Akıl NOKTASI Prof. Dr. Bengi SEMERCİ
Bengi Semerci Enstitüsü
Medya, Filmler ve Psikiyatri
 
Uzun yıllar psikiyatrinin, hastalıkların ve özellikle psikiyatri doktorlarının gizemli olması gerektiği savunuldu. Sonra yavaş yavaş birileri bunun dışına çıkmaya başladı. İnsanların bilgilendirilmesi gerektiğini söylemeye başladılar. Onların ilklerinden biri, canım hocam Prof. Dr. Atalay YÖRÜKOĞLU’ydu. Bir çoğumuz onun önerileriyle, verdiği bilgilerle doğru büyüdük, doğru çocuklar yetiştirdik. Onu diğerleri takip etti. Kendi meslektaşları arasında kimi zaman övüldüler, kimi zaman eleştirildiler. Bazen kırıcılığa varan bu eleştirilere rağmen devam ettiler. Onları yenileri izledi.
Ama insanlar psikiyatrinin ne olduğunu, ne yapmaya çalıştığını öğrenmeye başladılar. Yaşadıkları ve gizlemeye çalıştıkları bazı sorunların çaresi olduğunu, başkalarının da benzer yakınmaları olabileceğini, gitmeleri gereken yerin bir uzman olduğunu fark ettiler. Bunların hepsi toplum sağlığı açısından önemliydi. Bu arada olumsuzluklar olmadı mı? Oldu, hem de önemli şeyler oldu. Bazı uzmanlar, bu süreci eğitim ve bilgi vermek değil, kendi reklamları olarak gördüler. Çoğu kısa sürede yok oldu, ilk anda ilgi çekselerde, insanlar asıl amacı gördü ve umursamadı.

Medya ise bazen ipin ucunu kaçırdı ve psikiyatrinin her kapıyı açan bir anahtar olduğu düşüncesine kapılıp, ilgisiz şeylerde psikiyatriden çözüm istemeye, fark etmeden gereksiz, hatta zarar verici yöntemlerin reklamını yapmaya başladı. Yıllarca hangisinin doğru olduğunu düşündüm. İlk kez televizyona Atalay Hocam göndermişti. Ama başka hocalarım ve arkadaşlarım "gitme" diyordu. Sonra fark ettim ki bazı şeylerin aktarılması gerekiyordu, sen aktarmadığında başkaları, hatta bazen konuyla ilgisiz kişiler ve yanlış bilgiler veriyordu. O zaman bu da işinin bir parçası olmalıydı.

Koruyucu ve bilgilendirici çalışmalar hekimliğin önemli bir bölümüydü. Zaman zaman meslektaşlarımdan övgüler almaya başladım, zaman zaman hafif alaycı bir şekilde "medyatik" olmakla suçlandım. Dışardan insanların, dinleyenlerin gerek duydukları, yararlandıkları yolundaki geri bildirimleri ise hep güç verdi ve devam ettim. En sonundabu yazılara geldik. Son Atlanta Kongresi’nde psikiyatri ve medya isimli dört oturum olduğunu görünce merak ettim. Doğrusu buradan oluşturulan ön yargıyla, medyanın psikiyatriye verdiği zararların anlatılacağı, "medyatik" meslektaşların yerileceği toplantılar beklerken bambaşka bir gündemle karşılaştım.

Medyada yer alacakların eğitimi
Bir çalışma grubunun tümü katılımcılara, tv, radyo ve gazete gibi değişik medya formatlarının, psikiyatrinin koruyucu ve bilimsel tarafını nasıl ortaya koyacağını ve nasıl hazırlık yapacağınıöğretmeye ayrılmıştı. Medya çalışanları ve medyada görünen deneyimli psikiyatristler tartışmacıydı. Mesajın insanlara etkili ve doğru olarak aktarılmasının yolları anlatıldı, deneyimler paylaşıldı.
Genç psikiyatristlere medya önünde etkili olabilmenin önemi ve bunun için bilmeleri gerekenler öğretilmeye çalışıldı. Bir başka oturum ise pratiğe yönelikti. "Medya önünde başarılı röportaj nasıl yapılır"ıneğitimi verildi. Kamera önünde heyacanla başetme, bilgilerini akıcı bir şekilde aktarma uygulamalı olarak gösterildi. Diğer pratik eğitim ise radyo yayınlarına yönelikti. Radyoda deneyimli psikiyatristler, yerli ve uluslararası radyolarda konuşmanın tekniklerini öğrettiler. Bu teknikler dinlenme oranlarını arttırmaya yönelikti. Ayrıca bu konuda ilerlemek isteyen psikiyatristler için eğitim olanakları konuşuldu.

Problemler ve çözümler
Son oturum medya önünde yaşanan problemlerin hem psikiyatristlerin, hem de medya çalışanlarının bakış açısından tartışılmasıydı. Yanıt aranan iki önemli soru: Psikiyatristlerin medya önünde yaptıkları ortak yanlışlar nedir? Ve hem yazılı hem de görselbasınla iletişimi geliştirmek için neler yapılmalıdır? oldu. Oturumda medya temsilcileri, psikitristlerin medya gözüyle nasıl göründüğünü tartıştılar. Ayrıca psikiyatri hastalarının yazılı basındaki açıklamaları, uluslararası medyada çıkan haberler değerlendirilerekincelendi.

Ve biz….
Gerçekten bilgilenme, psikiyatrinin tanınması, hastalara ve hastalıklara doğru yaklaşım için, medyayla ilişki çok önemli. Ama her ilişkinin olduğu gibi, bu ilişkinin de düzgün ve kurallara uygun yapılması gerekiyor. Bize düşen görevler belli. Bu bir hekimlik çalışmasıdır ve hekimlik uygulamasında uyulması gereken, etik kurallar, doğruluk, zarar vermeme ilkeleri geçerlidir.
Bu ilişkide medyaya düşen görev, doğru seçimleri yapmak, kendini şarlatanlıklar için reklam aracı olarak kullandırmamak, hasta ve hastalıkları rencide edici haberler yerine halkı bilgilendirici, uyarıcı bir yayın yapmaktır. Ve halk….Son yapılan bir çalışma, özellikle gençlerin sağlık bilgilerini medyadan edindiklerini ortaya koyuyor. Bu bizim verilen herşeyi almamızı gerektirmiyor. Seçmek, değerlendirmek ve geri bildirimde bulunmak zorundayız. Halkın okuyucu köşelerine yollayacakları geri bildirimleri, medya ve uzmanlar için yol gösterici olacaktır. Halk doğru seçim yapar, tepkisini kızmak ve kendi kendine söylenmek yerine, medyaya, uzmanlara bildirirse onlar da kendilerini eğitecektir. Daha iyiyi, daha doğruyu yapmaya çalışacaktır.

FİLM DÜNYASI VE PSİKİYATRİ
Aynı kongrenin açılış konuşmalarından birini Dr. Jennifer MELFI yaptı. Çoğumuzun yazılarından ya dakongrelerden tanımadığı, ama psikiyatri dışı birçok insanın tanıdığı biriydi. Tony’nin psikiyatrı, şu mafya babası Tony SOPRAHANO’nun. Gerçek adıyla Lorraine BRACCO, dizi oyuncusu. Konuşmasında bu role nasıl hazırlandığından, kendi geçirmiş olduğu depresyonu nedeniyle aldığı tedaviden, hem hasta hem de oyuncu olarak aldığı danışmanlıktan söz etti. Bu tür dizilerin, insanların psikiyatriyi anlaması, tanıması için önemi tartışıldı aynı zamanda.
Son yıllarda dizi konusunda büyük atılımlar yapılan ülkemin dizilerini bildiğimce şöyle bir gözden geçirdim. Atladıklarım olabilir ama gerçeğe uygun bir rol hatırlayamadım. İki dizi de baş rol oyuncularından birinin psikiyatr değil ama psikolog olduğunu, ana konu işleri olmadığı halde hem işlerini yanlış yapan, hem de yetersiz ve mutsuz iki kadın rolü olduğunu hatırladım. Hiç birinde danışmanlık alındığını sanmıyorum. Çünkü gerçeğe uygunlukları tartışılacak durumda bile değildi. Bir tek Aliye dizisinde, küçük kızın psikiyatrist tarafından muayenesi profesyonelceydi ki, dizi içinde kaynadı gitti. Tabi birde çocuklar duymasın var. Dizi içinde verilen yanlış mesajları düzeltmeye çalışan psikolog rolü.

O da sanırım sadece senaristin ve oyuncunun kendi bilgileriyle oluşmuş bir roldü. Lorraine BRACCO’nun aktardığı senaryo yazım aşamasını ve hazırlık aşamasını dinleyince bir yerlerde hata olmalı dedim. Çünkü bizim dizilerde ki psikiyatrist ya da psikologlar bırakın insanlara bilgi vermeyi, yaşamları boyunca gerek duysalar bile gitmelerini engelleyebilirdi. Sinema filmlerine baktığımızda manzara farklı değil. Hastaları, hastalığı ve uzmanları korkunç ya da komik algılayan senaryolar dışında örnek bulmak zor.

Unutulmayan filmler
Amerikan film endüstürisi, uzun zamandır psikiyatri filmleri çekiyor. Filmler psikiyatri hastaları ve psikiyatristlere ilişkin öykülerle dolu. Yapılan çalışmalar, bu filmlerin Amerikan halkının psikiyatri, tedavi yöntemleri ve bunlara algıları üzerinde güçlü etkisi olduğunu ortaya koymuştur. Bu nedenle, ruh sağlığı alanında çalışan uzmanlar bu filmlere çok dikkat ediyorlar. Bu sunumların çekiciliği insanların davranışlarını etkiliyor.
Bu etkiyi değerlendirmek için yayınlanmış ve ticari başarı elde etmiş filmleri gözden geçirmek gerekiyor. En çok anımsananı, Jack NICHOLSON ve Guguk Kuşu olmalı. Peki,uzun süre olmasına karşın, tv’ler de sık yayınlanan "Peki ama Bob" filmini anımsamayan var mı? Hani şu takıntıları olan ve doktorunu yaz tatilinde rahat bırakmayıp, ailesinin içine giren hastanın öyküsünü.
Sonra akla gelenler "Benden Bu Kadar, Şifre Merkür, Altıncı His, Yağmur Adam" oluyor. Her biri ticari başarı elde etmiş ve insanlara ba