JACK STRAW

Boğazı Birleştiren Köprü-Türkiye'nin Avrupadaki Geleceği
 
Günümüzde Türkiye olan topraklar yüzyıllardan beri Avrupa tarihinin bir parçası olmuştur.
 
Günümüzde Türkiye olan topraklar yüzyıllardan beri Avrupa tarihinin bir parçası olmuştur. Darius ve Xerxes’in ulu orduları Hellen denizinin (Çanakkale Boğazı) bir yanına gemiyle geçmiş; Büyük İskender ve ordusu da diğer yanına... Türkiye hala modern Avrupa’nın şekillenmesine büyük katkısı olan Yunan, Roma ve Bizans medeniyetlerinin izlerini taşımakta. Roma’nın düşüşünün ardından Konstantinopolis, 1000 yıl boyuncaHıristiyanlığın dünyadaki iki büyük merkezinden biri oldu. 1923 Ekim`inde kurulan Türkiye Cumhuriyeti kendi geleceğinin yüzünü sağlam bir biçimde batıya dönmekte olduğunu gördü. Kurucusu Kemal Atatürk günümüz Türkiye’si olan demokrasinin temellerini attı.
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan ilişkileri 1963’te, üç aşamada gümrük birliği kurulmasına yönelik bir ortaklık anlaşmasının imzalanması ile başladı. 1999 yılında aday ülke statüsü verildi, 2002`de de, Türkiye`nin adaylığa yönelik siyasi kriterleri yerine getirmesi üzerine, Avrupa Konseyi Kopenhag’da giriş müzakerelerini vakit geçirmeden başlatmaya resmi olarak karar verdi.
Burada söz konusu olan sadece Türkiye’nin geleceği değil. Bu aynı zamanda Avrupa`nın geleceğini de ilgilendiriyor. Uluslararası toplumun tamamı için de son derece önemli bir konu. Türkiye, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan laik bir devlet. Türkiye’yi aramıza almakla Batı ve İslam kültürlerinin modern dünyada iki ortak olarak zenginleşebileceğini göstermiş olacağız.
Gerçek şu ki Avrupa kavramı hiçbir basit tanıma sığmamakta. 1876 yılında, Bismarck bir telgrafın arkasına şu sözleri karaladı: `Her kim ki Avrupa’dan bahsederse yanılıyor demektir; bu sözcük sadece coğrafi bir ifadeden ibarettir.’ Yetmiş yıl sonra bu sözler ‘Avrupa’nın babası` Jean Monnet tarafından yinelendi: ‘Avrupa hiçbir zaman var olmadı; Avrupa’nın kelimenin tam anlamıyla yaratılması gerek.’ O nedenle, Avrupa Konseyi tarafından yıllar boyunca alınan kararlar aslında nasıl bir Avrupa yaratmak istediğimiz ile ilgili oldu. Kendi içine kapalı bir Avrupa mı, yoksa dışarıya, dünyanın geri kalanına dönük bir Avrupa mı? Kimse Avrupa`nın sınırları olmadığını öne sürmüyor. Ancak şimdiden yola koyulmuş olan genişlemenin durdurulması uzun vadede kimsenin işini sağlama almadığı gibi hiçbir şirketin sektördeki yerini de korumaz. Daha çok, bunun sadece Avrupa’nın Asya`da gelişmekte olan ekonomilerle, özellikle de Hindistan ve Çin ile rekabet etme yetisini zayıflatacağı kanaatindeyiz.
Peki neden Türkiye ve neden şimdi? Türkiye`nin coğrafi konumu bu ülkeyi her açıdan hayati bir stratejik öneme sahip kılmakta. Örneğin, uyuşturucu kaçakçılığı, sınır-ötesi suçlar ve uluslar arası terör… Örneğin, enerji konusu… İstanbul Boğazı halihazırda dünyanın enerji ihtiyaçlarına yönelik kilit bir ikmal güzergahı. Azerbaycan’dan Türkiye’ye uzanan boru hattı da tamamlandığında dünyada ticarete tabi petrolün yüzde 10’u Türkiye üzerinden geçiyor olacak. Türkiye’nin ekonomisi Avrupa’nın mevcut ekonomilerinin hepsinden daha büyük bir hızla büyüyor. Türkiye`nin üyeliğinin ardında yatan siyasi anlayış daha da güçlü. Türkiye’nin birliğe girişi kültür ve dinde çeşitliliğin amaçta birlikle nasıl örtüşebileceğini ortaya koyacaktır. İslam`a saygı gösteren, laik, demokratik bir devletin Avrupa’da rahatça var olabileceğini kanıtlayacaktır. AB üyeliği olasılığı, özellikle son dört yıl zarfında, Türkiye`de etkileyici bir değişimi körükledi.
Başbakan Erdoğan liderliğindeki AKP hükümeti, geniş kapsamlı ve cesaret isteyen bir reform programı izledi. Seçkin Türk romancı Orhan Pamuk`a yönelik son suçlamaların gösterdiği üzere, uygulamada hala mesafe kat edilmesi gerekiyor. Ancak çarpıcı bir ilerleme kaydedildi. İdam cezası kaldırıldı. Kürt meseleleri ile ilgili tabular yıkıldı. Avrupa Konseyi`nin de belirttiği gibi, Türkiye artık Avrupa standartlarına çok daha yakın.
Aralık ayında, Avrupa Konseyi Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini 3 Ekim’de müzakerelere başlamaya yetecek düzeyde karşıladığına karar verdi. Ancak konsey bu müzakerelerin başlayabilmesi için iki sıkı koşul öne sürdü. Türkiye`den bu ülkede hukuk devletini ve insan haklarını güçlendirecek altı yasa unsurunu kanunlaştırması istendi. Bu 1 Haziran’da yapıldı. Türkiye’den 1963’teki anlaşmayı genişleten AB-Türkiye Birlik Anlaşması protokolünü de genişlemenin ardından imzalanması istendi. Türkiye bunu 29 Haziran’da yerine getirdi.
Avrupa Birliği`nin artık müzakereleri başlatma kararını sonuna kadar götürmesi gerektiği son derece açık; Komisyon’un dikkatli gözetiminde gerçekleştirilecek olan bu müzakerelerin uzun ve karmaşık olacağını, reformların devamını içereceğini tahmin ediyoruz. Aksi yönde davranmak AB`nin inandırıcılığını zayıflatmakla kalmaz, aynı zamanda Türkiye`de halihazırda hayata geçirilmiş olan kayda değer ilerlemeyi de tehlikeye atabilir. Türkiye’nin modernleşmesi ve bu ülkede reform yapılması hepimizin çıkarınadır. Eğer yanlış karar alırsak, kendi kapımızın eşiğinde bir krizle karşı karşıya kalabiliriz. Türk hükümetinin, Birlik Anlaşma Protokolünü imzalamasının Kıbrıs Cumhuriyeti`ni tanıdığı anlamına gelmediğini ifade eden bildiriyi yayınlamayı gerekli görmemiş olmasını tercih ederdim.
Bizim ortak amacımız Türkiye ile 25 AB üye ülkesi arasındaki (Kıbrıs dahil) Gümrük Birliği’nin tam anlamıyla ve ayrım olmaksızın uygulanmasını sağlamaktır. Ancak, Türkiye’nin bildirisinin ciddi kaygılara yol açmış olması, Türkiye’nin tarihi giriş müzakerelerinin başlamasını ertelememiz anlamına gelmemektedir. Birliğin sorunları çözüme kavuşturma gücüne inanmamız gereklidir.

Hem Kıbrıslı Rumlar hem de Kıbrıslı Türkler olmak üzere, Kıbrıs’ın aynı meyveleri toplamasını istiyorum. Bu İngiltere’nin yeni benimsediği bir yaklaşım değil. AB’nin iyileştirici gücüne olan inancımız, 1997 yılında Kıbrıs`ta çözüm olmayışının Kıbrıs Cumhuriyeti`nin AB’ye katılmasına engel teşkil etmemesi gerektiğini en fazla savunan taraf olmamızın nedenlerinden biriydi. Bu durum Avrupa Birliği tarafından 1999 yılında teyit edildi. Türkiye’nin giriş sürecinin ileriye götürülmesine imkan vererek, aynı zamanda Kıbrıs’taki tarafların AB desteğinde, AB Genel Sekreteri arabuluculuğu altında ve AB Güvenlik Konseyi Kararları kapsamındaki çözüm arayışına yardımcı olarak bu inancı korumalıyız. Avrupa Birliği, önemini küçümsemememiz gereken bir anla karşı karşıya bulunuyor. Bu an yaşadığımız dünyanın geleceğini şekillendirecek. Avrupa’nın güvenliği ve refahının ta kendisi buna bağlı. Hiçbir yanlış adımı göze alamayız.

TÜRKİYE-AB GİRİŞ MÜZAKERELERİ ANLAŞMASI AVRUPA İÇİN GERÇEK ANLAMDA TARİHİ BİR GÜN
Bu Avrupa ve bütün uluslararası toplum için gerçek anlamda tarihi bir gün. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne giriş serüveninin başlamasının üstünden kırk yıldan fazla bir zaman geçti. Bu 1999’da, 2002’de, geçen yıl Aralık ayında ve bu yıl Haziran’da tekrarlanan bir süreçti. Aldığı zamana bakıldığında, bu görüşmelerin resmi olarak başlaması şaşırtıcı değil. Görüşmelerin, Dış İşleri Bakanları Konseyinde ulaştığımız anlaşmayı sonuca bağlamak için yirmi dört saatten fazla sürmesi gerekiyordu.
Çalışma arkadaşlarıma gösterdikleri sabır ve dayanıklılık için teşekkür etmek istiyorum. Bu, Türkiye hükümetiyle birlikte yirmi beş çalışma arkadaşının ortal çabasıydı ve Türkiye hükümetindeki bütün çalışma arkadaşlarımız ödülün ne kadar büyük olduğunu fark ederek büyük gayret gösterdiler.
Özellikle genişlemeden sorumlu komisyon üyesi Olli REHN ve heyetine, Yüksek Temsilci ve Genel Sekreter Javier SOLANA ve heyetine ve aynı zamanda Birleşik Krallık Daimi temsilcisi Sir John GRANT’e ve Birleşik Krallık Diplomasi Servisi başkanlık heyetine çıkardıkları olağanüstü iş için teşekkür etmek istiyorum.
Avrupa Birliği içindeki her genişleme mevcut ve yeni üyeleri daha güçlü ve zengin hale getirmiştir. Bu genişlemenin arkasından da bu yararların sağlanmaya devam edeceğinden ve Avrupa Birliği`ne çoğunluğu Müslüman olan bir nüfusa sahip güçlü laik bir devletin katılacağından hiç şüphe duymuyorum. Bu, birlikte yaşayabileceğimizin, çalış