeki tercihlerin bu yönde olduğunu farketmek için allame-i cihan olmak gerekmiyor. Sonuçta fiyat istikrarı hedefi lafta kalan ve sadece beklentileri yönetmek amacı ile kullanılan bir araç olmaktan öteye gidemeyecek, sorunlar ağırlaştıkça ekonomiler havale geçirecek, aşırı ısınma ve durgunluk kabusa dönüşecek. Uygulanan gevşek para politikaları nedeniyle yaşanacak durgunluklar bile enflasyonist karakterli olacağı için faizler her ihtimalde yükseliş eğiliminde olacak.

Tercih balonlar lehine kullanıldığı için dalgalanmaların kronikleşmesi ve giderek daha yıkıcı olması ve beklenti yönetimini etkisizleştirmesi sürpriz değil!