SİVRİ SİNEK SAZ Av. Talat METE
Memleketimde, Kadına Karşı Şiddetin Önlenemez Yükselişi...
 
Yine her gün kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri. Bu konu tartışıldıkça, adeta, inadına kadına yönelik şiddet olaylarında artışlar izliyoruz. Siz ne yaparsanız yapın, biz bildiğimizi okuruz diyor, muhtemel kadın düşmanları…

Aile ve Sosyal Politikalardan sorumlu bakan, Sayın Fatma ŞAHİN, tek başına yasa çıkarmak için çırpınıp duruyor. Ama konu, sadece yasa çıkarmakla çözümlenemez. Birbirine bağlı, iç içe ve birbirini tetikleyen bir çok konunun da çözümlenmesi gerekir. Kadına karşı şiddetin önlenmesi için, Milli Eğitim ve İç İşleri Bakanlığı ile tüm sivil toplum kuruluşlarına, yerel yönetimlere de düşen önemli görevler var.

Parçalı öğretmen aileleri bir araya getiremeyen, Milli Eğitim Bakanlığı, Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, durum bu gün ki gibi olur muydu acaba diye düşünüyor mu? Ne dersiniz. Hiç zannetmem, akıllarına dahi gelmiyordur. Hatta, modern Türk kadınına ilişkin Atatürk’ün düşüncelerini açıkladığı;

“İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsi? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin (1923)”
“Bir toplum aynı gayeye bütün kadınları ve erkekleriyle beraber yürümezse ilerlemesine ve medenileşmesine teknik bakımdan, ilmi bakımdan da ihtimal yoktur. (1923)”
sözleri de akıllara gelmiyor. Ya da araştırmıyorlar. Ne gerek var, kadının görevleri belli onları yapsınlar yeter. Ne demek kadın sosyal ve iş yaşamına girsin ve söz sahibi olsun!..

Atatürk, Türk kadınının seçme ve seçilme haklarına kavuştuktan sonra, 1935 yılında açıkladığı,

“Türk kadınının dünya kadınlığına elini vererek, dünyanın barış ve güveni için çalışacağına emin olabilirsiniz” düşünceleri ile Türk kadınına olan güvenini de açıklamıştır. Bugün ki durumla kıyasladığımızda, ileri mi gittik, geri mi bastık? Siz karar verin.

Bilgi ve iletişim çağı dediğimiz 21.yy’da;

*Medeni yasanın miras hükümleri, gayet açıkken, ülkenin önemli bölgelerinde, kadına miras yolu ile gelen haklarının verilmemesi için türlü entrikalar çevrilmesine göz yumulurken,

*İlk öğretimin mecburi olduğu yasalarda mevcut iken, bu durum özellikle kız çocukları için göz ardı edilirken,

*Aile meclisi kararı ile işlenen bir kısım cinayetlere, töre indirimi uygulanırken,

*Medeni nikah dışında, sadece dini nikah ile yetinilmesi yasağı mevcutken, açıkça dini nikah ile yetinmeye göz yumulurken, İleri demokrasiden bahsetmek ne kadar inandırıcı olur acaba ?

Konu sadece yasa yapmakla veya mevcut yasalara madde ilavesiyle çözülecek bir durum değildir. Kadına şiddet olayı, daha çok eğitim ve sosyal yaşam anlayışlarına bağlıdır. Bu konuyu ülke sorunu olarak kabul edip, çalışmaları ona göre yapmak gerekir. Feodal yaşam ve aşiret düzeni devam ettiği sürece, toprak ağalığına son verilmedikçe bunun sonuçları olan, töreler, yasaklar, çağı geçmiş örf ve adetler, devam edecektir.

Kendi haline bırakıldığında, gelişmenin olacağını düşünmek ise, “ ölme eşeğim ölme, yonca biter de yersin “ düşüncesi ile eşdeğerdir.

Boşanmak isteyen karısını öldüren kocanın, 4 ay sonra yakalandığında, emniyete götürülürken, gazete muhabirlerine söylediği:

- Ben namusum için öldürdüm, bunların yaptığına bak !.. Adam takdir bekliyor sanki!..

Siz ceza yasalarına isterseniz yeniden idam cezasını getirin, sonuç değişmeyecektir. Sorunun altında, eğitim, sosyal yaşam baskıları, ekonomi gibi derin konular yatmaktadır.

Ayrıca farkında olunsun ya da olunmasın, televizyonlardaki dizi furyasında bir çok dizide kadına şiddetin, adeta özendirilmesi karşısında RTÜK’ün sessiz kalması şaşılacak bir durum değil mi sizce?

18 Aralık haberlerinde İç İşleri bakanımız yaptığı konuşmada, İzmir Konak karakolunda, elleri kelepçeli olarak kadını döven iki polis için söylediği :

- Ne istiyorlar, konak meydanına idam sehpası mı kuralım ? cümlesi insanlara yönelik şiddetin önlenmesi için hiçbir bilimsel projenin ve düşüncenin olmadığını gösterir. Oysaki İç İşleri Bakanımız, şiddet konusu ile ilgili geniş bir toplantı yaparak, polisin, periyodik sürelerde, sosyal ve psikolojik eğitimden geçirileceği ve diğer önlemlerle de şiddetin ortadan kaldırılmasına çalışılacağını açıklasa, topluma bir nebze olsun ümit verebilirdi.

Toplumsal şiddetin her çeşidinin yanlış olduğu, ilk öğretimde çocuklara bilimsel kurallar içerisinde ders müfredatında anlatılmalı. Ayrıca, şiddetin yaygın olduğu bölgelerde, aydınlatıcı toplantılar köylere kadar yapılmalı, hutbelerde bu konu işlenerek, dinen de şiddetin yasaklandığı konusunda toplum bilinçlendirilmelidir.