PERİSKOP Mehmet Uğur CİVELEK
Ekonomist
Gerçeklerle barış yapamıyoruz !..
 
Gerek küresel düzeyde, gerekse ülkemizde yaşanan ekonomik gelişmeler geleceğe yönelik belirsizlik ve kırılganlığın artmaya devam ettiğini gösteriyor. Sürdürülebilir olmayan eğilimlerde ısrar edilmesinin doğal bir sonucu olarak dengesizliklerin büyümesi ve sorunların ağırlaşması bu süreçte etkili oluyor. Başta altın ve petrol olmak üzere emtea fiyatlarının yükselmesi işlerin iyi gitmediğini haykırıyor, ancak örgütlenmiş sorumsuzluk cüppesine bürünen sözde etkili ve yetkili kesimler kötüye gidişe müdahale etme basiretini gösteremiyor. Yapılabilenler ise yeterli olmuyor, demir tavında dövülemiyor. Aksini iddia edenlere sormak gerekiyor. Bu yaşananlar normal midir? Küresel krize sebep olan olumsuzlukların büyüdüğünü göremiyor musunuz?..

Genel konuşmayı bırakıp ülkemizdeki bazı örneklerden hareketle tabloyu soruşturmaya çalışalım. Ekonomi bilimi diyor ki; tamamlayıcı ürün fiyatları yükseliyorsa ana ürüne talep azalabilir. Yani akaryakıt fiyatları yükseliyorsa beklenen motorlu taşıt talebinin azalması, ekonomiyi daraltıp işsizliği arttıracak potansiyelin harekete geçmesidir. Peki Türkiye’de ne oluyor? Akayakıt fiyatları yükseldikçe motorlu taşı talebi artıyor; bankalar bu tutarsızlığı kredilendirmekte herhangi bir sakınca görmüyor! Bu örnekte olduğu gibi ülkemizde yaşananlar bilime aykırı duruma düşüyor ve sürdürülebilir olmayan eğilimler kategorisine giriyor. Kısa ve orta vadede beşer şaşabiliyor ama uzun vadede bilimin dediği oluyor... Bu aşamada sormak gerekiyor; yanlış zamanda alım yapanlar ve bu yanlışı finanse edenlere ne oluyor? Uzun vadede tüm yanlışların birikmiş faturası toplu şekilde herkesin önüne geçiyor, büyük istikrarsızlık dönemleri kaçınılmaz hale geliyor. Bu biliniyor fakat yanlışı yapanlar yanlışı yanlışla düzeltmeye çalıştıkça durum ağırlaşıyor, denize düşen yılana sarıldıkça, durum ciddileşiyor; şuursuzluk yaygınlaşıyor... Bir noktada siyasi irade ve iş dünyası ile geniş halk kitlelerinin karşı karşıya gelmesi ihtimali arttıkça ara sıkıntılar filiz veriyor, mali sektör ile siyasi irade ve yetkili kurumlar arasındaki görüş ayrılıkları sıkıntı yaratacak boyutlara ulaşıyor.

Bir taraf cari açığın daha da büyümesini önlemek adına kredi hacmini sınırlamaya çalışıyor, diğer taraf ise bu müdahaleyi ciddiye almıyor ve bildiğini okuyor. Bu süreçte döviz kuru ve faizler yükseliyor, enflasyon beklentileri bozuluyor, menkul-gayrimenkul şeklindeki varlık değerleri geriledikçe bilançolar yıpranıyor... Ocak ayına ilişkin dış ticaret açığı ithalatta yaşanan patlama sayesinde beklentilerin çok üstünde gerçekleşiyor. Bir yıl öncesinin aynı dönemine göre motorlu taşıt ithalatının %80 gibi anormal bir oranda arttığı dikkat çekiyor. Ne tüketicinin ve bankacının, ne de üreticiler ve siyasilerin aklı başında değil: artık sorun ve dengesizlikler bizi yönetiyor ve yan- lışlara abone olmaktan kurtulamıyoruz. Gerçekleri bütün çıplaklığı ile haykırıp herşeyin değişmesi gerektiğini söyleyenlerden de pek hoşlanmıyoruz.

Önemli ve önemsiz acil işlere boğuluyor, acil olmayan önemli konuları pas geçiyor, büyüyen sorun ve çelişkileri görmezden geliyoruz. Ne petrol fiyatının yükselmesi veya Türk Lirası’nın değer keybetmesi, ne de Orta Doğu – Kuzey Afrika bölgesinde yaşananların günlük akışı etkilemesine izin vermiyor, hayal dünyamızdan vazgeçemiyoruz. Biliyoruz bu gidişin sonu felaket, ama değişemiyoruz, gerçeklerle barışamıyoruz...