YAZDIK DA NE OLDU! Hadi Neşet TÜRKMEN
Ekonomik ve Siyasi Danışman
Halkı ciddiye almadan halk için siyaset yapılamaz
 
“2007 genel seçimlerinde yüzde 47 oy alabilen iktidar partisi bu yüzdeyi koruyamayacağı için, 2009 yerel seçimlerinden sonra demoralize olacaktır ve bu yüzden de, AKP iktidarında çözülme belirtileri görülecektir.” şeklindeki2009 Ocak ayındaki öngörülerimiz, yerel seçim sonuçlarının açıklandığı 29 Mart akşamı Başbakan’ın demeçlerinde de ifadesini buldu. Hükümetin bazı bakanlarının değiştirileceği konusundaki öngörüler ise artık kehanet olmaktan çıkmıştır. Ekonomiden sorumlu bakanlardan Mehmet fiimşek, Adalet Bakanı Mehmet Ali fiahin, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen gelecek dönemde bakanlıklarına veda edebilir ve parti yönetimindeki görevlere atanabilirler.
Bütün bu değişiklikler gerçekleşse de, AKP’den yerçekimine karşı fiziki kuralları değiştirecek bir mucize beklenmemektedir.
Ayrıca AKP’nin oy tabanının önemli ortağı veya doğru bir deyişle eski ev sahibi SP ile Abdüllatif fiener’in kuracağı yeni parti, iktidar partisini ilk genel seçimde çok zorlayacak ve sarsacaktır.
Hele bir de, CHP ve MHP muhalefet partilerinin erken seçim istekleri, ekonomik krizin çıkaracağı açık faturayla birleşince ve eğer genel seçimler de öne çekilirse, çarpıcı bir değişim dönemi başlayacaktır. Bu durum, gelecekte tek partili yönetimlerin de sonunun geleceğine işarettir. Saadet Partisi, fiener’in partisi ve merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun BBP’sinin, seçimlere birlikte girmeleri, seçmenleri için sürpriz olmamalıdır. İleriki dönemde, DTP’nin de artık sıkıştığı dar bölgelerden Türkiye’ye yayılan bir politika izleyeceğinin mesajı da iyi okunmalıdır.
Irak’taki PKK varlığının son bulması, Amerika’nın bölgeden çekilip Türk Silahlı Kuvvetleri’nin fonksiyonlarını artırması ve Türk müteahhitleri ile iş adamlarının bu bölgedeki faaliyetlerini çoğaltmaları, DTP’nin büyümesinin anahtarı olacaktır. Ayrıca Kerkük meselesinin yumuşatılması veya uykuya bırakılması, bu kilidin önemli bir adımıdır.
ABD Başkanı Obama’nın gelişiyle, gündemin önüne şu konular çıkacaktır; Ermeni meselesi ve uzun zamandır beklenen sınır kapısı açılımı jesti, Kıbrıs’ta kesin çözüm hamlesi ve Irak’tan asker çeken Amerika’ya kolaylıklar sağlanması, Obama ilişkilerinin de pusulası olacaktır. Bu süreçte IMF ve AB’ye ısrarla yaklaşacak olan AKP’nin, zorlu bu dönemi nasıl aşacağı konusu da merakla beklenen bir durumdur.
Not: Sonuçta beklenen misafir Obama, ülkemizi ziyaret etti. Başkan dost ve sempatik tavırlarla iyi bir PR sonrası, ulaştığı her kesimle direk ve doğru iletişim kurmayı başardı.
Sepetinde getirdiği meyveyi tam anlamasak da herkes yediğini farklı isimlendirse de, ilk anda çabuk yutup, ağız tadımıza uygun bulduk. Zaman içinde nasıl sindirip, sindirmediğimizi de anlayacağız.
O’nu İstanbul Ayasofya ziyaretinde umursamayan şaşı tekir kedi haricinde nedense herkes biraz da önyargıyla sevmeye ve alkışlamaya hazırdı. Dileriz ki, başkanın kibar talimatlarını, yerine getirelim derken kökleri çok derinlere dayanan dostluklarımızı bozmayız.
Yeni deyimle model ortağımızın ortağı olmaya itirazımız yok da, kobayı olmaya itirazımız olacaktır.
Seçimler bir kez daha göstermiştir ki, Türkiye’de iktidar partisi de, muhalefet partileri de kendilerini yenilemelidirler. Ayakları yere basmalı, kavgasız, demokrat ve sabırlı politika izlemelidirler. İşsizliği önleyecek, ekonomiyi rahatlatacak, girişimciyi yeniden cesaretlendirecek, piyasaları heyecanlandıracak projeleri yeni yüzlerle vizyona koymalıdırlar.
48.5 milyon seçmeni olan ülkemiz Hollanda’nın nüfusu kadar evlenme çağındaki genç kızıyla, Yunanistan nüfusu kadar sünnet olmamış erkek çocuklarıyla, genç bir nüfusa sahiptir. Onların, yani bu yeni neslin beklentileri, arzuları, duyguları ve mantığı artık değişmiştir.
Bu ülkedeki insanlar, demokrasinin ve parlamentonun her fikre, özgür düşünceye platform olmasını istemektedirler. Yüksek barajlarla, yıkılan Berlin Duvarı yerine Ankara duvarları yapılmamalıdır. Birlik ve beraberliğimizin yaşaması için tabuların yıkılmasını, toleransların karşılıklı artırılmasını, insani ve medeni ilişkilerin kurulmasını bizler de, genç neslimiz de beklemektedir.
İnsan haklarına saygı ifadesi olarak gördüğümüz bu beklentilerimiz, biz sade vatandaşlar için, ilgililerce lütuf veya sadaka olarak görülmemelidir. 21. yüzyılda yaşamamıza rağmen, Cumhuriyetimizin Başbakanı uçakta telaffuz ettiği komşu ülke ismini, milletçe biz de, o da, bu topraklarda korkudan dile getiremiyorsak, ilkokulda coğrafya öğretmenleri çocuklarımıza bu konuyu açmıyorlarsa, basında yakın zamana kadar “ sözde.....” diye bahsedilen Kürdistan’dan neden bu kadar ürküyoruz?.. Bin yıldır omuz omuza yaşadığımız, Kurtuluş Savaşı’nda birlikte vatan için mücadele ettiğimiz Kürt kardeşlerimizden niye bu kadar çok çekiniyoruz? Birlik ve beraberliği bu güne kadar sorunlardan kaçarak çözebildik mi? Yeni dönemde etnik çatışmaları ve mezhep sorunlarını aşabilen yönetim anlayışı Türkiye’nin gelecek vizyonunun önünü açacaktır. Bunu beceremeyen siyasi yapılar gelecek seçimlerde milletin karşısına çıkamayacaklardır.
Bu seçimin en büyük dersi bence, kimse ve hiç bir parti vazgeçilmez değildir. Oy dağılımı sonucunda bundan böyle Türkiye’de daha ciddi muhalefet ve denetim yapılacak, hata ve yolsuzluk yapanlardan da artık hesap sorulacaktır. Halkı ciddiye almadan halk için siyaset yapılamayacağını artık siyasiler anlayacaklardır.