ZİRVE Ali Nasuh MAHRUKİ
AKUT Başkanı
Türkiye’nin güven bunalımı (3)
 
Geniş grupların gerilemesi, merhum psikanalist Erik Erikson’untemelgüvenduygusuolarakadlandırdığı şeyi bozar.Bu bir çocuğun kendi güvenliğini bakıcılarının eline bırakmakla kendini güvende hissetmeyi nasıl öğrendiğini tanımlayan bir kavramdır ve çocuk temel güven duygusunu geliştirerek kendine nasıl güven duyacağını keşfeder. Normal koşullar altında yetişkinler de, normal işlevsellik düzeyindeki vatandaşlar olma konumunu devam ettirebilmek için, kendilerine ve başkalarına güvenirler. Sözgelimi, temel güven duygusu olmasa ben, aşırı bir endişe duymadan bir uçağa binemem; çünkü hayatımı uçağın planlayıcılarının, yapımcılarının ve de pilotlarının ellerine güvenle teslim edemem. Temel güven duygusu o kadar esas bir şeydir ki, işlevsel temel güven duygusuna sahip kimseler onun varlığının farkında bile değildirler.Birgrubun üyelerinin temelgüvenduygusubirkezsarsıldı mı, çizgisindensaparveonunyerinikörü körünegüvenalır. Bugibitoplumsalgerilemedurumlarındaliderleringörüşlerinivegösterdikleriyönü, yapıcı ya da yıkıcı olduklarınabakılmaksızıntakipetmeeğilimindeoluruz.

Ayrıca, geniş grup stresaltındakaldıkçayaşanılanörselenmeyeyanıtolarak, bireylerarasındakidüşünme ve hissetmefarklılıklarıgiderekazalmaeğilimigösterir.
Bukitabınamacı, geniş grup gerilemesinin yönlendirilmesinin veberaberindekikimliğidevamettirme, koruma ve onarmaamaçlı geniş grup ritüellerinin, tariflere sığmaz barbarlıkta şiddeteylemleri için gerekli atmosferi nasıl hazırlayabildiğini gözler önüne sermektir.

Gerileme özünde kötü ya da iyi bir şey değildir; gerileme belirli düzeylerdeki örselenme, tehdit ya da stres karşısında verilen kaçınılmaz bir tepkidir.

Gerileme inatçı ve uzun süreli bir nitelik kazandıysa birtakım psikolojik sorunların bulunduğu söylenebilir.

Geniş Grup Gerilemesi’nin Özellikleri
Grup üyeleri bireyselliklerini yitirirler.
Grup gözü kapalı bir biçimde liderin çevresinde toplanır.
Grup “iyi” (yani sadakatle lideri izleyen) ve “kötü” (yani lidere karşıt algılanan) parçalara bölünür.
Grup kendisiyle “düşman” (bunlar genellikle komşudurlar) gruplar arasında keskin bir “biz” ve “onlar” bölünmesi yaratır.
Grubun ortak ahlak ya da inanç dizgesi, kendisiyle çatışmalı olarak algılanana karşı giderek mutlakçı ve cezalandırıcı bir hale gelir.
Grup aşırı derecede “içe alma” ve “yansıtma” düzeneği uygular ve buna bağlı olarak paylaşılmış depresif duygulardan ortak paranoid beklentilere dek değişen duygudurum oynamaları yaşayabilir.
Grup ortak kimliğini sürdürmek adına bir şeyi yapma ”hakkı”na sahip olduğu duygusunu yaşar.
Grup üyeleri, artan ölçüde bir büyüsel düşünce ve gerçekliğin bulanması durumu yaşarlar.
Grup, yeni kültürel fenomenler yaşar ya da grup kimliğini korumak üzere geleneksel toplumsal adetlerin yenilenmiş biçimlerini benimser.
Grubun seçilmiş örselenmeleri ve zaferleri yeniden etkinlik kazanır ve bu da bir zaman çökmesine yol açar.
Önderlik, grubun tarihsel sürekliliğini parçalar ve aradaki boşluğu şu tür ögelerle doldurur: “Yeni” ulus, etnik duygular, köktendincilik ya da ideoloji; buna “yeni” bir ahlak ve bazen de grup için istenmeyen ögeleri defeden “yeni” bir tarih eşlik eder.
Grup üyeleri, grubun ortak simgelerinden bazılarını proto-simgeler olarak yaşamaya başlar.
Ortak imgeler, düşman grupları giderek daha artan bir biçimde insandan aşağı özelliklerle ilişkili simgelerle ya da proto-sembollerle betimler ve insanlıktan çıkarır; Cinler, böcekler, mikroplar, insan müsveddeleri.
Grup coğrafi ya da yasal sınırları “ikinci bir deri” olarak yaşar.
Grup kendisi ile düşman gruplar arasındaki küçük farklılıklar üzerine odaklanır.
Önderlik, aile içindeki temel güveni yıkar ve aile içindeki, normal çocukluk çağı gelişiminde ve ergenlik geçişinde ortaya çıkan rollerle (özellikle de kadınların rolüyle) çatışan yeni bir tür aile hiyerarşisi yaratır.
Grup üyeleri “kan” kavramı ile ve ortak ya da katışıksız varoluşla aşırı ilgili bir hale gelirler.
Grup arındırmayı simgeleyen davranışlarda bulunmaya başlar.
Grup beğenisi, güzel olanı çirkin olandan ayırmada güçlük yaşar.
Grup, fiziksel çevresini gri-kahverengi, şekilsiz (simgesel olarak dışkısal) bir yapıya dönüştürür.

Bir toplumun gerilemiş olarak değerlendirilmesi için bu 20 adet işaret ve belirtinin hepsinin de sergilenmiş olması gerekmez; bu nedenle ben bir toplumun gerilemiş tanısı alması için kaç işaret ve belirtinin var olması gerektiğini söyleyemem. Belirleme, olgudan olguya değişen bir temelde yapılmalıdır.

Gerilemiş toplumlarda yönetim kadrosundan olmayan (askeri ya da sivil) yandaşlar arasındaki toplumsal ve politik hiyerarşi silinmiş gözükür. Bu düzleşmiş toplumsal yapı, liderin çevresinde gözü kapalı bir biçimde toplanılmasıyla ilişkilidir. Bu tür toplumlarda (ya da dini tarikatlar gibi alt gruplarda) üyeler ayrıca temel güven duygusuna yönelik tehditlerle birlikte liderlik kurumuna aşırı bir bağlılık duygusu yaşarlar. Yandaşlar, temel güven duygusunun kaybıyla birlikte engellenme yaşar, kendi saldırganlıklarının farkına varırlar, fakat bunun dışa vurulması tehlikeli olabilir. Lidere sunulan aşırı destek yani bağlılık bu saldırganlığı gizlemenin önemli bir yoludur. Lider, kendi gücü sayesinde grubun bir üyesini “yaratabilir ya da yıkabilir”; tümgüçlü (omnipotent) olarak algılanır, bu nedenle sevildiği kadar korkulur.

Geniş grup gerilemesi sertleşmeye başladığı durumlarda düşman giderek artan bir biçimde istenmeyen her türlü niteliğin bir yumağı olarak algılanmaya başlanır. Bu tür olumsuz düşünce kalıpları bağlamında düşman çoğu kez aşağı sınıftan bir insan olarak, en kötü olasılıkla da aslında insan olmayan bir varlık olarak düşünülür. Merhum İsrailli psikanalist Rafael Moses, her grubun başka bir grubu insanlıktan uzaklaştırırken kendi insanlığını yitirdiğini gözlemiştir; aksi halde başka insanlara karşı bu derece vahşi davranamazlardı.”

Türk siyaset sahnesi 2002 yılından bu yana köklü bir değişim sürecine girdi. Daha önce toplumda görece küçük bir yüzdenin desteğini arkasına alabilen milli görüş ve paralelindeki anlayış, 2002 yılında ve arkasından 2007 yılındamuazzam bir çıkış yaparak siyaset sahnesindeki bütün dengeleri altüst etti. 2002 yılı seçimlerinde, Türk milletinin bütün sisteme, hatta devlete güvensizliğini yaratan süreçten büyük oranda sorumlu olan bütün siyasi partiler siyaset sahnesinden silindiler. Yıllarca hoyratça ve düşüncesizce kullandıkları yetkilerini, halk bir seçimde ellerinden aldı ve onları meclis dışına attı. Yerine de daha önce denenmemiş olan yeni bir siyasi partiyi getirdi. Toplum psikolojisini ve sosyoloji bilimini takip eden uzmanlar için bu tür bir sonucun gelmekte olduğunu öngörmek bence çok zor olmamalıydı. Bilimsel bakış açısından uzak ve kalıp düşüncelerle olayları değerlendirmekten başka bir şey yapamayan ve çağa ayak uyduramayan yetersiz liderler, ne yazık ki toplumu göz göre göre seçeneksiz bıraktılar. Seçmen uzun süren güven bunalımı sonucunda tercihini belki biraz da mecburiyetten yeni ve denenmemiş olandan yana yaptı.

Toplumun temel güven duygusu konularında yaşamak zorunda kaldığı uzun soluklu büyük ve ciddi güven bunalımı nedeniyle, iktidarı, daha doğrusu iktidarın nimetlerini uzun yıllar aralarında paylaşan laik ve Atatürkçü değerlere sözde dahi olsa bağlılıkla özdeşleşmiş olan siyasi partiler, ne yazık ki sadece kendi sonlarını getirmekle kalmadılar, aynı zamanda görüntüde savundukları Atatürkçü değerleri ve gerçek Atatürkçüleri de aynı yenilgiye ortak ettiler.

1999 Gölcük Depremi sonrasında toplumda bir değişim talebi ortaya çıkmıştı, çünkü kayıplarla dolu, etik ve hukuki sayısız sorunu olan günü kurtarmaya dönük mevcut anlayışın yarattığı bütün sorunlar 45 saniyede bir tokat gibi hepimizin suratında patlamıştı. Ama kısır ve dar bir alana sıkışmış anlayışı ile Devlet iradesini elinde tutan statüko, toplumun büyü