SİVRİ SİNEK SAZ Av. Talat METE
Uyu yavrum uyuuuu… magazinle – dizilerle, mışıl mışıl uyuuuuu…
 
Neredeyse beyaz camların tümünde, bir dizi fırtınasıdır esip duruyor. Dizilerin biri bitiyor biri başlıyor. Toplumu, televizyon önüne oturtup, oyalayıp, başka hiçbir şey yaptırmamak ve başka hiçbir şey düşündürmemek adına, tüm kanallar, izlenme rekoru kıracak dizi üretmek için büyük bir yarış içerisinde. Sanırsın ki, televizyonlar dizi üretim fabrikası olmuş. Bu yetmiyormuş gibi tekrarları da son hızla devam ediyor. Böylece dizilerin o haftaki bölümünü kaçıranlar üzülmüyor, çünkü, ertesi hafta yeni bölüm başlamadan, özet gösterimde kaçırdığı bölümü izliyor ve yeni bölümle devam ediyor, hatta kaydedip istediği zaman yeniden izliyor. Daha da olmadı, dizi bittikten sonra üzülmeyin, arada kaçırdığınız bölümler varsa, bu kez gündüz seanslarında tekrarı var bunun. Anlayacağınız, toplumumuz dizi kolik oldu çıktı. Başka hiçbir şey ilgilendirmiyor halkımızı.

Dünyada neler olup bitiyor, ülkemizde neler yaşanıyor, yöneticiler neler yapıyor, kimsenin pek de umurunda değil. Halkımız adeta, güllük gülistanlık başka bir gezegende yaşar gibi. Bana dokunmayan yılan, bin yıl yaşasın…
Tabii bu böyle olmuyor çağımızda, yılanlar da bilinçli artık, dönüyor bir süre sonra dokunuyor. Sen ne kadar dokunmayan yılana dua etsen de, bana dokunmaz desen de, dokunuyor sonunda. Çevresine, çevresindeki olaylara, gelişmelere ilgisiz ve bilgisiz davranana, yılan değiyor en sonunda. Yılanın değip bir yerine kaçtığının farkına varan, bireysel olarak, ancak o zaman avaz avaz bağırıp çağırıyor. Ama ne fayda, “nasıl olsa, yılan beni sokmadı” diye düşünenler bu sesi duymuyor. Neden böyle olduk acaba? <

Geçen sayıda, evlilik dizileri ile toplumsal düzeyimizin nerelerde olduğunu, yöneticilerin, buna göre, önlem alıcı ve gençlik için gelecek projeleri üretmeleri gerektiğini tartışmıştık sizinle. Şimdi de, toplumumuzun neden “ dizi kolik “ yapıldığını tartışalım bu sayıda.<

Bir toplumun, dizi kolik olmasına neden göz yumulur ? Bana neci, tepkisiz, sorgulamayan, araştırmayan, okumayan, amaçsız bir toplum siyasal figürler için vazgeçilmezdir. Eleştirmeyen, hesap sormayan, isteği olmayan, sadece alkışlayan, toplumsal hiçbir olaya ilgi duymayan, dedikodu ile yönlendirilebilen, sürekli dizi izleyip, dizilerde kendine yakın karakterle bütünleşen toplumu, yönetmek kolaydır. O nedenle toplumun, içe dönük kalmasını yeğleyip, teşvik eder, sorun yaratmasın diye dışa dönük katılımcı olmalarını istemezler. <

Ekonomik sorunlar, sağlık sorunları, iç ve dış borçlar, yolsuzluklar, işsizlik, hukuk alanındaki sorunlar, yargının bağımsızlığı, açlık sınırında yaşayanların sayısının giderek artması, tacizler, sokaklarda öldürülen kadınlar, feodal yapıyı diri tutmaya çalışan töreler, AB’nin ülkemize bakışı, Sarkozy’nin ülkemize biçtiği elbise, vize uygulamaları, helal-haram belgeleri, seçimlerde tüm düşüncelerin parlamentoda temsil hakkı ve %10 seçim barajı, tutukluluğun karar verilmeden infaza dönüştürülmesi, KPSS da hırsızlık ve bunun yarattığı güvensizlik ortamı, öğretmen açığı ve atanmayan öğretmenlerin sorunları, sözleşmeli personel muamması, yargıç açığı, yöneticilerin adam kayırmacılığı, özelleştirmede elde edilen paraların ne olduğu, emeklilerimizin yaşam mücadelesi, dokunulmazlıklar, anayasa, örgütlenme özgürlüğü, YÖK ve öğrenci sorunları, diğer demokratik sorunlar, suç ve suçluluk oranlarının hızla artması, PKK sorunu, uyuşturucu sorunları, terörün kentlere sızması, basın özgürlüğü vs gibi yaşamsal sorunlar umurunda değil toplumun. <

Hiçbir sorunla ilgilenmeyen, sorgulamayan, duyarsız ve tepkisiz bir toplumla, çağdaşlık yolunda nasıl yürüyeceğiz acaba? Hemcinsleri şiddete ve tacize maruz kalan kadınlarımız kendilerine bir şey olmaz duygusunda mı acaba? Boşandığı eşini, boşanmak isteyen eşini, sevgilisini sokakta kurşunlayan, bıçaklayan adamlar neyi çözdüğünü düşünüyor dersiniz? Ülkemizde, bu ve benzerleri yaşanırken, toplum, çaresizlik nedeniyle, duyarsızlığın had safhaya geldiği halde, ilgili bakanlar, ya da aileden sorumlu devlet bakanı, başka bir ülke de mi yaşıyor acaba? <

Yakın zamanlarda, Star tv muhabirinin vatandaşın ilgi ve bilgi durumunu gözler önüne sermek adına, güncel olaylar ve kişiler ile ilgili olarak sorduğu sorulara aldığı yanıtlar, sizi bilmem ama beni ürkütüyor açıkçası. Örneğin, ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Francis J.Ricciardone’nin kim olduğu sorusuna, futbolcu, sanatçı, şarkıcı vs, yerel yönetim seçimleri ile neyi seçeriz sorusuna, cumhurbaşkanı, hükümeti, seçeriz cevabı veren, yaşadığı şehirde, üniversite kış oyunları yarışmaları yapıldığını bilemeyen, Ülkesinin başkentini bilmeyecek derecede ilgisiz ve bilgisiz bir biçimde yaşamını sürdüren bireylerin çoğunlukta olduğu toplumların bir dönem için yönetimi kolay olabilir ama, o toplumun geleceği asla parlak olamaz. Siyasilerin, hamasi söylemleri gibi, dünya var oldukça, duyarsız ve tepkisiz toplumların varlığı devam edemez. Bunun tarihte pek çok örneği mevcuttur. Gemisini yürüten kaptan, öz deyişine sıkı sıkıya bağlı toplumlarda, bir gün gelir, büyük fırtınalar, gemileri batırır kaptanlar gemisiz kalabilir. <

Hani bir zamanlar (1910 yılı) ünlü eğitim bakanı (maarif nazırı) Emrullah Efendi’nin “şu mektepler olmasa, maarifi ne güzel idare ederdim” dediği gibi, mışıl mışıl uyuyan toplumu, güzelce idare edip, dilediğince, bir süre yönetebilirsin ama ileri medeniyetlere taşıyamazsın. <

Sayısal olarak, en çok yurttaşımızın yaşadığı Almanya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinin, neden ülkemizin AB ortaklığına karşı çıktıklarının, bilinen nedenlerin dışında, belki de söylenemeyen bir başka nedeninin de, Türk halkının büyük çoğunluğunun, okuma yazma bilme, okuma yazma bilenin de okuma sorunları olduğu, bu nedenle de büyük ölçüde bulundukları yerlere uyum sorunları yaşadıkları, çağ dışı örf ve adetler arasında sıkışıp kaldıkları değil midir? <

Şöyle bir düşünün, kadınlarına veya kızlarına, ne iş yaparsınız diye sorulduğunda “ev kadınıyım” veya “ev kızıyım” diye cevap veren, bizden başka bir dünya halkı var mı acaba ? Ev kadınlığı veya ev kızlığı bir meslek midir sizce? Sosyal ve iş yaşamı dışına bu kadar itildiği halde, bunu kabullenip mücadele etmeyen, kadın topluluğu, hangi gelişmiş ülkede vardır dersiniz.
Bir başka örnek de, erkeklerde “ne iş olsa yaparım abi” tekerlemesidir. Hiçbir iş becerisi verilememiş ve eğitilememiş bir halkın, çağa uyum sorunu yaşaması kaçınılmaz tabi ki. Ama biz, bu eksikliklerimizi hep kapatıp, üstünü örtmek suretiyle ertelemeyi çok seviyoruz. <

Dizi kolik toplumun, magazin toplumuna dönüşmesi çok kolay olduğundan, her olayda dedikodu boyutu önem kazanır. Senaryolar havalarda uçuşur ve toplum, en can alıcı ve geleceği ilgilendiren konularda bile, olayların gerçek yüzünü araştırıp öğrenme ve ona göre tavır alma yerine, zahmetsizce dedikodu ile yetinir ve tavrını da ona göre alır. Tabii bir süre sonra, pişmanlık fayda etmez. Atı alan karşı yakaya geçer… <

Bütün toplumu kapsayacak, hızlı bir gelişim ve öğrenim yolları, devrimi ile bu toplumsal düzeysizlikten kurtulabilir ve çağdaş toplum olma yolunda ilerleyebiliriz ancak. Yoksa, “ileri demokrasi” söylemleri, mışıl mışıl uyutucu, bir masal olarak dinlenir toplumca.