EKONOMİK FORUM Prof. Dr. Sadi UZUNOĞLU
Trakya Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi
Bu Yazı Kötümser mi?
 
2004 yılı enflasyonla mücadele açısından başarılı oldu mu? Enflasyon rakamlarını iş dünyası neden övgü ile karşıladı? Neden enflasyon oranının hedeflenen yüzde 12’nin altında kalması olumlu bir gelişme olarak değerlendirildi?Enflasyon oranlarının hedeflenenin altında gerçekleşmesini eleştirmeye kalksak bir çok kafadan yine “kötümser” suçlamaları çıkacak. Ama olay o kadar basit değil. İşinizin başına bir yönetici atadınız. O da size gerekli analizleri yapıp (bütçe, mali tablolar vb…) şirketin aktif üzerinden yüzde 3 karlılığı yakalayacağını belirtti. Ancak yılın sonunda aktif karlılığının yüzde 3 değil, yüzde 10 gerçekleştirildiğini gördünüz. Acaba yöneticiniz başarısını katlamış mı oldu? Bu yöneticiyi ödüllendirmemiz mi gerek şimdi?

Oysa bütçeyi yapıp bunun mali tablolara yansıması konusunda tahminler yapılırken, bazı varsayımlar üzerinden hareket edilir.

Önümüzdeki dönemde satış cirosu ekonomideki mevcut verilere göre ne kadar artırılacak? Finansman giderlerine önümüzdeki dönemde ödenecek faiz oranı yüzde kaç olacak? Girdi fiyatları nasıl değişecek? Girdiler döviz ile temin ediliyor ise döviz kuru nasıl gelişecek ve maliyetlere nasıl yansıyacak? Satış yerli para girdi yabancı para cinsinden olursa kur riski nasıl yönetilecek? Devlet nasıl bir vergi politikası izleyecek? Çalışanların işverene maliyeti ne olacak? Tahmin edilmesi gereken birçok şeyi bu şekilde sıralamak mümkün… Demek ki yüzde 3 yerine yüzde 10 karlılığı yakalayan yöneticimizin tahmin edemediği “bazı faktörler” şirketin lehine değişmiş ki yüzde 10’luk kar yakalanmış. Peki ya tersi olsaydı? Yöneticimizin yanlış tahminleri ve/veya dikkate almadığı bazı koşullar şirketin aleyhine değişmiş olsaydı ne olacaktı?

Enflasyon tahminlerini de bu şekilde değerlendirmek gerekiyor ama gel gelelim bizim iş dünyamızın “yağlı ballı konuşan duayenleri” bu gerçeğin üzerinde durmuyor. Sevgili “duayenler”, eleştirdiğiniz 2002 yılında da o dönemin hükümeti aynı IMF programını uyguladı ve yüzde 35 olarak hedeflenen enflasyon yüzde 29 olarak gerçekleşti. Şimdi aynı gerekçe ile “o dönemin” ekonomi yönetimi bu ekonomi yönetiminden daha az başarılıydı diyebilir misiniz?

Gelelim sevmediğiniz detaylara…

Oysa enflasyon konusunda bazı detaylar özellikle iş dünyası ve reel ekonomi için “tehlike sinyalleri” veriyor: 2003 yılı sonunda yüzde 18.4 olan TÜFE, 2004 yılında 9.3’e gerilerken, 2003 yılında yüzde 13.9 olan TEFE, 2004 yılı sonunda 13.8’e geriledi. Her iki enflasyon türü için de hedef yüzde 12 idi. TEFE ile TÜFE arasında yaklaşık 5 puanlık fark oldukça önemli.TEFE’nin TÜFE’den daha büyük olması önemli bir sinyal veriyor: TEFE artarken yani girdi maliyetleri artarken, perakendeciler mümkün olduğunca bu maliyetleri “kar marjlarını” korumak adına tüketiciye yansıtmaya çalışırlar. Ancak 2004 yılında bu gerçekleşmemiş ve iş dünyasının kar marjları gerilemiş. 2001 ve 2002 yılında da aynı eğilim göze çarpmaktaydı. 2003 yılında maliyetler tüketiciye yansıtılırken 2004 yılında bu yapılamadı ama iş dünyası çok sevindi...!

Enflasyon konusunda diğer ilginç nokta detaylarda gizli. TÜFE’deki 9.3’lük artışın 4.4 puanı kira artışlarından kaynaklandı. Yani kira etkisini bir tarafa bırakır isek TÜFE yüzde 5’in altında gerçekleşti denilebilir. Oysa TEFE’nin detayı başka bir çarpıcı gerçeği ortaya koyuyor: Madencilik ve imalat sanayinde girdi maliyetleri yüzde 10-11 oranında artış göstermiş. Tarım girdi maliyetleri ise yüzde 13.6 oranında artmış. Elektrik, doğalgaz ve su fiyatları ise yalnızca yüzde 0.3 oranında artmış. Şimdi gelelim kamu imalat sanayine…Kamu imalat sanayindeki yıllık artış 2004 yılında yüzde 24.3 olarak gerçekleşmiş. Yani kamu imalat sanayinden mal alıp üretim yapanların maliyeti yüzde 24.3 oranında artmış. (İş dünyası herhalde bunun için seviniyor..!)

Peki neden kamu fiyatlarında artış yüksek olmuş?

Çünkü dünyada hammadde ve petrol fiyatları 2004 yılında yüksek seyretmiş. İkincisi kamunun zarar yüklenebilecek durumu yok. Üçüncüsü bu malların içine gizlenmiş vergilerden kamu fedakarlık yapacak durumda değil. Dördüncüsü kamu faiz dışı fazla vermek zorunda…

Oysa özel kesim yatırımlarını motive eden temel faktörün karlılık olduğunu biliyoruz. (Bir işadamımızın açıkça belirttiği gibi bir girişimci (kapitalist) ülkede demokrasi var diye zarar ettiği bir yere girişimci yatırım yapmaz…!) Dolayısıyla Türkiye’de gerek vergi gerekse işveren üzerinde çalışanların toplam yükleri oldukça yüksek. Diğer taraftan da Türk Lirasının değerli olması ülkenin rekabet gücü açısından olumsuz bir gösterge. Bu çerçevede yatırımların özellikle istihdam artırıcı yatırımların yapılmasının beklenmesi ilginç. Yatırımları canlandıran temel etkenin de TL’nin değer kazanması olgusu ise tam bir çelişki ve kısırdöngü…Enflasyon detayları kar motivasyonu açısından olumsuz. Bu koşullarda tüketiciye yansıyacak potansiyel bir enflasyon birikimi olduğunun gözden kaçırılmaması gerekiyor. Bu koşullarda enflasyon göstergeleri aslında geniş kesimlerin satınalma gücü konusunda hala ciddi sorun yaşandığını gösteriyor. Diğer taraftan TL’nin enflasyonu kontrol altına almada en önemli faktör olduğunu da unutmamak gerekiyor… Ama bizim duayenlerimiz için bu gelişmeler ve detaylar pek önemli değil, “yağla balla” konuşmaya devam…