SPORVİZYON Bilgin GÖKBERK
Yazar
Emret Komutanım
 
Komutanlarına sıkı sıkıya bağlı emir erleri yetiştiriliyordu sanki seminerlerde... Bol bol tek tipler, sinek kaydı traşlı yüzler, emekli komutanlarına bakarken pırıl pırıl parlayan gözler... Aynada insanı kendinden soğutan sakil tek tip otel içi eşofmanlarıyla onlar, yüzler... MHK`nin başındayken hakem yorumcularına gıccık kapan, şimdi hakem yorumculuğu yapan peruklu eski başkanları da, eskiyi özlüyordu.
Elinde bir sopa, her tahtanın başında anlatıyordu da, anlatıyordu...
Federasyon`un presidenti seminere geldiğinde cebinde fotoğrafını taşıdığını söyleyen ex peruklu başkan, sıkılmadan bir de tek sıra halinde kapıya diziyordu hakemlerini...
Adamların ruhunu, bedenlerinden çekip alıyorlardı.
O bedenlere korku salıyorlardı...
Psikolojilerini bozuyorlardı...
Sonra da onlardan hakemlik bekliyor- lardı...

Taksiyle sıvışıyorlar
Mesela I love you`cu Çulcu...
Adama en son kim, nerede I love you demişti kimbilir.
Ve sonrasında ne olmuştu ki...
"Ben `I love you` demekle ne demek istediklerini biliyorum" demişti Çulcu.
Bir I love you için anons yaptırmıştı...
Mesela Ali Aydın...
"Kadere bak kadere" sanki onun için söylenmişti.
Peruklu ex başkandan kaçarken, Rea`ya (h`siz), Abdürrahim`e, Ömer`e, Kazım`a tutulmuştu...
Veya Kuddusi...
Trabzon`daki maçın etkisinde kalmıştı yorumculara göre. Kalmıştı belki de... Ama Trabzon`daki maçın öncesinin ve sonrasının da etkisinde kalmıştı...
Rize maçı sonrasına bakın.
Başkanı, yöneticisi, futbolcusu, trendy dört çekerleriyle yanından vın, vın vınlarken, 50 - 60 milyon dolarlık takımların kaderini çizen adam, yanındaki yanlarıyla 5 bin dolarlık - bir doğan mıdır, şahin midir ya da doğan kılığındaki bir şahin midir nedir - bir sarı taksiyle sanki sıvışıyordu İnönü Stadı`ndan...
Bu nasıl bir sinir bozucu yalnızlıktı Allah`ım!
Sinirleri de bozuluyordu tabii adamların.
Taksiler de, taksi olsa...
O taksiler ki...
İnerken Kuddusi kapısını büyük bir ihtimalle camı açıp, kolunu sarkıtıp, dışardan açacaktı.
Büyük bir ihtimalle koltuğunda dik oturamayacaktı.
Büyük bir ihtimalle bagajına kendisinin ve yardımcılarının iki üç parça eşyasını bile koyamayacaktı.
Bagajlar da kova, sünger, tokyo, tüp, müp her şey vardı da, bagaja yer yoktu..
Yani sinirleri daha da bozulacaktı.
Sağından, solundan stoperi, liberosu, santrforu da, Porsche`si, Mercedes`i, trendy minibüsü, Range`i, Land`i vesairesi ile vızır vızır geçiyordu...
Hadi Demirören gibi çıkamazdı da İnönü`den, eniştesi gibi de, hadi Sergen`i, Okan`ı gibi de. Ama bir İbrahim Toraman gibi de mi çıkamazdı bir maçın ardından, o maçı yöneten hakem.
Pierluigi Collina`nın bir Milan maçından sonra bir 131`le tangır, tungur, Paolo Maldini`nin yanından geçip San Siro`yu terkettiğini düşünsenize!
"Yok daha neler, ne alakası var" değil mi... Her şey bu "yok daha neler, ne alakası var"ların içinde gizli ama...
Kuddusi yine de iyi niyetliymiş. İki düdükle yetindi son maçta...
Ben Kuddusi olsam, o bilmem ne yaptığımın düdüğünü var ya...

Sunuş kötü
Bizim hakemler de, bizim makarna gibi...
Lezzetli...
Ama...
Doymadınızsa, makarna da var gibi sunulduğu için...
Değersiz...
Yani sunuş kötü.
Mesela Collina`nın ülkesinde pastayı da aynı Collina gibi pazarlıyorlar, yine mi makarna diyen bizim adama bile penne menne tortellini mortellini diye adlandırıp hemen hemen her gece 10 - 15 Euro`ya sokuşturuyorlar...
Gaffar Okan ile bağlayalım.
Diyarbakır`da teröre karşı dimdik durduğu dünlerde adamları dikkatimi çekmişti. Hepsi sanki bir moda mecmuasından fırlamış gibiydiler. Özel seçilmişlerdi belli, özel giydirilmişlerdi, o da belli.
"Görüntü çok önemli" demişti rahmetli...
"Teröristi bile etkiliyor"...

* Bilgin Gökberk’in 11.02.2005 tarihli Milliyet Gazetesi, ‘Köyün Delisi’ başlıklı yazısından alınmıştır.