RECEP TAYYİP ERDOĞAN

Biz Bir Savaşın Peşinde Değiliz, Biz Bir Operasyon Kararı Aldık
 
“Irak’ın kuzeyinde konuşlanarak ülkemizin toprak bütünlüğünü, kamu düzenini, güvenliğini ve huzurunu tehdit eden bölücü terör örgütüne karşı uluslararası hukuktan kaynaklanan hakkımızı kullanma noktasına gelmiş bulunuyoruz. Bu bir uluslararası hukukun vermiş olduğu yetkidir ve bu yetkiyi kullanacağız.”
 
Ulusal çıkarlarımızı bölgedeki akıl dışı güç hesaplarına kurban etmemizi bizden hiç kimse beklememelidir. Türkiye`nin artık zamana yayılan ve daha önce denenmiş ancak sonuç vermemiş bir takım mekanizma ve önerilerle vakit kaybetmeye tahammülü kalmamıştır. Türkiye, ABD ve Merkezi Irak Hükümetinden Kuzey Irak kaynaklı PKK terörüne kesin bir son verecek somut ve acil adımlar atmasını beklemektedir. Bu meyanda hükümetimiz, bölücü terör örgütü ile mücadelede gereken tedbirleri almaktadır, almaya da devam edecektir. Türkiye`nin kendisini koruyacak gücü olduğunu çeşitli vesilelerle vurguladım. Bugün bunu bir defa daha sizlerin huzurunda teyit ediyorum. Irak`ın kuzeyinde konuşlanarak ülkemizin toprak bütünlüğünü, kamu düzenini, güvenliğini ve huzurunu tehdit eden bölücü terör örgütüne karşı uluslararası hukuktan kaynaklanan hakkımızı kullanma noktasına gelmiş bulunuyoruz. Bu bir uluslararası hukukun vermiş olduğu yetkidir ve bu yetkiyi kullanacağız. Bu hakkı kullanma yetkisini hükümete, TBMM tarafından verildi. TBMM`nin bu kararının da esasen Türk halkının hissiyatına tercüman olduğunu da ifade etmek isterim. Türk halkı bu konuda derin bir infial ve beklenti içindedir. Türkiye`nin hedefi sadece kuzey Irak`ta konuşlanmış olan bölücü terör örgütüdür. Bunun tüm uluslararası camia tarafından iyi anlaşılması gerekmektedir. Gereken uluslararası desteğin ve işbirliğinin bulunmadığı bir ortamda türkiye, kendisini ve halkını teröre karşı koruma hakkını tabiatıyla kullanacaktır. zira, devletler, toprak bütünlüğünü ve kendi vatandaşlarını korumak yükümlülüğü altındadırlar. Türkiye ile ABD ilişkileri ciddi bir dizi sınavdan geçmektedir. ABD Başkanı George W. BUSH ile yaptığım görüşmenin zamanlama ve içerik bakımından son derece yararlı olduğunu bu vesileyle ifade etmek isterim. Türkiyerisklerin çok büyük olduğu bir coğrafyada, stratejik bir ülkedir. Tüm bu riskleri imkana ve fırsata çevirmek için çok boyutlu dinamik ve derinlikli bir dış politika yürütülmesi gerekmektedir. Türkiye, hem bölgesinde hem de dünyada bir istikrar unsurudur. Bunda son yıllarda yakaladığımız iç siyasi istikrarla, hızlı ekonomik büyümenin hiç kuşkusuz büyük payı vardır. Türkiye, İslam dünyası içinde demokrasi ve laikliği benimsemiş, Avrupa Birliği`ne katılım müzakerelerini yürüten tek ülkedir. Bu yönüyle, hem tarihi bir sorumluluğu, hem de tarihi şekillendirecek bir köprü rolünü yüklenmiş durumdayız. ABD ile stratejik ortaklığımız hem bölge hem de dünya açısından özel bir önem arz etmektedir. İki ülke arasındaki ilişkiler zaman zaman ciddi sınavlarla karşılaşmış ancak iki ülke de bu sınavları başarıyla aşma becerisini göstermiştir. Bugün Türkiye için büyük önem taşıyan, yarınlarımızı ilgilendiren ciddi risk ve tehditlere karşı dayanışma ve ortaklığın devam ettirilmesi en büyük temennimizdir. ABD ile ilişkilerimiz bakımından bugün bizim için hayati önem taşıyan iki öncelikli konu bulunmaktadır. Bunlar, 1915 olaylarına ilişkin tasarı ve Irak`ın kuzeyindeki kabul edilemez bölücü terör örgütü PKK`nın mevcudiyetidir. Teröre yataklık edenler var.1915 olaylarına ilişkin tutumumu Başkan BUSH`a da ilettim ve görüşlerimi ayrıntılarıyla aktardım. Temennim odur ki inşallah ABD Kongresi böyle bir kararı `Demokles`in kılıcı` gibi sürekli olarak gündemde tutmaktansa bunu gündemden kaldırmasıdır. Türkiye terörün yaşattığı acıları çok iyi bilen bir ülkedir. Bu belaya çok büyük kayıplar verdik. Terör belasının sadece tezahürlerinin değil, kaynaklarının da kurutulması gerekmektedir. Terörle mücadele için uluslararası işbirliği gerekmektedir. Terör uluslararası bir olaydır. Buna yataklık edenler vardır, bunu teşvik edenler vardır, buna lojistik desteği sürekli olarak sağlayanlar vardır. Bunu ne yazık ki ülkemizde ki gibi aynı şekilde diğer terör örgütlerinin İngiltere`de, İspanya`daki uzantılarında görüyoruz. Türkiye, bölgesinde barış ve istikrar için elinden gelen tüm gayreti gösterirken, barış ve istikrara en büyük darbeyi vuran Kuzey Irak kaynaklı PKK terörüyle mücadelede ne yazık ki uluslararası desteği göremedik. Özellikle bazı Avrupa ülkelerinin terörle mücadelede yanımızda yer almamalarını, -ki AB, PKK`yı bir terör örgütü olarak ilan etmiş olmasına rağmen-, AB üyesi ülkelerin içerisinde terör liderlerini yakalayıp, ondan sonra mahkeme edip, mahkemeden de tutuksuz olarak yargılanması sürecinin devamına, ondan sonra da bir başka ülkeye geçmesine, oradan da Irak`a geçmesine imkan hazırlamayı ne ile izah edeceğiz? Ben bunu anlamakta zorlanıyorum. Bu tutumlarında ısrar etmelerini kabul etmemiz mümkün değildir. Gereken uluslararası desteğin ve işbirliğinin bulunmadığı bir ortamda Türkiye, kendisini ve halkını teröre karşı koruma hakkını tabiatıyla kullanacaktır. Zira, devletler, toprak bütünlüğünü ve kendi vatandaşlarını korumak yükümlülüğü altındadırlar. Biz, Irak`ın ulusal birliğini ve toprak bütünlüğünü destekliyoruz, bölgesinde ve dünyada itibarlı konumuna yeniden kavuşmasını sadece temenni etmiyoruz. Bunun için gereken çabaları da gösteriyoruz. Irak`taki istikrar bizim de istikrarımızdır. Ama Irak`taki istikrarsızlık bizim de rahatsızlık nedenimizdir. Bu sorunun derhal ve nihai olarak bir çözüme kavuşturulmasında başarısız olunması halinde bunun geniş bölgesel yansımaları olabileceğinin akıllarda tutulması gerektiğini dikkatlerinize sunmak istiyorum. PKK`ya karşı haklı davamızda da, PKK kamplarının dağıtılmasından lojistik desteğin verilmemesine kadar, liderlerin yakalanıp teslim edilmesine varıncaya kadar ve burada örtülü siyasetten tutun da yine aynı şekilde özellikle bu bölgeden kaynaklanan terör örgütünün gerek Türkiye, gerek farklı bölgelere yapılanmayla sirayet etmesinin engellenmesini, ki patlayıcılara varıncaya kadar, silahlara varıncaya kadar, aynı zamanda uyuşturucunun Batı`da da şu anda organizasyonlarında nasıl bir rol oynadıkları malumdur. Bunun üzerinde de hassasiyetle durulmasına varıncaya kadar uluslar bu konuda çok daha hassas davranmalıdır. PKK`ya karşı haklı davamızda inanıyorum ki teröre karşı olanların hepsi Türkiye`nin yanında yer alacaktır. Basın organlarının terörizme yaklaşımını da eleştirmek istiyorum. Teröriste işimize geldiği zaman asiler, işimize geldiği zaman direnişçiler, işimize geldiği zaman isyancılar demek gibi bir yanlış herhalde medya tarafından da üzerinde ısrarla durulması gereken bir konudur. PKK terör örgütünün mensuplarını bir terörist olarak değil de asiler, isyancılar, direnişçiler diye tanımlamak gerçekten bizi üzmektedir. Ve bunu Amerikan basınının, hemen hemen tamamında bu şekilde görüyoruz. Bunu kabullenmek mümkün değildir. El Kaide`den olduğu zaman terörist, ama PKK`dan olduğu zaman asi... Bunu anlamak mümkün değil. Burada bir sınavın içinde olduğunu da dünya basını bilmelidir. Bu konuyu Başkan Bush`a da anlattım. Birbirimizi iyi anladığımızı ve temel konular üzerinde mutabık kaldığımızı düşünüyorum. Altını çizerek ve seçerek bir kelimeyi kullanmak istiyorum; biz bir savaşın peşinde değiliz, bir operasyon kararı aldık, yapacağımız bir operasyondur ve bunun şeklini tamamen teknik kadrolarımız, başta genelkurmay olmak üzere onlar en iyi şekliyle bilir. PKK`nın ABD tarafından da terör örgütü olarak ilan edilmesinden duyduğu memnuniyeti ifade etmek isterim. İstihbarat paylaşımının önemine dikkati çekmek istiyorum. Bu konuyla ilgili olarak Sayın BUSH ile yaptığımız görüşmede özellikle bölgede, bir defa şu tespit çok anlamlı; PKK`yı bir terör örgütü olarak Amerika`nın ilan etmesi. Basına yaptığı açıklamada da söylediği gibi, PKK Türkiye`nin düşmanıdır, Irak`ın düşmanıdır ve Amerika`nın da düşmanıdır. Herhalde düşman kavramından ne anladığımızı açıklamama gerek yok. Bir diğeri istihbarat paylaşımı konusunda gerek sesli, gerek görsel, istihbarat paylaşımının yapılması konusunu aramızda konuştuk. Ama uzun süreye yayılacak değil anlık istihbarat paylaşımının yapılması ve her şeyden önce de ortak bir mücadele platformunun oluşturulması konusundaki hassasiyetlerini ve bu konuda bizim şu andaki kararlılığımızı kendileri de zaten basına yaptıkları açıklam